2
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
191
Okunma

Bugün yine herkesin dilinde aynı kelime var, Dostluk kimi mükemmellikten dem vuruyor, kimi sadakatten, kimi vefadan.
Ama dostluk, öyle tek tanımı yapılacak kadar basit değil, nereden baktığınıza, nereden tuttuğunuza göre şekil değiştiriyor, sözün özü, dostluk herkesin dilinde, çok azının yüreğinde var olan bir gerçek, peki, dost olmak için sizce özel bir çabaya gerek var mı? Aslına bakarsan yok tabi, eğer insan, içtense, dürüstse, yapıcıysa, idare etmeyi değil, adaletli olmayı görev biliyorsa…
Kimseden yana değil, doğrudan yanaysa, zaten dostça davranır, çünkü dostluk bazen sadece kırmamaktan geçer.
İki tarafı da yaralamadan bir olayı çözebilmek, yanlışta bile hakikati aramak, güçlüye değilde, haklıya yakın durmak...
İşte bu, dostluktur, ama ne yazık ki, Dürüstlük pahalı bir davranıştır ve her vicdanda yer bulmaz.
Bir de…
Kendilerini olduklarından farklı göstermeye çalışanlar var.
İyi görünmek isterler, ama içleri bambaşkadır, bilinçli ya da bilinçsiz, çevrelerine zarar verirler, ve en kötüsü de bu ve benzeri zararlardan rahatsızlık duymazlar, çünkü onlara göre herkes hak ettiğini yaşamaktadır. Asla fikirlerini değiştiremezsiniz.
Kendi sınırlarını kendileri çizerler ve o sınırların içine de kimseyi almazlar.
Ama en ufak sarsıntıda, “Dostluk bitti!” diye feryat ederler, oysa, kimseyle dostluk kurmamışlardır ki…
Kendilerinin övülmesini isterler.
En doğru hep onlardır.
Kimse onların önüne geçmemelidir.
Ve ne yazık ki, bu kişilikte olanlar hayatları boyunca bencil yaşar.
Yalnızdırlar, ama asla yalnız olduklarını kabul etmezler.
Tuhaf ama gerçektir,
Mevki, makam ve para gibi güçlerle hayatları hep kazanmış gibi görünür.
Ama aslında hiçbir zaman “insan” olamazlar.
Bir de sempatik görünmeye çalışanlar vardır.
İçten pazarlıklıdırlar.
Yüz yüze konuşmaktan kaçarlar.
Riya, en yakın sırdaşlarıdır.
Bir cümleyi, daha siz arkanızı dönmeden değiştirirler.
Neden böyledirler, diye uzun uzun düşünmeye gerek yok.
Bugün, eğitimli yada eğitimsiz fark etmeksizin pek çok insanın davranışına bakarsanız,
Çoğunun ‘sonradan görme’ ruh halinde yaşadığını görebilirsiniz.
Ve tam da burada Mevlana’nın şu sözü gelir aklıma,
“Ne insanlar gördüm, üzerinde elbise yok,
Ne elbiseler gördüm, içinde insan yok...”
Şimdi herkesin bir an durup düşünmesini isterim.
Kendinize bakın.
İşinize, insanlarla ilişkinize bakın.
Kendinize ne kadar hakimsiniz?
İşinizle ne kadar barışıksınız?
İletişiminizi bir an analiz edin.
Ve sadece kendinize dürüstçe cevap verin.
Sonuç olarak ve büyük ihtimalle şunu çok net fark edeceksiniz.
Ne çok yalnızsınız…
Ne çok hatayla baş başasınız…
Ve sonrasında.
Ya bu ikiyüzlülüğü sürdüreceksiniz,
Ya da hatalarınızdan ders çıkarıp başka bir yola sapacaksınız.
Ben bu satırları dostluk üzerine yazmak istedim.
Ama fark ettim ki, önce dostluğu anlamak gerekiyor.
Gerçekten dost var mı, varsa gerçek mi diye düşünmeye başladım.
Yoksa, hepsi birer yalandan ibaret mi?
Hayat o kadar yalanla çevrili ki,
Bazen mücadele etmemek en büyük yanlışı yapmak gibi duruyor.
Ama hala bir umut var,
Gerçek dost, düşeni beklemez.
Dost, dostunu muhtaç bırakmaz.
Bakışlarıyla bile incitmez.
Çünkü dost, suya yazılan ve silinen değildir.
Dost, mezara kadar yaşanandır.
Mehmet Demir
196--