2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
287
Okunma

Gölgemle tartışıyorum aynanın karanlığında
Kemiklerin arasında yankılanan sessiz çığlıklar
Krallığım çürüyen tahta oturmuş, ben tahttan indim,
İsyan, taç takmış bir deli kendi tapınağımın mahkumu.
Kara güller açar, zehirli, unutulmuş ve solgun
Dikenlerinde biter hayal kırıklıklarımın izleri
Ayna kırılır, yansımalar çoğalır, çoklu kişilikler
Her biri bakar bana, felaketimin yoldaşları gibi.
Kendimden üstün biri vardım, gölgemde yabancı
Gülüşümden çaldım, düşürdüm maskelerimi birer birer,
Karanlıkta büyüdüm, besledim yaralarımı sessizce
Aynalar bile kaçtı benden, hüzün ve sessizlikle dolu.
Yabancı bir kral gibi sürgünüm kendi sarayımda
Tahtımın altında çürüyen sırlar, açgözlü ve soğuk
İsyan eden bendim, değil mi? Kendi efendim,
Ama efendi bile korkar, esir olur kendi yıkımında.
Aşk mı dedin..
Yaralı bir leyleğin kanadına yazdım adını
Göğe çırpınışlarımda sen vardın
Dudaklarımın uçurumunda bekleyen cellat
Ve ben... kalbimi zincirledim senin idam sehpasına.
Kelebekler kanat çırparken, fısıldar içimde hayat
Mezarlardan yükselen sessiz fısıltılar gece yarısı
Masum bir gülüş saklıdır solgun yaramın içinde,
Bebek sesi yankılanır karanlığın tam ortasında
Nazik ellerim titrer ölülerin soğuk kucağında
Gülüşüm bir mırıldanış, mezar taşları arasında
İsyan değil, suskun bir ağıttır bu yalnızlık
Naifliğimin kıyısında, varoluşun uçurumunda.
Deneme Yazısı:
I. Bölüm — Sessiz Çığlıkların Yankısı
Gölgemle tartışırken, aynanın karanlığında, hayatın kırılgan ve acı dolu yanlarını keşfediyorum. Kemiklerin arasında yankılanan sessiz çığlıklar, içimdeki derin yaraların, ifade bulamayan duyguların simgesi. Krallığımın çürüyen tahtında yalnız bir hükümdar olarak, kendi isyanımla baş başayım. Tahttan indim, ama taç takmış bir deli gibi kendi tapınağımın mahkumu oldum.
II. Bölüm — Kırılan Aynalar, Çoğalan Benlikler
Unutulmuş duygular, tıpkı karanlıkta açan kara güller gibi; zehirli, solgun ve suskun. Dikenlerinde biriken hayal kırıklıklarımın izleri, içimdeki sancının kalıcı izleri. Ayna kırılır, yansımalar çoğalır ve her biri bana bakan çoklu kişilikler doğar. Bu parçalanmış benlikler, felaketimin sessiz yoldaşlarıdır.
III. Bölüm — Yabancıya Dönüşen Benlik
Kendimden üstün sandığım o benlik aslında yabancıydı; gölgemde yaşayan biri. Gülüşümü çaldım, maskelerimi düşürdüm. Karanlıkta büyüyüp, yaralarımı sessizce besledim. Aynalar bile benden kaçtı; hüzün ve sessizlikle dolu bu iç dünyada yalnız kaldım.
IV. Bölüm — Kendi Sarayımda Sürgün
Kendi sarayımda yabancı bir kral gibi sürgünüm. Tahtımın altında açgözlü, soğuk sırlar çürürken, isyan eden yine benim. Kendi efendim olsam da, bu yıkımda esir oldum. Çünkü en büyük esaret, kendinden kaçamamakmış.
V. Bölüm — Aşkın İdam Sehpası
Aşk, yaralı bir leyleğin kanadına yazdığım bir isim oldu. Göğe çırpınırken, sen vardın; dudaklarımın uçurumunda bekleyen cellat. Kalbimi zincirledim kendi ellerimle, idam sehpasına. Sevgi bazen en ağır mahkûmluktur.
VI. Bölüm — Kelebeklerin Fısıltısı ve Gece Yarısı
Kelebeklerin kanat çırpışı gibi hayat, içimde fısıldar. Gece yarısı mezarlardan yükselen sessiz fısıltılar arasında, solgun yaralarımın içinde masum bir gülüş saklıdır. Karanlığın tam ortasında yankılanan bebek sesi, yeniden doğuşun ve umudun işaretidir.
VII. Bölüm — Suskunluğun Ağıdı
Nazik ellerim titrerken, ölülerin soğuk kucağında
gülüşüm mezar taşları arasında mırıldanır. Bu yalnızlık isyan değil, suskun bir ağıttır. Naifliğimin kıyısında, varoluşun uçurumunda, insan kendisiyle yüzleşir; suskunluk, sözcüklerden daha ağır bir yük olur.
Ferdaca
Yazar Notu:
Bu deneme, şiirin karanlık ve parçalanmış iç dünyasını derinlemesine inceleyerek, insanın kendi benliğiyle olan sancılı mücadelesini anlatır. Kırılganlık, yalnızlık, isyan ve aşkın karmaşık ilişkileriyle örülü bu yolculuk, varoluşun uçurumlarında dolaşırken, aynı zamanda yeniden doğuşun da kapısını aralar.
Okuyucunun kendi içindeki gölgelerle buluşmasını ve orada yeni bir ışık yakalamasını umut ederim.
5.0
100% (3)