1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
365
Okunma

“Siz Beni Bu Odaya Hapsettiğinizi Zannediyorsunuz… Ben Sizi Dışarı Kilitledim.”
Bunu ilk duyduğumda duraksadım. Şizofren denilen bir adam bağırmış bunu… Akıl hastanesinde. Doktorlara, hemşirelere,
belki de sadece duvara… Ama çok netti: “Siz beni bu odaya hapsettiğinizi zannediyorsunuz. Ben sizi dışarıya kilitledim.”
Bir tokat gibiydi bu söz. Ve fark ettim ki, o cümlede bir delinin feryadı değil, bir uyanışın yankısı vardı.
Biliyor musun, bazen toplumda akıllı olan, aslında en kör olan olabiliyor. Ve en deli denilen kişi, hakikatin tam ortasında
oturuyor olabilir. Ben de sana şimdi böyle konuşuyorum. Sana, yani toplumun “normalleri”ne…
Ben sizden kaçmadım. Sizin dünyanızdan sıkıldım. Sizin oyunlarınızdan, maskelerinizden, alkışlarınızdan, yalan
sevinçlerinizden, diplomatik kavgalarınızdan…
Beni dışladığınızı sandınız. Oysa ben sizi dışarıda bıraktım. O kapıyı ben kilitledim. Sessizce.
Yalnızlık, Sandığınız Gibi Bir Çöküş Değil
Bana yalnızsın dediniz. Halbuki ben sakinim. Siz kalabalıksınız ama hep bir gürültünün içindesiniz. Kahkahalarınız bile gerçek değil, farkında mısınız?
Ben bir sabah, insanların çayını içip televizyona baktığı sıradan bir günde, kalktım ve tüm bu “normal” yaşama içimden şöyle dedim: “Bitti.”
Hiçbir çığlık atmadım. Bağırmadım. Delirmedim. Sadece sessizce yürüdüm o kalabalıklardan uzak. O günden beri hep bana deli dediniz. Ama işin aslı şu:
Ben iyileştim. Siz hastasınız. Ama sizin hastalığınız daha tehlikeli çünkü kalabalıkça bulaşıyor, alkışlanıyor, hatta pazarlanıyor.
Bir Oda Seçtim Kendime-Sessizlikle Döşeli
Odanın ne kadar küçük olduğu önemli değil. Zihnimin ne kadar geniş olduğu önemli.
Ben kendime bir oda seçtim. Dört duvarı var ama o duvarlar beni boğmuyor. Çünkü bu odada ben özgürüm.
Siz dışarıda özgür olduğunuzu sanıyorsunuz ama her anınız gözetleniyor. Kim ne dedi, kaç beğeni aldı, hangi kombin uydu, hangi tartışma daha çok reyting aldı…
Benim odamda Wi-Fi yok ama huzur var. Işıklar yok ama yıldızlar var.
Bu oda bir hapishane değil. Bu oda bir korunma alanı. Sizden korunmak için kurduğum bir sığınak.
Ve inanın, dışarıdaki çığlıktan, bu sessizlik daha sağlıklı.
Toplum Denilen Kalabalık – Bir İllüzyon
Sizce bir adam neden kendi isteğiyle toplumdan uzaklaşır?
Çünkü yorgundur. Çünkü artık her “ne haber?” sorusu, her “ne işle meşgulsün?” sorgusu bir bıkkınlık doğurmuştur.
Oysa bazen sadece susmak ister insan. Gülmek zorunda kalmadan, onaylanma mecburiyeti olmadan, etiketlenmeden…
Ama siz buna “kapanmak” diyorsunuz. Hayır. Ben kapanmadım.
Ben yalnızca açtım. Kendime açıldım. Hakikate açıldım.
Yolda yürürken insanların birbirine baktığı ama hiç kimsenin birbirini görmediği bir düzenin içinde olmak istemedim.
Herkesin başkasının acısına “emoji” ile tepki verdiği bir dünyada yaşamak istemedim.
Ben gerçek acı istedim. Gerçek bir sessizlik. Gerçek bir kalp atışı.
Sizi Odanın Dışına Kilitledim-Çünkü İçimde Siz Yoktunuz
Zannetmeyin ki sizi küçük gördüğüm için yaptım bunu. Aksine, bu bir büyüklük taslaması değil.
Bu, bir temizliktir. Ruhun kendi kalabalığını arındırmasıdır.
Sizi o kapının dışında bıraktım çünkü içimde artık size yer yoktu.
Bu ne nefret, ne öfke… Bu sadece bir vedadır.
Yıllarca, içimde size yer açmak için kendimden kısmışım.
Bir tebessüm için yutkunmuşum.
Bir “ayıp olmasın” için susturmuşum.
Ama artık bitmişti. Ve ben o kapıyı içten kapattım.
Sürüklenmedim Yüzerek Çıktım
Bazıları der ki: “Toplumdan uzaklaştı, çöktü, yalnızlaştı, delirdi…”
Hayır. Ben çökmek için değil, yükselmek için ayrıldım.
Siz akıntıya kapıldınız, ben yüzdüm. Siz trendlerin peşinden sürüklendiniz, ben kendi içimde derinleştim.
Bir gün bir parkta oturdum. Yanımda ne telefon ne ajanda… Sadece ben ve gökyüzü.
O an içimden geçirdim: “Şu an burada olduğumu kimse bilmiyor… Ve bu, beni hiç rahatsız etmiyor.”
Çünkü o anda “kimliksiz”dim. Ne işim vardı, ne rolüm, ne kimliğim.
Sadece bendim.
İşte o anda özgürdüm.
Sizse özgürlüğünüzü kimlik kartlarında ararken esir oldunuz.
Ben sadece durdum. Siz sürekli koşarken ben oturdum.
Ve inanın, çok daha uzağa vardım.
Herkesin Dilsizleştiği Bir Çağda Bağırdım
Siz bana “sessiz” diyorsunuz ama ben aslında en çok bağıranım.
Çünkü sizin kahkahalarınızın ardında sessizlik, benim sessizliğimin ardında feryat var.
Bir şizofrenin çığlığı sadece hastalığın değil, sezginin, farkındalığın, hakikatin çığlığı olabilir.
Toplum o çığlığı duymaz çünkü kendi gürültüsüne kulak vermekten sağır olmuştur.
Biliyor musun, ben bazen kendi içimde yürürken, geçmişte duyduğum seslerin yankısıyla konuşuyorum.
“Başarılı olmak zorundasın.”
“Evlen, çoluk çocuğa karış.”
“Bir baltaya sap ol.”
Ve hepsi sadece bir yankı.
Bu yankılarla yaşamak delilikse, evet deliyim.
Ama siz bu yankılara göre yön buluyorsanız, siz deli değilsiniz, sadece robotlaşmışsınız.
Örnek mi İstiyorsun? Al…
Bir gün bir doğum günü partisine çağırıldım. Kalabalık, müzik, pastalar…
Ama kimse birbirinin gözünün içine bakmıyordu.
Bir kadın selfie çekip hemen Instagram’a attı. “Çok eğlendik” yazdı.
Halbuki eğlenmedi. Gözleri bile gülmüyordu.
O an kalktım, dışarı çıktım. Yağmur yağıyordu.
Islandım ama huzurluydum.
Çünkü ıslanmak, sahte gülüşlerden daha gerçekti.
Ve ben o gün karar verdim:
Sahici olmayan her şeyi geride bırakacağım.
Bir başka gün hastanede bir tanıdığı ziyaret ettim.
Koridorun bir köşesinde yaşlı bir adam ağlıyordu.
Kimse dönüp bakmadı. Çünkü herkes kendi telefonundaydı.
Oysa adamın gözyaşında hayat vardı.
Ben yanına oturdum. Konuştuk.
Hiçbir şey sormadım. Sadece dinledim.
Ve o an kendimi insani hissettim.
Ama insanlar bana garip baktı.
Çünkü dokunmak, sarılmak, konuşmak bile artık delilik sayılıyor.
Sonra O Kapıyı Kapattım
O günden sonra kendi odama çekildim.
Kapıyı sessizce kapattım.
Ve dışarıdan gelen her sesi, her beklentiyi, her rolü dışarıda bıraktım.
Siz hala koşturuyorsunuz.
“Daha iyi bir ev, daha çok beğeni, daha iyi kariyer…”
Ama en iyisi hâlâ içimizde saklı.
Ve o içimiz, o kadar karanlık ki, bakmaya cesaretiniz yok.
Ben baktım. O karanlığa. Korktum ama baktım.
Ve o karanlıkta bir ışık vardı.
İşte şimdi o ışıkla yazıyorum bu satırları.
Evet, Belki Deli Görünüyordum
Ama bu delilik bana bir özgürlük getirdi.
Artık insanlar beni yargılamıyor çünkü unuttular.
Oysa ben kendimi her gün yeniden tanıyorum.
Aynaya her bakışımda başka bir yüzüm var. Ve hepsi ben.
Siz tek bir maskeyi yıllarca takıp gerçek yüzünüzü unuttunuz.
Ben her maskemi çıkardım, her yüzümü gördüm.
Ve sonunda sadece “ben” kaldı.
Bu yazıyı okuyorsan, belki sen de o odanın dışında kalansın.
Ama hâlâ içeri girme şansın var.
Yalnızlık korkulacak bir şey değil.
Yalnızlık, yeniden doğuşun sancısıdır.
Ve ben doğdum.
Size benzemeyen, sizin alkışlamadığınız ama kendini duyan biri olarak doğdum.
Bitirirken...
Eğer bir gün birini bir odada yalnız görürsen, ona acıma.
Onu iyileştirme hevesine kapılma.
Belki o senden daha sağlıklıdır.
Belki o seni dışarıda bırakan kişidir.
Ve unutma…
“Siz beni bu odaya hapsettiğinizi zannediyorsunuz. Ben sizi dışarı kilitledim.”
Ben o cümleyi yüreğimde taşıyorum.
Çünkü ben artık gerçekten yaşıyorum.
Ve sen hâlâ dışarısın.
Erol Kekeç/22.05.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (2)