1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
340
Okunma
Sabahın ayazında buz gibi suyun yüze çarpması istemesen de iyice uyandırmakta insanı. Bugün yine hafif kar serpmiş yamaçlar lekeli lekeli beyazlanmış. Evin kapısında saçaktan sarkan buz bayağı heybetli durmakta. Köpekte üşümüş ki bakışında bile soğuk hissediliyor. Hava kapalı yeniden kar yağabilir. Önce köpeğin yalını koyalım sonra ineklerin yemi, temizliği tavukların yemlenmesi sabah işleri her zamanki gibi. Sonra okul yolu.
Tek evlat olmanın şımarıklığı ama tek evladın yükünün ağırlığı bir arada. Babam denizciydi. Bir fırtınada kaybolmuş on gün sonra sahilde bulunmuş. Tek annemle kala kalmışız. Henüz dört yaşındaydım. Ne baba şefkati ne de tersliğini gördüm. Erken babasızlık işte anlamadan neler olduğunu. Ama sevgisi daha çoktu. Yatıp göğsüne oturturdu beni severdi. Ben göğsündeki kıllarıyla oynardım hatırladığım. Bana ‘benim doktor olacak oğlum’ derdi.
Bilir misiniz yetimliğin ezilmişliğini? Bazen ilkokulda iken çarşıda arkadaşlarımı babalarının elinde görünce bir burukluk çökerdi içime yolumu değiştirirdim. Olsun benim de annem var hem iyi hem de çok güzel beni seven diye içimden geçirir eve gidince ona sıkı sıkı sarılırdım. ‘Ne oldu deli oğlan’ derdi anlardı bir şeyin olduğunu ama hiç sormazdı.
İlkokul da çok beğendiğim kız arkadaşım vardı. Zuhal. Sarı kıvrım kıvrım saçları yeşil gözleri vardı. Yüzüne her baktığımda yüzümü ateş basardı ve kızardığımı hissederdim. Çocukça aşıktım ona. Bazen çıkışta kız arkadaşlarıyla giderken uzaktan onu seyrederdim. Yürüyüşünü hareketlerini hayranlıkla izlerdim. Derler ya çocukluk aşkı işte. Ah etmiştim en iyi okulları kazanıp babamın dediği gibi doktor olup onun karşısına çıkıp ona sevdiğimi söyleyecek ondan aşk dilenecektim. Evlenme teklif edecektim. Köy yeri kız erkek öyle konuşamazdı. Sadece bakışılıp karşıdan hayal edilirdi o zamanlar. Zaten onlar komşu köydeydi. İşin yoksa zaten gidemezdin. Evlilik yaşın gelince görücü yollardın.
Lise bitmiş sınavda Tıp Fakültesini kazanmıştım. Annem günlerce ağladı. ‘Anneme tıp kazandığım için mi yoksa senden ayrılıp İstanbul’a gideceğim için mi ağladığını sordum’. Annem tabi ki kazandığın için sevinçten ağlıyorum. Ha sorarsan birazda ayrılık ama zaten senin yuvadan uçuş zamanında gelmek üzereydi’ diye cevapladı. Canım annem.
İstanbul’a giderken bayağıda uğurlayanım oldu. Muhtar yanıma gelip ‘oğlum bak bu köyden çok okuyan çıkmadı. Hele doktor ilk sen olacaksın. Sen bizim gururumuz oldun. Çok çalış iyi bir doktor ol, ne sorunun olursa önce beni ara tamam mı’ deyip yanaklarımdan öptü. Laf aramızda bende kendimi hep sorumluluk yüklenmiş görüp çok çalıştım.
İlk yaz tatilimde o yıl ilk defa köye geldim. Arkadaşlarım ‘o şehri gördün köyü unuttun’ diye takıldılar. Onlara okulun çok çalışma gerektirdiğini anlattım. Okul yurt arası yaşıyorum dedim. Sorsanız başka yerini inanın bilmiyorum. Bazıları ‘iyi ki ben kazanmamışım çocuk esarete mahkum olmuş’ dediler. Ama ilgi bayağıda hoşuma gitmişti. Hele yaşlıların ‘doktor hoş geldin’ selamlaması ayrı bir güzellikti. Derdini bile anlatmaya çalışanlara diğerleri ‘Bismillah yeni başladı. Henüz erken daha var’ diye müdahale ettiler. Bir hafta kaldım anneme gitmem lazım dedim. Diğer arkadaşlarım çok iyi İngilizce biliyor okulda ücretsiz kurs var ona katılacağım. Onlara yetişmem lazım İngilizce kitapları da okuyup kendimi geliştirmem lazım dedim. Üzüldü ‘ama öyle lazımsa tabi ki git benim akıllı oğlum’ dedi. Ama gözündeki üzüntüyü hissettim ve sarılıp ağlaştık. Bu arada kahvede eski arkadaşları da konuştuk. Kalanlar ne yapıyor diye sorduğumda ne yapacaklar denizcilik, tarla işleri, hayvancılık yapıyorlar babaları gibi dendi. Kızları sordum onlarda tarla işi ev işi yapacaklar ne yapsınlar dendi. Evlenen de yokmuş henüz.
Yıllar hızla geçti babamın dediğini yapıp doktor oldum. Mecburi hizmetim çıktı. Annem ‘oğlum sen gideceksin yalnız kalma köyden iyi bir kız bulup evlendireyim seni tabi istersen. Ama varsa sevdiğin kabulümdür. Sormadan alalım onu’. ‘Anneme isterim dedim. Bana Zuhal’i verirlerse evlenirim. Yan köydeki Zuhal.’ Annem şaşırdı. ‘Zeynep’in kızı Zuhal mi?’ ‘Evet’ dedim. ‘Ama oğlum o senin yaşıtındı. Köy yeri burası sen bunca yıl okudun. Kız o kadar bekler mi evlendi. Çocuğu olmuş duymuştum.’
Gözümden saklamaya çalıştığım bir damla gözyaşı geldi. Sabah ayazında yüzüme vuran buz gibi suydu. Annem anladı ama her zamanki gibi üstünü örttü. Bizim dönemimiz iletişimde de yoksullukla geçti. Soramazdım, gidemezdim. Ben yetimdim yine yetim kaldım. Yüzümü gördüğümde kızartan Zuhal’imsiz kaldım.
5.0
100% (4)