0
Yorum
1
Beğeni
4,0
Puan
317
Okunma

Bugün kalabalıklar arasında bir yabancı gibi durdum. Eşim öğrencilerinin mezuniyetini kutlarken ben, zamanın gerisinde, kalbimin kıyısında sakladığım bir deftere döndüm. Adını kimsenin bilmediği, yitip gittiği sanılan bir çocukluk hatırasına…
1981 yılının bir Mayıs günüydü. Beşinci sınıftaydım. Okulun son günlerinden biriydi. Tatil yaklaşmış, heyecan doruktaydı. Ama o gün, benim için başka bir anlam taşıyordu. Çünkü yanımda taşıdığım okul günlüğüm vardı. İçinde sadece anılarım değil, arkadaşlarımın hakkımdaki düşünceleri, satır aralarına sinmiş masum sevgileri vardı. Sayfa sayfa çocukluğumdu o defter.
Ama ben… O günü telaşla kapattım. Belki de son zili biraz erken kutladım. Defterimi sıramda unuttum.
Döndüğümde, yoktu…
Yalnızca bir defter değildi kaybolan. Bir çocuğun kalbine kazıdığı en saf duyguları, arkadaşlarına duyduğu güveni, küçük bir dünyada büyük bir anlam taşıyan satırlarıydı yitip giden. Ağlamadım belki ama içimde bir sessizlik başladı o gün. Yetişkinliğe uzanan bir suskunluk…
Yıllar geçti. Bugün, öğrencilerin müzikler eşliğinde eğlendiği o mezuniyet töreninde, o günün defteri yeniden açıldı içimde. Bir ses, bir gülüş, bir hareket – hepsi beni 1981’in o Mayıs gününe götürdü. Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ydı o zamanlar. Bugün kimse hatırlamıyor belki, ama ben unutmam. Çünkü o gün hem çocukluğumun bayramıydı, hem de kaybettiğim bir hatıranın yas günü.
O gün, defterim gitti… Ama içindeki çocuk hâlâ benimle. Her yıl aynı mevsimde, içimde sessizce sayfalarını çeviriyor. Belki kimse görmüyor ama ben o cümleleri hâlâ okuyorum. Belki bir sır bu, ama ben her baharda o kaybolan defteri kalbimde yeniden buluyorum.
Ve bugün… O günkü kadar sessizce, kendime bir not düşüyorum:
“Kimi kayıplar, aslında seni sen yapan hatıraların en kıymetlisidir.”
Bu da benim sırrım olsun…
Bir defterin içinde saklanan bir çocuk, hâlâ içimde yaşıyor
Erol Kekeç/27.05.2025/Sancaktepe/İST
4.0
100% (1)