0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
136
Okunma
Bizler,kuşlar uçtuğu için onların özgür olduğunu düşünüyoruz. Halbuki bu kuşlar için bir yaşam biçimi ve bir zorunluluktur.Kuşlarda yorumlama
yapabilecek bir bilinç olduğunu varsayalım( belki de vardır,henüz bilinmiyor). Bu varsayımdan hareket ederek kuşların, insanların aslında özgür olduğunu düşünmeleri ihtimali
yüksek. Örneğin,insanı dünyadaki en etkin canlı türü olarak gördüğü için onu özgür olarak görebilir. Yani "güç"diğer canlılar tarafından bir özgürlük kriteri olarak görülebilir.Öyleyse kuşlar mı özgür biz mi? Elbette bu soruya evet ya da hayır şeklinde cevap veremeyiz.Ben, özgürlük kavramına fizik ve felsefe açısından değinmeye
çalışacağım.
Öncelikle fizik ile başlayalım. Görme engeli olmayan insanların çoğu aynaya bakarken kendilerini anlık olarak gördüklerini zannederler. Halbuki
geçmişlerine bakıyorlardır. Evet,malesef bizde"anı listesi" diye birşey yoktur. Yani o an ne gördün diye sorduklarında aslında sen geçmiş de gördüklerini
söylüyorsundur. Konuyu biraz daha
açıklayalım. Aynaya bakıldığında yansıyan Işık ilkin korneaya gelir, orada ilk defa kırılır ve göz bebeğinden içeri girer.
Sonra göz merceğine gelir, ikinci defa kırılır ve camsı cisimden içeri geçer. Camsı cisimden geçen ışınlar da ağ tabakada yer alan sarı lekede ters görüntü oluşturur. Oluşan ters görüntü görme sinirleri vasıtasıyla beyne ulaşır ve beyindeki görme merkezinde cismin net, renkli, düz görüntüsü oluşur. Aynayla mesafemiz yaklaşık 1 metre olduğunu düşünürsek Işık kaynağından çıkan ışınların yüzümüze çarpması,yani; aynaya ulaşan görüntümüzün gözümüze gelme süresi yaklaşık 3 saniyenin 1 milyarda biri.Peki bunun özgürlükle ilişkisi nedir?
Biz büyük bir yanılgının içindeyiz. Bizim için " an " diye birşey yoktur. Biz hep bir gecikmenin verdiği tepkimelerle yaşıyoruz. Bu fiziki gerçekleri bilmeyenler musmutlu bir şekilde özgür iradesiyle anı yakaladığını düşünür.Ama bu fiziksel olayın farkında olanlar anı yakalamanın imkansız olduğunu fark ettiği için bu durum açısından özgürlüğünün kısıtlandığını görecektir. Peki hangisi özgür ?Olaydan habersiz özgür olduğunu düşünen mi yoksa olaydan haberi olan ve özgürlüğün kısıtlandığını düşünen mi?Ikisi de bu durum açısından özgür değildir. Arada şöyle bir fark var :Özgür olduğunu zanneden mutlu olma ihtimali daha yüksektir. Ama bu sahte bir mutluluktur.
Çünkü burada mutluluk uğruna bilmekten dolayısıyla acıdan kaçınma hazza odaklanma var.Diğeri ise gerçek bir mutsuzluk yaşıyordur.işte en azından benim yaşadığım gerçek ama onun yaşadıgı ise sahtediyerek mutluluk açısından büyük bir fark atarak öne geçme ihtimali yüksek. Yani fiziksel gerçekler böylece yaşamda özgürlük
temelinde;mutlu,mutsuz,doğru gerçek gibi kavramları etkiler.
Acıdan sürekli kaçınma eğilimi insanı özgür düşünme biçimindn yoksun kılar.Artık, özgürlük değil ,salt mutluluk ve haz plandadır.
Byung-Chul Han;Palyatif Toplum Kitabında bu kavramı analiz eder.
Günümüzde her yerde genel bir algofobi, acı korkusu hâkim. Acı toleransı da hızla düşmekte. Algofobi sürekli bir anesteziye yol açtı. Acı yaratacak her durumdan kaçınılıyor. Aşk acılarına bile şüpheyle bakılmaya başlandı artık. Algofobi toplumsal alana da uzanır. Acı verici tartışmalara yol açabilecek çatışma ve fikir ayrılıklarına ve çatışmalarına giderek daha az yer verilmektedir. Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar. Siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir. “Alternatifsizlik” siyasi bir ağrı kesicidir. Muğlak “orta yol” palyatif bir etki gösterir. Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır. Demokrasi-sonrası bir toplum yapısı yaygınlaşmaktadır. Bu palyatif bir demokrasidir. Palyatif siyaset acı verebilecek keskin reformlar ya da vizyonlar oluşturmayı beceremez. Bunun yerine sistemik bozukluk ve kırıklıkların üzerini örtmekle kalan kısa süre etkili ağrı kesicilere başvurur. Palyatif siyasetin acıya cesareti yoktur. Böylece her şey eskisi gibi devam eder.
İşte bu tür sistemde ; kişi bu acıdan sürekli kaçınma davranışı ile özgüvenini kaybeder ve yaratıcılıgını yitirir.Böylece başka fikirlere ,despot zihniyetlere tutsak olur.Özgürlüğüm nerede diye sormaz!
Biraz daha Felsefe açısından özgürlüğe ve özgür iradeye bakalım. Determinizm,İndeterminizm ve Otodeterminizm görüşleri ile konuyu zenginleştirelim.Aslında bu üç görüşn dışında Bağdaşırcılık (Compatibilism) görüşü de var ama ben bu görüşe değinmeyeceğim. Çünkü yoğun,zor,kritik bir konu. Ayrı bir başlıkte ele alınmalı. Evet biz devam edelim.
1.) Determinizm, insanın içten ve dıştan gelen bazı etmenler sebebiyle
davranışlarında özgür olmadığını savunur. Aile, okul, toplumsal yasalar, çocukluğun ve gençliğin geçtiği çevre ve ruhsal olaylar; insanın davranışlarını gerekse dolaylı gerekse de doğrudan etkiler.
2.) İndeterminizme göre ise okul, aile ve toplumsal yasalar gibi etmenler bireyin davranışları üzerinde özgürlüğünü kısıtlayacak bir baskı oluşturmaz; Sadece bazı taleplerde bulunur.
İnsan davranışlarında ve ahlaki eylemlerinde özgürdür. Bir düşüncenin iki zıt ucunda bulunan determinizm ve indeterminizmin aksine3.)Otodeterminizm: insanın hem özgür olduğunu hem de özgür olmadığını savunur. insanın öğrendikçe, kişiliğini geliştirdikçe özgürlüğüne kavuşacağını; kendini geliştiremediğinde, yeterli kültürel birikime ve donanıma sahip olmadığında ise ahlaki eylemlerinde özgür olamayacağını belirtir. Örneğin şehir içi otobüste yolculuk ediyor olduğumuzu düşünelim. Gerçekten çok yorgunuz, ayakta duracak halimiz dahi yok ama neyse ki otobüste oturacak boş bir yer bulmuşuz. Bir sonraki durakta ise yaşlı bir teyze otobüse binmiş olsun ve oturabileceği boş bir koltuk olmasın.Böyle bir durumda toplum bize ne der,
düşüncesiyle yer verirsek determinist bir durumdur bu .Çünkü toplumsal normlar bizim yer vermemizi gerekli kılmıstır.Yani dışsal ve zorunlu bir nedendir. Eğer tamamen içimizden gelen bir ödev ahlakıyla yer verirsek bu bir otodeterminist bir durumunun
sonucudur.Otodeterminizme yakın olan Immanuel Kant’a göre insan yalnız doğal zorluklardan ve bedensel
gereksinimlerden dolayı değil, bir ahlaki değeri gerçekleştirmek amacı ile de eylemde bulunur.
Eğer biz kendimizi yer verme zorunluluğunda hissetmiyorsak ya da hangi kararı vereceğimiz o an belli olursa bu da indeterminizme örnektir. Çünkü İndeterminizme göre insanlar ahlaki eylemlerde bulunurken özgürdür. Çünkü insan eylemlerini etkileyen, belirleyen veya kısıtlayan hiçbir etken yoktur. İnsan kendi özgür iradesini kullanarak özgürce eylemlerini yapar. Erich Fromm’a göre özgürlük kendisinden "kaçılan" bir kavramdır.Özgürlük aslında insan için korkutucudur, çünkü bilinmeyen bir alandır. Özgür olmadığınızda ne yapmanız gerektiğini sizin dışınızdaki güçler söyler, sizin ne yapacağınızı düşünmeniz gerekmez bile. Ama dış güçler ortadan kalktığında artık ne yapacağınız size kalmıştır. Yani biz özgürlüğü salt elde edilen
fiziksel,hukuksal,politik bir kazanım olarak değerlendirmeyiz.Özgürlük spesifik, katı tanımlara sığamayacak kadar derin bir kavram.Biz ,özgürlüğün tam tanımı
yapamayız.Fromm’un özgürlüğü
bilinmeyen bir alan olarak görmesi bundandır. Evet,biz kalkınma,demokrasi,in san hakları gibi kavramlar üzerinden hareket ettiğimizde bir alanı başka bir alanla özgürlük kriterleri açısından kıyaslayıp değerlendirebiliriz.Ama bu mutlak özgürlük tanımı olamaz.
Örneğin Avrupa’ yı bazı ülkelerle kıyaslarken daha özgür bir alan
diyoruz. Çünkü bu parametreler açısından sınıfı geçmiştir.Ama asıl soru şu :bu parametrelerden Avrupa nasıl olumlu not aldı?Sadece bilimle veya filozoflarla mı oldu bu iş? Tabiki değil. Avrupa,Abd sömürü,katliam,hegemonya mekanizmaları ile tarihsel boyunca muazzam bir ekonomik kazanç elde etti. Açsanız felsefe yapmanız biraz zordur. Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinden bunu biliyoruz. Zenginleşen burjuva sınıfı
artık,felsefe,fizik,gibi alanlara daha çok yatırım yapabilirdi.O zaman bu ülkeler bu parametreleri geliştirirken başka ülkelerin haklarını gaspettiler. Halbuki biz özgürlüğü başkaların mahremiyet alanını yada başkaların temel hak ve yaşamanı rahatsız etmemek şeklinde anlıyoruz. Özetle özgürlük:felsefe,sosyoloji,fizik,evrim,politi
ka,ekonomi,ekoloji,kültür gibi alanlarda daha çok sorgulanmaya,yorum yapılmaya ve analiz edilmeye muhtaçtır.
Son olarak:
“Ve nerede birileri özgür olmak için mücadele ediyorsa, onların gözüne bak anne, beni göreceksin.” John Steinbeck
5.0
100% (1)