1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
321
Okunma

Hümeze Suresi’nin Uyarısı
Kur’an-ı Kerim’in 104. suresi olan Hümeze, yalnızca dokuz kısa ayetten oluşmasına rağmen, taşıdığı anlam bakımından oldukça derin ve kapsayıcıdır. İnsanlık tarihinin en temel sorunlarından biri olan kibir, mal hırsı, dedikodu, alaycılık ve başkalarını küçük görme gibi ahlaki yozlaşmaları öyle bir sertlikle ve açıklıkla dile getirir ki, bu sure adeta insan vicdanını sarsmak için bir tokat gibidir.
Hümeze Suresi’nin muhatabı, yalnızca tarihsel bir kişi ya da kavim değil; her çağda, her toplumda mal biriktirip onu ölümsüzlük sanan, insanları aşağılayan, arkadan konuşan, alay eden ve kendisini dokunulmaz zanneden her kişidir. Bu ayetler, modern insanın psikolojik ve toplumsal sorunlarını da gözler önüne serer.
Bu çalışmada Hümeze Suresi’ni anlam bütünlüğü içinde ele alacak, her ayeti tefsirsel, sosyolojik ve ahlaki açıdan yorumlayacak, ayetlerde verilen mesajların günümüz insanına nasıl seslendiğini örneklerle açıklayacağız.
1. "Veyl olsun her hümeze ve lümeze’ye"
Ayetin ilk kelimesi "Veyl" kelimesidir. Bu, Arapça’da bir felaket, helak olma, acı bir son anlamında kullanılır. Tehdit içeren bu ifade ile Kur’an, uyarının şiddetini en baştan ortaya koyar. Peki, bu uyarı kime yöneliktir? "Hümeze" ve "Lümeze" kimdir?
"Hümeze", insanları arkadan çekiştiren, dedikodu yapan, gıybet eden;
"Lümeze" ise kaş-göz işaretiyle, mimiklerle insanları alaya alan, küçümseyen kişidir.
Bu iki ifade aslında günümüz insanının sosyal medya alışkanlıklarını bile açıklar niteliktedir. Twitter’da, Instagram’da, WhatsApp gruplarında yapılan imalı konuşmalar, alaycı paylaşımlar, dedikodu dolu hikâyeler, bu ayetin kapsamına girer.
Günümüzde "alay etmek" çok ince, ama bir o kadar da yıkıcı bir sosyal davranıştır. İnsanlar birbirlerinin kusurlarını, düşüşlerini veya zorluklarını eğlenceye dönüştürür. Kimi zaman bir ünlünün hatası, kimi zaman bir fakirin giyimi ya da konuşma tarzı, bir grubun alay konusu olur. Hümeze ve Lümeze, işte bu karakterin iki yansımasıdır: biri sözlü saldırı, diğeri jest ve mimiklerle yapılan alay.
Bu davranışlar sadece bireyler arasında değil, toplumsal kurumlar düzeyinde de görülür. Medyada, siyaset sahnesinde, akademide, hatta dini platformlarda bile, başkasını küçük düşürme üzerinden yücelme eğilimi yaygındır.
2. "Mal toplayıp duran ve onu tekrar tekrar sayan kişinin vay haline!"
Bu ayet, mal biriktirme takıntısını ve onunla kendini değerli görme hastalığını konu edinir. Bu kişi sadece mal toplamakla yetinmez, onu sürekli sayar, denetler, kontrol eder. Çünkü malı onun için bir güvenlik duvarıdır, statüsünün kaynağıdır, kimliğinin yerine geçmiş bir kutsaldır.
Modern dünyada bu davranış tipolojisi çok yaygındır. Kapitalist sistem, insanı üretenden çok tüketene, paylaşandan çok biriktirene dönüştürdü. Banka hesaplarını sürekli kontrol eden, borsa değerleriyle yatan, kripto paralarla kalkan bir insanlık portresi oluştu. Bu insanlar, parayı bir araç olmaktan çıkarıp, hayatın amacı haline getirdiler.
Sadece bireylerde değil, ülkeler arası ilişkilerde de bu "biriktirme hırsı" baskındır. Zengin ülkeler fakirleri sömürür, doğal kaynakları yağmalar, sonra da bu yığılmış zenginliğin etrafında duvarlar örer. Oysa Kur’an, bu tür bir birikimin helak sebebi olduğunu açıkça ilan eder.
3. "O kişi, malının kendisini ebedi kılacağını sanır."
İşte zihinsel sapmanın özeti: Malını bir tür sigorta gibi gören, onunla ölümden kaçacağını, belki de kaderini satın alabileceğini düşünen insan! Bu anlayış, dünyevi olanı mutlaklaştırma ve uhrevi olanı inkâr etme biçimidir.
Örneğin, günümüzde milyarlarca dolar serveti olan kişiler vardır ki, bu servetiyle ölümsüzleşeceklerini düşünür gibi yaşamaktadırlar. Öldüklerinde isimleri binalarda, vakıflarda, şirketlerde yaşasa da, Kur’an onların ruhsal yok oluşlarına dikkat çeker.
Mal, insanı sadece dünyada geçici olarak güçlü kılar. Ne var ki, ölüm geldiğinde malın tüm büyüsü bozulur. Tabuta konan cesedin yanında banka cüzdanı, altın külçeleri ya da sosyal medya beğenileri yoktur. Hutame, işte bu yanılsamayı yüzüne çarpan bir tokattır.
4. "Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye atılacaktır."
Burada kesin bir reddiye vardır. "Hayır!" ifadesiyle, yukarıdaki zihinsel sapmanın geçersizliği açıkça ilan edilir. Bu kişi, malının onu kurtaracağını zannetse de, sonunda "Hutame"ye atılacaktır.
Peki Hutame nedir? Bu kelime Arapçada "kırmak, paramparça etmek" anlamına gelen "hatm" kökünden gelir. Burada cehennemin ismi olarak kullanılır. Ancak sıradan bir ateş değildir bu. İnsanın hem bedenini hem ruhunu öğütür. Zira bu ateşin hedefi, sadece et değil, kalptir, vicdandır.
5. "Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin?"
Bu soru şeklindeki ifade, dikkat çekmek içindir. Kur’an, insana dönüp bir bilinmeyeni düşündürür: "Sen sanırsın ki cehennem sadece ateştir; oysa o, bildiğinden bambaşka bir şeydir."
Bugünün insanı, cehennemi fiziksel bir alan olarak düşündüğü için ruhsal uyarıları hafife alıyor. Oysa Hutame gibi kavramlar, sadece ahirette değil, dünyada da yaşanabilecek azapları sembolize eder. Vicdanın yanışı, ruhun çürümesi, merhametsizliğin sebep olduğu sosyal felaketler… Hepsi bu "ateş"in dünyevi yansımalarıdır.
6. "Allah’ın, yürekleri sarıp saran tutuşturulmuş ateşidir o."
İşte Hutame’nin özelliği: Kalbe işler. Fiziksel ateş gibi değil; içten içe yakar. Gönlü, zihni, ruhu kavurur. Nefret, haset, kibir, açgözlülük gibi duyguların neden olduğu bir içsel yangındır bu.
Modern dünyada depresyon, anksiyete, doyumsuzluk gibi psikolojik sorunlar da bu ateşin izlerini taşır. Servetine rağmen mutlu olmayan insanlar, etrafı kalabalık ama içi boş ruhlar, işte bu Hutame’nin çağdaş örnekleridir.
7-9. "Şüphesiz, uzatılmış direkler arasında onların üzeri kapatılacaktır."
Bu ifade, cezanın sürekliliğine ve çaresizliğine dikkat çeker. Cehennemin sadece sıcak bir yer değil, aynı zamanda kaçışı olmayan bir kapan olduğunu gösterir. Uzatılmış direkler, kişinin kendi eliyle inşa ettiği kibir kulelerini de ima eder. Kibrin demirden sütunları arasında sıkışıp kalmış bir ruh: Ne çıkış var ne serinlik.
Bu, dünyevi olarak da böyledir. İnsan, kendi inşa ettiği statü hapsine mahkum olur. Kazandığı mal, onu özgürleştirmek yerine hapseder. Daha fazla para, daha fazla koruma, daha fazla yalnızlık… Ve sonunda içten içe yanan bir vicdan.
Hümeze Suresi’nin Evrensel ve Zamansız Uyarısı
Hümeze Suresi, insana karşı işlenen ahlaki suçların, sadece toplumsal bozulmaya değil, uhrevi felakete de yol açtığını gösterir. Sözlü ve davranışsal şiddet, alay, dedikodu, kibir, mal hırsı gibi tutumlar, bireyi manevi cehenneme sürükler. Bu cehennem, sadece ölümden sonra değil, yaşarken de başlar.
Bugün insanlık, büyük bir iç boşlukla, manevi çöküşle yüzleşiyor. Bu sure, o boşluğu doldurmak için değil, o boşluğun nedenlerini gösterip insanı silkelenmeye çağırmak için inmiştir.
Hümeze, sadece geçmişin bir karakteri değil; içimizde taşıdığımız gölgemizdir. Onu tanımak, yüzleşmek ve aşmak zorundayız.
Mal, ölümsüzlük değil; alay, büyüklük değil; kalbin huzuru ise yalnızca tevazu ve paylaşmayladır.
İşte bu, Hutame’nin değil; Rahmet’in yoludur.
Erol Kekeç/24.5.2023/Sancaktepe/İST