0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
261
Okunma

“ Varlığından ilham bulan değil mi
Güne halen sıcacık bakan gözlerimiz
Yarının onca sorununa yürüken bizler
Bırak onun sevgisiyle yürüsün, yorulsun dizler,
Yeter ki eksik olmasın onların yüzlerinden
Geceye ışık gibi düşen, şafağa müjdeyi deren
İki heceli kelimenin en tarifsiz değerleri
Bırakın solsun gül, yıpransın tüm meta
Bir tek o kalsın akılda, yürekte, adıydı anne
Hayatı yaşanılır kılan, rengini de veren.
O. KÜLTE
Kim tutsa bıraktı o eli, bir yere kadardı bizim için mücadelesi. Dost dedik getirdi bir yere kadar o da bir yere kadardı. Kimi saysak hep bir yanımız eksik kalandı. Bir tek o kanatmadı, sardı, sarmaladı, onunla her şey tamamdı, onsuzsa her şey eksik.
Her zamanki tebessümü yüzünde ve kendinden de emin ve bir o kadar da canlı ve ritimli adımlarla ilerliyordu evin kadını. Bir planı vardı kafasında ve dışardan bakınca ne de belli oluyordu. Belki yüzlerce adım attı daracık alanda ve halen yüzündeki tebessümden eksilmemişti. Kimse müjde de vermemişti bir hevesle o işlerini birer birer tüketirken, yorgunluğuna da değsin.
Her sabah aynı hengameydi belkide gözlemlenenler ve yıllar böyle sürüp gidecek gibiydi. Bir molayı çoktan hak etmişti aslında. Düşünsenize bir kalktıktan sonra kimseleri uyandırmadan bir yandan kahvaltı sofrasının hazırlanması, bir yandan bahçedeki çamaşır ipine sıkıca tutturulmuş ve dünden asılmış çamaşırların toplanması, bahçede rutinleşmiş bir mıntıka temizliği ve aileye sağlıklı yumurtalar üreten avuç tavuğun kümesini ziyaret. Oradan gnlük kısmeti sepete koyup, emektar tavukların yemlenmesi ve temiz su ile ödüllendirilmesi, kısacası müstakil bir evin bitmeyen telaşeleri bunlar. Lokomotif bir güçle her birinin üstesinden gelmeye çalışırken halen ilk andaki tebessümden eksilmemiş bir yüz.
Zaman henüz bir saat kadar geçmek üzereyken diğer aile fertlerinin güne uyanmaları ve onca yapılan işten haberleri olmaksızın kahvaltı sofrasını önlerinde haaızr buluşları. Birilerine çok şey anımsatmış olan bu öykünün kahramanı anne, annelerimiz ne de büyük değerlerdir. Kıymetlerini yeterince idrakten uzak o yaşlardayken, hayatın renginin solmayan renkleri, ışığı gibiler. Nasıl da her şey önümüzde bir sihirle hazır bulunmuştur kim bilir. Bize düşen sadece okulumuzdaki sorumluluklardır.
Evdek adeta bir fabrika işçisi gibi gayretle, ilham da vererek çalışan annelerimiz, aile sisteminin nükleer reaktöründen çok da darklı değillermiş aslında. Yılar yılı bu emeklerin karşılığını hiçbir şekilde bizden talep etmeyen, hatta hissettirmeyen, sadece kanatları olamadıkları için uçamayan, fırsat bulup şu tebessümün ardındaki gerçekleri dillendirecek zamanı olamamış ve fakat her zorlu anımızda ilham katarak bizi hayatla yüzleştiren melekler. Ne kadar minnettarım o emeklere kelimelerle anlatılamazlar da. O günlerin sevimli, kiminde biraz da yaramaz çocuğu olabilmek için neleri feda etmezdim. O günleri dolu dolu yaşamış, hayata da bizzat annesiyle birlikte omuz verebilmiş olmanın büyük ve tarifsizce gücünü yaşayanlardan biri olarak ne kadar da şanslı olduğumu daha iyi anlayabiliyorum.
Her mesleğin bir ustalığı zamanla elde edilebiliyor ve yine zamanla da unutuluyor bu değerli özneler. Oysa annnelik bambaşka bir yerde duruyor. İzleri ölene dek kalan, yüzdeki tebessümü asla silinmeyen, özveride de başkaca hiçbir şeyle kıyas olunamayacak bir kavram, varlık, değer. Annelerin bu anlamda sadece bir güne dair anılmalarını asla kabul edemem. Onların özverileri, sevgileri ve ömür boyunca da vefaca en değerli bağlılığın özneleri olarak her gün içinde apayrı bir değerleri, anlamları, derinlikleri olmalı kanaatindeyim. Bu vesile ile Hak`kın rahmetine nail olmuş annnelere rahmet dilerken, hayatta olanlara da sırf annelik sıfatlarından ötürü o güzel tebessümlerinin ebeden kalmasını, sağlıklı bir ömür sürmelerini ve kendilerine de vafa ile muamele edilmesini yürekten diliyorum. Ne demişler “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar bulunmazmış.”
Oğuzhan KÜLTE
5.0
100% (3)