0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
98
Okunma
21. yüzyılda çatışmaların doğası, klasik askeri, etnik ya da ekonomik temelli savaş anlayışının ötesine geçmiş; yerini ideolojik ve teolojik yönlendirmelerle şekillenen daha karmaşık güvenlik tehditlerine bırakmıştır. Bu tehditlerin en dikkat çekici olanlarından biri, kıyameti zorlama inancıdır. Özellikle evanjelist Hristiyanlık ve radikal siyonist ideolojiler, belirli dinsel kehanetleri gerçekleştirmek amacıyla dünyayı büyük bir yıkıma sürükleme riskini taşıyan inanç sistemleridir. Bu makale, söz konusu inançların tarihsel kökenlerini, çağdaş etkilerini ve küresel güvenlik üzerindeki sonuçlarını ele almaktadır.
Evanjelizm, özellikle ABD merkezli Protestan bir mezhebi temsil eder ve İncil’in literal (harfi) yorumuna dayanır. Evanjelist inanca göre, dünya tarihinin sonunda Armageddon Savaşı yaşanacak ve bu savaş Mesih’in (Jesus Christ) yeryüzüne ikinci kez dönüşünü sağlayacaktır.
Bu inanç sisteminde kıyamet öncesi bazı şartların gerçekleşmesi beklenir:
Yahudilerin kutsal topraklara dönmesi,
Kudüs’ün İsrail’in ebedi başkenti olması,
Üçüncü Tapınak’ın inşa edilmesi,
Son büyük savaşın (Armageddon) başlaması.
Bu şartların yerine gelmesi, Mesih’in dönüşü ve "kurtuluş" anlamına geldiğinden, bazı radikal evanjelist gruplar bu süreci doğal akışına bırakmak yerine hızlandırmak gerektiğine inanır. Bu "hızlandırma" arzusu, politik baskı, provokasyon, savaş destekçiliği gibi araçlarla kendini gösterir.
Siyonizm, Yahudilerin kutsal topraklarda bir devlet kurma ideolojisidir. Ancak radikal siyonizm, bu anlayışı teolojik boyuta taşır. Talmudik bazı öğretilere ve Kabala yorumlarına göre, Mesih’in gelişiyle birlikte dünyanın düzeni değişecektir. Bu süreçte büyük bir savaş, kaos ve yıkım kaçınılmazdır. Evanjelistlerle benzer şekilde, bazı radikal siyonist çevreler bu kehanetleri gerçekleştirmek amacıyla, dünyanın dengesini bozacak şekilde Ortadoğu’daki gerilimi tırmandırmakta sakınca görmezler.
Bu görüşe göre:
Üçüncü Tapınak yıkılan Süleyman Tapınağı’nın yerine inşa edilmelidir.
Bu da Mescid-i Aksa’nın yıkılması anlamına gelir ve Müslüman dünyasıyla büyük bir savaşa davetiye çıkarır.
Bu iki inanç sistemi, birbirine zıt gibi görünse de, aynı hedef doğrultusunda işbirliği yapabilir: Kıyametin gerçekleşmesi. Hristiyan evanjelistler Mesih’in gelişini beklerken, siyonistler kendi Mesihlerinin hâkimiyetini amaçlar. Her iki taraf da kaosun kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inanır.
Bu yaklaşım, Batı merkezli bazı siyasi hareketlerde etkisini doğrudan göstermektedir. ABD’nin Ortadoğu politikalarında, özellikle İsrail’in koşulsuz desteklenmesi; Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması gibi kararlar, bu ideolojik yönlendirmelerin izlerini taşır. Bu kararlar sadece diplomatik değil, teolojik zemine dayalı politikalar olarak okunmalıdır.
Küresel Güvenlik Açısından Tehlike
Bu inanç sistemlerinin temel sorunu, dünyevî sonuçları kutsal hedefler uğruna göz ardı etmesidir. Kıyameti zorlama düşüncesi; nükleer silahların kullanımı, bölgesel savaşların teşviki, sivillerin katledilmesi gibi sonuçları “tanrısal plana hizmet” olarak meşrulaştırır.
Bu durumda:
Nükleer silahlar "zorunlu bir kehanet aracı" haline gelir.
Uluslararası hukuk görmezden gelinir.
Milyonlarca sivilin ölümü “ilahi plan” kapsamında kabul edilebilir görülür.
5.0
100% (1)