0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
132
Okunma

Bir Hayat Hikâyesi
Hayat onun için hep biraz fazlaydı.
Çocukluğundan beri fazla hisseder, fazla susardı.
İçine attığı her söz, yüreğinde bir kor gibi birikir,
bir gün tutuşacağını bilerek yaşardı.
Ama yine de yakmayı değil, yanmayı seçti.
Bir gün, sevdayla yanmayı öğrendi.
Bir insanı değil, önce Yaradan’ı sevmeyi…
Sonra her acıya, her sükûta bir anlam biçmeyi…
Kalbindeki kor, artık sadece yakmıyor,
aynı zamanda iyileştiriyordu onu.
Yani yanarken öğrenmişti;
ateşin dili sadece kül bırakmazdı geriye,
melhem de olabiliyordu.
Dış dünya hızla akar, dereler gibi çağlarken,
o içindeki sessizliği büyütüyordu.
Çünkü onun nehirleri içe doğru akıyordu.
Kalabalıklar arasında tek başına susmayı,
en gürültülü yerde bile kendiyle konuşmayı öğrenmişti.
İçindeki en büyük sızı ne aşktı ne de yalnızlık.
O, kendini duymayan insanlara üzülüyordu en çok.
Kalbini kilitleyip sonra anahtarı fırlatanlara,
gözünü sana kapatıp sonra seni suçlayanlara…
Ve o an anlamıştı;
bazı insanlar henüz yanmayı bilmiyor,
kor olmayı da istemiyordu.
Ama biliyordu, her yürek bir gün sınanır.
Kor olma sırası bir gün herkese gelir.
Ve o gün geldiğinde,
bugün okunan bir şiir gibi,
bir cümle gibi düşerdi içlerine…
Geç kalmış bir yanışın yankısı olurdu o dizeler.
O artık suskunluğunda güçlüydü.
Ateşten geçmişti,
ve her küle dönüşen acıdan
yeniden doğmuştu.
Çünkü bazen yanmak,
kaybolmak değilmiş;
kendini yeniden şekillendirmekmiş.
Kor olmak ise,
zayi olmamak için yüreğini sabırla yoğurmakmış.
İşte o, bir şiirin satır aralarında değil,
gerçek hayatın içinde
kor olarak kalmayı seçti.
Ve böylece,
ateşiyle değil,
ışığıyla iz bıraktı…