0
Yorum
1
Beğeni
4,0
Puan
159
Okunma
Geceleri farklı olurdu bu sokak, her köşe başında parlak bir ışık alıverirdi gözlerimi. Gözlerim ışık yuvasına dönene dek bakar, dururdum bu koca koca lambalara. Bir başından bir başına yürümek bile öyle huzur verirdi ki bana, tarifi zor. Bir ailem vardı benim o hülyalarımın resmettiği küçükken kocaman gelen fakat büyüdükçe kısalan inadına daralan sokağın köhne bir aralığında yaşarlardı. Geceleri farklı olurdu tabii bu sokak. Bende geceleri tercih ederdim muhayyilemin sınırlarını zorlayabilmek için. Ayaklarım izin buyurdukça dolanır dururdum.
Yaşımın başımı aldığı yıllardan, aylardan, haftalardan , günlerden ve de saatlerden biriydi. Sanki yapacak çok şey varmış da gençlik ateşimi ve potansiyelimi heba edermiş gibi dakikalarımı eritiyordum. Geleceğim üzerine kafa patlatırken bir kaldırım taşının üzerinde bir farklılık sezdim en derinimde. Koca sokak lambasının altında oturan birini gördüm. Oturuşunda bir gariplik vardı. Saçları bir farklıydı, elleri üşür gibi vücudunu sarmış. Ayakları çaprazlamasına öylesine kalakalmış. Yanından geçip gitmek işin kolayıydı tabii. Bu küçük çocuk kimdi sanki? Bir anlamı yoktu onun da her şey gibi, tıpkı benim gibi. Birkaç adım ve birkaç adım daha...
Yanında bitiverdim sonunda. Arkası bana dönüktü. Ağzım istemsizce açıldı, dilim seslenmek için beynimden izin aldı. Fakat ben bunları hür irademle yapmıyordum. "Çocuk." dedim. Sesim o kadar cılız çıkmıştı ve çocuk kelimesi o kadar anlamsız kalmıştı ki bedenime sanki 50 yaşında bir adamdım. Daha yaşım çocukken bir başkasına çocuk diye seslenmek garipti benim için. Tek bir kelime etmeden döndü bana doğru. Dudakları titrer gibiydi, gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş bana bakıyorlardı. O kadar masum o kadar içtendiler ki. Önünde diz çöküp, o güzel gözleri her saniye başında kapatan göz kapaklarına sitem etmem çok doğal görünüyordu. "Neyin var?" diye sordum. "Bu saatte burada tek başına ne yapıyorsun?" Üstüme vazife değildi tabii ama sormak elzem gelmişti o an bana. Kolumu göz hizama getirip saatime şöyle bir baktım. Saat 00.06’ydı. "Saat epey geç olmuş. Evin nerede burada mı yaşıyorsun?"
Küçük elleri yavaşça vücuduyla aynı hizaya geldi ve titreyerek bir evi gösterdi. Gözlerim yavaşça çocuğun küçük işaret parmağını gösterdiği yöne seyrildi. Gösterdiği ev ailemin eviydi. Gözlerim eve kitlenmişken cevap verdim "Nasıl olur, orası benim evim." Birkaç saniyeliğine kitlenmiş vaziyette kaldım. Başım sessizce çocuğun olduğu yere doğru döndü. Fakat orada kimse yoktu. Sokak lambasının altında kimse oturmuyordu. O an kafayı yediğimi düşündüm. Bu asla normal karşılanacak bir şey değildi. Başımı birkaç kez sağa sola sallayıp, ellerimle yanaklarımı tokatladım. Bunun bir rüya olduğunu düşündüm. Eve varınca her şey geçecek, uyanacaktım.
Yürümeye devam ettim, her adım atışımda yüreğim hopluyordu. Eve yaklaştıkça çığlık sesleri duymaya başladım. Etrafıma baktım kimsecikleri göremedim. Başımı tekrar eve çevirdiğimde evin duvarları yavaşça kararmaya başladı. Etrafına dumanlar saçılmaya başlamıştı. Çığlık sesleri daha da kuvvetlendi. Sağımda solumda bir anda insanlar belirmişti. Olanı biteni tıpkı benim gibi şaşkınlıkla izliyorlardı. Kapıya doğru birkaç adım attığımda yanaklarımın ıslandığını hissettim, derken bir el beni omzumdan yakaladı. Bu el vücuduma kıyasla o kadar büyüktü ki. Beni şaşırtan bir kuvvetle geri savurdu. Yüzüne baktığımda karşı komşumuz Hüseyin amcayı gördüm. Beni kollarıyla kavrayıp kucağına aldı. O an ellerime baktım, oldukça küçüktü. Hüseyin amca beni kucaklarken gözlerine bir anlığına baktım. Birkaç damla yaş onun da gözlerinden aşağı doğru akıyordu.
Beni bir an önce oradan uzaklaştırmaya başladı fakat ben dönmek evime son kez bakmak istiyordum. Başımı geriye çevirdiğimde içeriden çıkarılan ve beyaz örtülerle kapatılan iki insan bedeni gördüm. Bunlar annem ve babam olmalıydılar. Çığlıklar atarak ağlamaya başladım fakat Hüseyin amcanın duracağı yoktu. Beni sokağımın dışına çıkardı. Yavaşça yere indirdi, "Bir şey yok oğlum, bir şey yok. Her şey geçecek." dedi.
4.0
100% (1)