Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Mehmet Aluc-Kul Mehmet-
Mehmet Aluc-Kul Mehmet-

Bölünmüş Pay Sessizce Ödenen Bedel

Yorum

Bölünmüş Pay Sessizce Ödenen Bedel

( 2 kişi )

2

Yorum

5

Beğeni

5,0

Puan

216

Okunma

Bölünmüş Pay Sessizce Ödenen Bedel

Bölünmüş Pay Sessizce Ödenen Bedel


Bir yanılma ortamı üretildi, sömürgeci güçlerin hayali ile. İnsanlar, ortak aklın gücünü bir kenara bırakarak, kendi eksiklerini bilmek ve bunları tamamlamak yerine, başkalarının iradesine boyun eğmeyi seçti. Böylece bireysellik, yerini farkına varılmayan bir bencilliğe bıraktı; eksikliklerini tamamlamaktan çok, başkalarının sunduğu sınırlar içinde var olmaya başladı. Bu yanlıştı ve bu yanlış, hala devam ediyor ne yazık ki! O büyük paydadan yapılan her eksiltme, insanları yavaş yavaş mülke, mülk sahibine ve sınırlı dünyalarına doğru çekti. Paydan eksilme, birilerinin kaybı pahasına başka birilerinin kazancı oldu. Kimileri için bu bir fırsattı, kimileri içinse yavaş yavaş bir kader sayıldı… Ama en büyük yanılgı şuydu: Paydan alınan her şey bir mülk sahibine güç veriyor, bir başkasını yoksun bırakıyordu.

Ve bu tuzak bilinçliydi. Sessizce kurulan bir denge gibi. Denge dediysem, yalnızca bir taraf için işleyen bir sistemden bahsediyorum. Kazananlar hep aynıydı, kaybedenlerse fark ettiklerinde çoktan yollarını kaybetmişti. İnsan, kendisine sunulanı kabul ettiğinde, başkasının kaybına göz yumduğunda, paydan eksilmenin gerçekte ne anlama geldiğini kendi gerçeğini anlardı. Peki, bu bölünmüş payın içinden çıkmak mümkün müydü? Belki. Ama bunun için önce yanılsamayı fark etmek gerekiyordu. Yoksun bırakılmanın kader olmadığını, sunulanla yetinmek yerine, hak edilenin peşine düşmenin insanı özgürleştirdiğini anlamak… İşte en büyük dönüşüm, burada saklıydı.

Bir gün gelir ve insan, içinde bulunduğu sistemin, onun farkına bile varmadan nasıl şekillendiğini anlar. Paydan eksilme, yalnızca maddi bir kayıp değildir artık; aynı zamanda insanın kendisinden, haklarından, değerlerinden eksiltilen bir parçadır. Bir zamanlar sorgulamadan kabul edilen düzen, şimdi gözlerinin önünde yeniden şekillenir. Sessizce verilen kabullenişler, fark edilmeden içine girilen sınırlar, kim olduğunu, neye sahip olduğunu unutturmuş olabilir. İnsan, kendisine sunulanı yeterli gördüğünde, aslında eksiltildiğini fark etmemiştir. Oysa şimdi görüyor: Mülk sahibi yalnızca bir insan değil, bazen bir sistem, bazen bir düzen, bazen de sessizce süregelen bir inanç…

Ama asıl soru şudur: İnsan, bunun farkına vardığında ne yapar? Gerçekleri bilmek mi yeterlidir, yoksa bunları değiştirmeye cesaret etmek mi? Sessizlik içinde kalanlar, paydan eksilmeye devam edenler mi, yoksa fark ettiğinde harekete geçenler mi kazanan olur? Belki de en büyük yanılsama burada saklıdır. İnsan, yalnızca eksiltilenle yetinmeye zorlandığında değil, hakkını aramaktan vazgeçtiğinde kaybetmiş olur. İşte o zaman, gerçek bir seçim yapması gerekir: Sessizliği kabul mü edecek, yoksa kendi sesini duyuracak mı? Yanılsamanın fark edilmesi, tek başına yeterli değildir. İnsan bireysel olarak ne kadar güçlü olursa olsun, onu kuşatan sistemler, sessizce süregelen alışkanlıklar ve toplumun kabulleri karşısında yalnız kalabilir. Gerçeği gören gözler, bir başına değiştiremez her şeyi. Çünkü bu düzen, tek bir iradeyle değil, kolektif bir kabulle inşa edilmiştir.

Bir insan uyanabilir, sesini duyurabilir. Ancak tek başına konuştuğunda, yankısı ne kadar uzağa ulaşır? Paydan eksilme düzeni, yalnızca bireyin kayıplarını değil, onun çevresindekilerin sessizliğini de gerektirir. İnsan fark eder, ancak etrafı hala suskunsa, değişim zorlaşır. O hâlde asıl soru değişir: İnsan, fark ettiği bu gerçeği başkalarına anlatabilir mi? Eksiltildiğini, sınırlandırıldığını, seçiminin elinden alındığını bilmek yeterli mi, yoksa bunu kolektif bilince taşımak mı gerekir? Çünkü bir kişi uyandığında, eğer diğerleri hâlâ uyuyorsa, karanlık devam eder. İşte değişimin asıl gücü burada saklıdır. İnsan sadece kendi için değil, çevresi için de uyanmak zorundadır. Paydan eksiltmenin kimin yararına olduğunu anlatabildiğinde, sessizlik kırıldığında, sistemin dengesi bozulur. Ancak o zaman gerçek anlamda bir dönüşüm başlar. Değişim hiçbir zaman tek başına gerçekleşmez. İnsan, bir adım atar, ancak dönüşüm, sesini duyuranların birlikte yürüdüğünde gerçekleşir.
Dünyanın dengeleri her zaman adil olmadı. Güçlü olan, sistemleri kendi lehine kurdu; güçsüz olan ise çoğu zaman fark etmeden bu düzenin bir parçası oldu. Paydan eksilmenin gerçekte ne anlama geldiğini anlamak için yalnızca bireysel kayıplara değil, küresel düzeye de bakmak gerekir.

Yüzyıllardır süregelen bir düzen var: kaynaklar, zenginlikler ve sınırlar güçlü olanların ellerinde şekillendi. Batı, sanayi ve teknoloji ile ekonomik üstünlüğü ele geçirirken, diğer bölgeler zamanla onun çevresine dizildi. Sömürü doğrudan silahlarla, savaşlarla yapılmadığında, farklı bir biçime büründü: ekonomik bağımlılıklar, borç sistemleri, ticaret dengeleri… Görünüşte özgür olan ülkeler, gerçekte hangi sistemlerin içinde sıkışmıştı? Hangi paydan eksiltilmişlerdi? Çoğu zaman bir ülkenin maddi kaynakları azalırken, bir başka yerde refah büyüyordu. İnsanlar kendi topraklarında üretirken, kazançlar uzaklara taşınıyordu. Peki, bu eksilme fark edildiğinde, değişim mümkün müydü?

Gerçekleri anlamak yeterli değil. Bu sistemin nasıl sürdüğünü, nasıl şekillendiğini ve nasıl değişebileceğini görmek gerekiyor. Çünkü sessizce süregelen sömürü, yalnızca bir ülkenin değil, bir dünya düzeninin inşasıdır. Belki de en büyük değişim, farkındalıkla başlar. İnsan, eksiltildiğini anladığında, yalnızca kendi payını değil, tüm yapıyı sorgulamalıdır. Ancak o zaman sessizce ödenen bedel, karşılık bulabilir. Bu bedel, yalnızca bir kişiye yüklenen bir ağırlık olabilir. Bir toplumun, bir ülkenin, hatta tüm dünyanın üzerine çöken bir gölgeydi. Sessizce ödenen, fark edilmeden kabullenilen bir kayıptı. Paydan eksiltme, bireyin iradesini aşan bir sisteme dönüşmüştü ve zamanla bu bir gerçeğin ta kendisi hâline gelmişti.
Değişim mümkün müydü? Gerçekler fark edildiğinde, yanılsamalar çözüldüğünde, insanın adım atacağı bir yol var mıydı? Çoğu zaman cevap netti: Sistem, bu kaybı süreklilik hâline getirmişti. Dünya dengeleri, yüzyıllardır kazanan ve kaybedenler arasında kurulmuştu. Güçlü olan, yalnızca sahip olduklarını korumakla kalmıyor, sistemi yeniden yazıyordu. Zayıf olan ise yalnızca kendisini değil, içinde bulunduğu düzenin bir parçası olarak topluca eksiliyordu.

Tek bir insan değiştiremezdi. Tek bir ses yeterli değildi. Ama belki de asıl sorun, kimin eksildiğini, kimin kazandığını anlamakta yatıyordu. Çünkü kaybedenler yalnızca bir bölge, bir toplum değil; zamanla tüm dünyaydı. Kaynaklar tükenirken, ekosistem bozulurken, insan yalnızca ekonomik gücünü değil, geleceğini de yitiriyordu. Belki de yanılsama sadece mülk sahiplerinin kurduğu bir sistem değildi. Belki yanılsama, tüm dünyanın bu bedeli sessizce kabul etmesiydi bunu değiştirmek için adım atmamasıydı… Vesselam.
Mehmet Aluç

Not: Bayram Kaya kardeşimin “Totem Nedir? 4 ” eserinden esinlenerek yansımasının fark edilmesi üzerine birkaç dize ve düşünceleri kendi düşüncelerimle şekillendirerek yazmaya çalıştım. Bayram kardeşime teşekkürler ediyorum.

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Bölünmüş pay sessizce ödenen bedel Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bölünmüş pay sessizce ödenen bedel yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bölünmüş Pay Sessizce Ödenen Bedel yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
neneh.
neneh., @neneh-
26.5.2025 07:22:51
5 puan verdi
Farkındalık adına muhteşem bir yazı .Hak verilmez alınır.Birlikte hareket savunmayı kolaylaştırır.Geniş bir kesimin tez zamanda uyanması dileği ile.Üstad'a Saygıyla
Etkili Yorum
Bayram Kaya 3
Bayram Kaya 3, @bayramckayac3
26.5.2025 07:19:04
Değerli üstadım. Çalışmanızı ve düşünce örgünüzü kıymetli bulduğumu belirtmek isterim. Gerçek olgular üzerinde illiyet ya da neden sel oluş bağı kurarak konuyu hayli güçlendirmişsiniz. Özellikle düşünce severliğiniz ve bunu severek paylaşır olmanız yitirdiğimiz bir özellikti. Konuya hayli açılımlar getirmişsiniz. Bu değerlendirmeler: kendi adıma söylersem çok iyiydi. Beğenerek okudum. Düşünce severliğinizle ve düşünce insanı olmanızla mutluluk duydum. Nice güzel yazılarınızın paylaşımını beklerim. Mutluluk ve esenlik dileklerimle...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL