0
Yorum
3
Beğeni
4,0
Puan
192
Okunma

Yusuf kırkına yaklaşmış bir adamdı. Dışarıdan bakıldığında hayatı belli bir düzene oturmuştu: bir evi, saygın bir işi, az ama sağlam dostları, zamanında alınmış kararları vardı. Hatalarını erken yaşta öğrenmişti. Ya da öyle sanıyordu.
Ona göre hayat, acıyı zamanında tatmak, sonra unutmak ve bir daha bakmamak gereken bir düzlüktü. Aşk da gençliğe ait bir yanılgıydı belki, birkaç kalp çarpıntısından ibaret bir hikâyeydi. Öyle düşünüyordu.
Ta ki Elif’le tanışana kadar.
Işıkla Gelen Sessizlik
Elif, Yusuf’un alışık olduğu hiçbir şeye benzemiyordu. Gösterişli değildi ama gözlerinin derinliğinde insanı içine çeken bir sükûnet vardı. Konuşmazdı çok; ama sustuğunda bile insanı düşündürürdü.
Bir akşam, ortak bir arkadaşın doğum gününde karşılaşmışlardı. Yusuf, masadaki neşeli sohbetlerin arasında Elif’in sessizce etrafı izleyişini fark etti. Sanki kalabalıkta değil, bir ormanda yürüyordu. Yanına gitti. Sıradan bir cümleyle başladı konuşmaları ama birkaç dakika sonra konu çoktan çocukluk korkularına, unutulmuş düşlere ve “İnsan gerçekten ne zaman yalnızdır?” sorusuna gelmişti.
Elif o gece bir cümle söyledi, Yusuf’un içini kazıdı:
“İnsan bazı şeyleri yaşarken değil, yaşandıktan çok sonra anlar. Özellikle sevmeyi.”
Yolculuk Başlıyor
Yusuf, Elif’le daha çok vakit geçirdikçe hayatın sandığından daha katmanlı olduğunu fark etmeye başladı.
Bir gün, Elif onu bir köy yoluna götürdü. Sessizce yürüdüler. Ağaçların altından geçerken Elif şöyle dedi:
“Biliyor musun Yusuf… Hayat, düz bir yol değil. Kimi zaman kıvrılır, kimi zaman tıkanır. Ama en zoru, içimizdeki yollardır. En karmaşık olanlar.”
O gün Yusuf’un içinde bir şey çatladı. Çünkü ilk kez kendini biriyle beraberken sessiz ama huzurlu hissediyordu. Sadece anlaşılmak değil, görülmekti bu. İlk defa biri, onun derinliğine korkmadan iniyor gibiydi.
Kırılma
İlişkileri büyüdükçe, Yusuf’un zırhları çatlamaya başladı. Elif ona ayna tutuyordu. Onun yanında geçmişindeki eksikleri, korkularını ve bastırdığı kırgınlıkları birer birer yüzeye çıkıyordu.
Bir gece Elif, Yusuf’un çocukluk fotoğrafını bulduğunda şöyle dedi:
“Bu çocuğun gözleri hâlâ sende. Ama sen o gözlerden kaçıyorsun.”
Yusuf sustu. Çünkü Elif haklıydı.
Ama her karşılaşma gibi bu da uzun sürmedi. Elif bir gün, sessizce çekildi hayatından. Gideceğini söylemişti. Ama Yusuf, onun hep kalacağına inanmıştı. Kalmadı.
Kırık Aynayla Yüzleşmek
Elif’ten sonra Yusuf kendi içine döndü. Başta sinirlendi, kendine, hayata, hatta Elif’e…
Ama günler geçtikçe bir şeyi fark etti:
O aslında Elif’e değil, onda kendini görmeye başlamıştı. Onun yokluğu, aslında kendi içindeki boşluğun yankısıydı.
Bir sabah, eski bir deftere şunları yazdı:
“Ben seni değil...
Senin gözlerinde unuttuğum beni özlüyorum.
En çok da korkmadan sevebilen hâlimi.”
Yusuf o gün aynaya baktı. Uzun uzun.
Ve ilk defa yüzünden çok, gözlerinin içine…
Ve Sonuç…
Yusuf artık bambaşka bir adam.
Ne daha az acı çekiyor, ne daha çok mutluluk içinde. Ama bir fark var:
Artık hayatı düz bir yol gibi görmüyor.
Düşüyor, kalkıyor. Seviyor, özlüyor.
Ama her seferinde, bir adım daha yaklaşıyor kendine.
Ve artık şunu biliyor:
Aşık olmak bir insana değil sadece…
O insan sayesinde kendine çıkılan bir yoldur.
O yol zor, dikenli, karanlık olabilir.
Ama en gerçek yol odur.
Çünkü hayat dediğin,
Yürümeyi değil…
Sevmeyi öğrenmektir.
4.0
100% (1)