0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
320
Okunma
Annesi o anda kapıyı açıp, içeriye daldı. Merdivenlerden çıktığından nefes nefese kalmış, neden çağrıldığına anlam verememiş bu nedenle sinirlenmişti. Yüzü sinirden titrerken, gözleri fal taşı gibi açılmıştı, “Ne diye çocuklar gibi bağırıp duruyorsun? Akşamüstü tüm mahalleyi ayağa kaldırdın!” dedi. Jale, “Anne şunu omzumdan alır mısın?” dedi. O anda annesinin gözleri kızının omzuna kaydı ve bir an duraksadı, dönüp kapının arkasındaki uzun oklavayı aldı. Oklavayla örümceğe hafifçe vurdu. Örümcek ikinci vuruşun isabet etmesiyle kendini yerde buldu. Uykusundan uyanmış gibi birden canlanıp, siyah uzun bacaklarıyla yatağın altına yürüdü. Jale fevri bir hareketle dizlerinin üzerine çöküp örümceği aradı, bir anda gözden kaybolmuştu. Onu bulması gerekiyordu, alıp bir an önce evden uzaklaştıracak, böylece akşam rahat bir uyku çekebilecekti. Annesi Feride, “Hadi çabucak giyin, yemek yiyeceğiz. Deden çok sinirlendi, aşağıda herkes seni bekliyor. Adalılar da geldi. Ben gidiyorum, sen de oyalanma hemen gel.” dedi.
Annesi uzaklaşınca tekrardan örümceği aramaya koyuldu. Çömeldiği yerden kalktı, pencerenin olduğu tarafa yürüdü, yere ve duvarlara hızlıca göz gezdirdi. Örümcek kaybolmuştu. İçini bir huzursuzluk kapladı. Yatağın üzerindeki tarağını alıp odadan çıktı. Kapıyı arkasından kapattı. Acaba örümcek kapının altından çıkar mıydı? Böyle düşünerek kısa koridordan parmak uçlarında koşarak oturma odasına geçti. Tarağını çekyatının yanında duran valizinin üzerine bıraktı ve içerisinden çıkardığı elbisesini hızlıca üzerine geçirdi. Odadan çıktı, koridordan geçerken yavaşladı. Sol tarafında kalan yatak odasının kapalı kapısının altını ve koridorun yerini uzaktan inceledi. Sağ taraftaki duvarın hizasında, halının zemini örtmediği ince uzun boşluktan parmak uçlarında koşarak geçti. Sanki yerdeki halı kor ateşten yapılmış ve basması çok tehlikeliymiş gibi heyecanlandı. Alt tarafı bir örümcekti, bu hareketi başkasının gözünde küçümsenecek bir korkaklık örneğiydi. Onu parmak ucunda yürürken kimse görmemeliydi. Bu dışarıdan oldukça tuhaf ve komik gözükebilecek bir hareketti. Zaten hiç kimseye bir şey açıklamaktan hoşlanmazdı, bu nedenle üst katta kimsenin olmayışı onu bir anlığına da olsa mutlu etti. Koridorun sonundaki kapıya geldiğinde, oradaki küçük dolaptan çıkardığı terliklerini giyerken omzu üzerinden koridora göz gezdirdi. Kapıyı açıp, yan merdivenden inerken rüzgârın saçlarını dalgalandırdığını hissetti. Sağ göğsünün üzerindeki kaşıntının etkisiyle ona örümcek hala orada duruyormuş gibi geldi. Merdivenden indiği anda yavaşlayıp, eliyle orayı hafifçe kaşıdı.
Jale alt katın sokak kapısına yöneldi, kapıyı açıp içeri girdiğinde ablası hariç herkesi salonda oturuyor halde buldu. Dedesi, babaannesi, babası, annesi ve adalılar. Jale onları salonda gördüğü sırada mutfaktan çıkan ablası, “Haydi, sofraya buyurun!” diyerek yanından geçip, elindeki sürahiyi duvarın kenarındaki servis sehpasına bıraktı. Jale herkes sofraya oturmak için ayaklandığı sırada misafirlere, “Hoş geldiniz!” deyip gülümsedikten sonra hepsiyle ayrı ayrı selamlaştı. Adalılar ve ev halkı yuvarlak sofranın etrafına geçip, yerini seçmekle oyalanırken, Jale’nin dedesi Yavuz, “Ne bağırıp duruyorsun, tüm mahalleyi ayağa kaldırdın! Ne var öyle bas bas bağıracak kadar?” dedi. Jale o sırada utandı, kem küm ettikten sonra tam ağzını açacakken, annesi Feride, “Örümcekten korkmuş ondan bağırmış!” deyip sıyırıp attı. Yavuz Dede bu sefer daha sakin bir ses tonuyla, “Örümcektir ne de olsa, sana ne yapacak kızım? Bir daha öyle bağırıp çağırdığını duymayayım. Sesini komşular bile duydu, böyle gereksiz meseleler için kimseyi rahatsız etme.” Ayakta duranlara dönüp, “Ne bekliyorsunuz? Hadi buyurun.” dedi. O sırada adalının eşi Reyhan, “Jale mutfak kapısının arkasındaki tabureyi kap da gel canım, yanıma otur.” dedi. Reyhan’ın sesiyle birlikte herkes kendi arasında tekrardan konuşmaya başladı.