3
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
270
Okunma

Ömrümce ayakta durmakta epeyce zorlandığım oldu. Hatta çoğu zaman ayakta da duramadım, yere düştüm. Ancak her defasında ayağa kalktım. Çünkü kalkmam gerekiyordu. Çünkü yaşamam gerekiyordu. Kolay bir yaşamım olduğunu söyleyemem. Kaderim bana hiçbir zaman kolay bir yol sunmadı. İşlerim hep zorluklarla ve mücadelelerle tamamlanabildi. Hala da işlerimi zorluklarla ve mücadelelerle nihayete erdirebiliyorum. Şimdi böylesi bir yaşamın bana kazandırdıkları hakkında nutuklar atacak da değilim. Bir şey kazandırdığını da açıkçası düşünmüyorum. O zaman ne diye yazıyorum bu satırları? Birilerine mesajlar verilmeyecekse, herhangi bir erdemi anlatmayacaksa neden yazar ki insan? Elbette bu sorunun cevabı benim için oldukça basit. Yazıyorum çünkü yazmam gerekiyor. Yazıyorum çünkü benim.
Ben olmak nasıl bir şeydir diye sorarsanız pek de merak edilecek bir tarafım yok. Sıradan, ortalama bir insanım işte yani herkes gibi, hepiniz gibi. Pek öyle övülesi meziyetlerim filan da yok. Çok zeki değilim, çok kabiliyetli değilim, çok inatçı değilim, çok planlı değilim esasında hiçbir şeyin çoğu değilim. Hatta çoğu şeyde de oldukça azım. Ben sıradan bir insanım Hayatta bana ayrılan sürede hayatta kalmaya çalışıyorum o kadar. Aslında bana sorsalar bu dünyaya gelmek de istemezdim. En azından şu andaki ben olarak dünyaya gelmek istemezdim. Şimdilerde meşhur bir söz var “Coğrafya kaderdir.” diye. Yalnızca coğrafya mı kaderdir? İnsanın doğduğu ev, ailesi, bilcümle sülalesi ve en çok da babası ve annesi kaderidir. Ben maalesef ki ebeveynleri yönünden şanssız bir insanım. Bu satırları okuyan çoğu insan mübalağa ettiğimi düşünecektir ve hatta bir adım daha öteye giderek benden daha kötü şartlarda yaşayan insanları örnek göstererek beni teselli etmeye çalışacaklardır. Ne kadar da ahmakça bir teselli biçimidir bu. Zira benden daha iyi durumda olanlar da var diye mutsuz mu olayım? Çok zavallı bir düşünce bu. Ben başkasını bilmem, başkasının ne yaşadığını da bilmem. Ayrıca başkasının yaşadıklarının kendisine nasıl hissettirdiğini de bilmem. Ben kendimi bilirim. Ben kendi yaşadıklarımı bilirim ve ben kendi yaşadıklarımın bana ne hissettirdiğini bilirim. Gerisi boş laftır benim için. Boş lafları dinlemekten de usandım artık. Elbette insan kıyas yapar, kıyas yapmadan bir denklem ortaya koymak mümkün değildir. Ama kıyas yaparak da insan yaşadığı kötülüklerin hissettirdiklerini unutamaz. Unutması da düşünülemez. Zira ben ömrümce itelendim, ötelendim, ötekileştirildim.
En büyük talihsizliğim elbette ebeveynlerim yani anne ve babamdı. Bence herkes çocuk sahibi olmamalıdır. Nasıl ki araç sürerken bile insanlardan ehliyet isteniyor çocuk sahibi olmak isteyen insanlardan da benzer bir ehliyet istenmelidir. Her isteyen özgürce çocuk sahibi olunca mutsuz çocuklar çıkıyor ortaya. Genç yaşta yalnızca hormonlarının etkisiyle ve aile baskısıyla evlenen anne ve babam bir çocuk sahibi olmaya ne kadar hazırdılar? Zaten kendileri birer çocuk olan bu cahil çocuklara bir çocuğun sorumluluğunu vermek pek akıllıca bir iş miydi? Babam beni pek sevmezdi ve sanırım annem de beni hiç sevmedi. Ancak bu şekilde asıl sevmedikleri bizzat kendileriydi. Çünkü ben anne ve babamın toplamıydım. Onların genlerini taşıyordum, onların kusurlu genlerini. Onların bedenlerinden bir parça olarak dünyaya gelmiştim. Ne yani iki kusurlu birleşip bir kusursuz mu dünyaya getireceklerdi? Böyle bir şey mümkün müydü? İki portakalı sıkarsanız portakal suyu elde edersiniz, iki portakalı sıkıp da elma suyu çıkmasını beklemek nereden bakılırsa bakılsın ahmaklıktır, budalalıktır. İşte bu ahmaklığın ve budalalığın içine doğmuştum. Daha ne gibi bir şanssızlığım olabilirdi ki? Sanırım erken konuşmuştum. Çünkü ömrümün tamamı bir şanssızlıktan ibaretti. Ben çocukken korkaktım, zayıftım, kırılgandım, çirkindim ve tüm ebeveynlerim bu kusurlarımın kendilerinden değil bizzat benden kaynaklandığını düşünüyorlardı. Sevilmek istiyordum ama sevilmiyordum. Her zaman benim arsız bir çocuk olmamdan korktular. Belki de kendilerinden korkuyorlardı. Korkaktım çünkü en küçük hatamda bile şiddet görüyordum. Zayıftım çünkü şiddetle çok muhatap olmuştum ve iyi beslenemiyordum. Kırılgandım çünkü kendimi gerçekleştirmeme imkân verilmiyordu hiçbir zaman. Çirkindim çünkü ebeveynlerim yoksul ve cahildiler. Yalnızca zenginlerin çocukları şirin ve güzel olur yoksa bu gerçeği bilmiyor musunuz? Ben çok iyi biliyorum bu gerçeği.
Velhasıl-ı kelam olmayınca olmuyor ve hatta ne yapsam olmuyor, olamıyor.
5.0
100% (3)