2
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
796
Okunma

MARKSİZM ve MAZDEKİZM
Komünizmin kurucuları 19. yüzyıl Alman felsefecileri Karl Marks (Karl Marx: 5 Mayıs 1818 - 14 Mart 1883) ve Frederik Engels’tir (Friedrich Engels: 28 Kasım 1820 - 5 Ağustos 1895).
Komünist Parti Manifestosu, bu ikili tarafından, ilk önce 21 Şubat 1848’de Almanca olarak Londra’da yayımlanmıştır.
Komünist Manifesto, proletaryanın (işçi sınıfının) bir devrimle, BURJUVA (zengin işveren ve yöneticiler) DÜZENİNİN YIKILMASI ve üretim araçlarının “ÖZEL MÜLKİYETİNİ ORTADAN KALDIRARAK SINIFSIZ BİR TOPLUM” düzeninin gerçekleştirilmesi temel ilkesi üzerine şekillenir.
1840’lı yıllarda Marks ve Engels, Avrupa, İngiltere ve Amerika’daki diğer komünistlerle Paris ve Londra’da sürgünde yaşayan “ADALET İÇİN BİRLİK” mensubu işçilerle ilişkileri artırmak için, 1846’da “KOMÜNİST YAZIŞMA KOMİTESİ”ni kurarlar. Sonra da 1847’de “ADALET İÇİN BİRLİK PLATFORMU”na katılırlar.
Aynı yıl devrim ihtimalinin varlığı ile birleşmek için organize edilen uluslararası kongrede “ADALET İÇİN BİRLİK” ismi, “KOMÜNİST BİRLİK” olarak değiştirilir.
Komünist Birlik, adalet ve eşitlik gibi soyut sloganlardan vazgeçerek "BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ, BİRLEŞİN!" sloganını tercih eder.
İlerleyen süreçte Komünist Birlik, Marks ve Engels’in düşüncelerini benimsemeye başlar.
Manifesto, 1848 yılı başında yazılmaya başlandığında İtalya’da da toplumsal olaylar başlamıştır. Yayımlandıktan sonra, monarşinin kaldırıldığı Fransa’da 1848 devrimi, 1848–1849 Almanya devrimleri gibi toplumsal gelişmeler yaşanır.
Bu devrimlerin çoğu bastırılır.
Sonucunda Marks ve Engels, İngiltere’ye sürgüne gönderilirler.
Marks ve Engels ekonomik ve sosyal işleyişin gelecekte tekrar yeni fırsatlar yaratacağını öngörerek çalışmalarına devam etti.
Pembe kapaklı olan baskısı Türkiye’de "komünist" sözcüğünün kullanımının sakıncalı sayıldığı dönemde “PEMBE KİTAP” olarak anılmıştır.
Komünist Manifesto, o dönem toplumunu “burjuvazi” toplumu ve “burjuva sınıfı” olarak adlandırır. Daha sonra Marks, ‘BURJUVA SINIFI’nı “KAPİTALİZM” şekliyle popüleştirir.
Engels, modern kapitalist sınıfı, "ÜCRETLİ İŞÇİ ÇALIŞTIRANLAR, TOPLUMSAL ÜRETİM ARAÇLARININ SAHİPLERİ" şeklinde tanımlar.
Marks ve Engels, kapitalizmin getirdiği yenilikleri ve teknolojik ilerlemeyi överler. Ancak aynı zamanda kapitalizmin giderek kontrolden çıkacağını, servetin ve gücün küçük bir azınlığın elinde toplanacağını, toplu yoksulluklar yaratacağını, çoğu insanın potansiyelini ortaya koymak yerine, gündelik hayatta kalma telaşında bulunacağını, sık ve büyük yıkıcı ekonomik krizlere yol açacağını söylerler...
.
Marksizm’de din, “TOPLUMU UYUŞTURAN AFYON GİBİDİR” anlayışı vardır ki, bu cahil halkın, din üzerinden emeğinin sömürülmesi anlayışına karşı çıkma düşüncesidir denilebilir.
(Kaynak: Wikipedi ve diğer internet sitelerinden alıntılar yapılarak özetlenmiştir.)
.
“FEODALİZM; Orta Çağ Avrupa’sında özellikle 9. ve 15. yüzyıllar arasında yaygın olan bir toplumsal ve ekonomik sistemdir.
Toprak, en önemli zenginlik kaynağıydı ve lordların kontrolünde bulunurdu.
Köylüler ise toprağı ekip biçer, ürettikleri ürünlerin bir kısmını lordlara verirler ve koruma karşılığında lordlarına bağımlı yaşarlardı.
Feodalizm, Rönesans ve ulus-devletlerin yükselmesiyle birlikte tarih sahnesinden çekilmeye başlar.”
…
Orta Çağ Avrupa’sında özellikle 9. ve 15. yüzyıllar arasında yaygın olan “Feodalizm”in (toplumsal ve ekonomik sistem) benzeri, “Anadolu Selçukluları döneminde de sultanlık (saltanat) ve toprak düzenine bağlı olarak “MONARŞİ” (ülke, hanedanın ortak malıdır) anlayışına bağlı benzer sayılabilecek bir ekonomik yapı vardır.
(Osmanlılarda da Saltanat – Monarşi (ülke, padişah ve oğullarına aittir) anlayışı devam etmiştir.
Kısaca Mülk Allah’ın, Allah adına yöneten Sultanlar (padişahlar) ve saltanatın devamına aittir.
.
“Selçuklular döneminde, II. Keyhüsrev’in başa geçmesiyle birlikte ekonomik sıkıntılar giderek çekilmez hale gelir. Köylüden alınan vergiler artar, özellikle Türkmenler, yeterli mera ve kışlak bulamadıkları için yağma hareketlerine başlarlar.
Türkmenler, göçebe hayat yaşadıkları için kendilerince dini açıdan kolay olanı tercih etmişler, namaz, oruç gibi benzeri ibadetleri yerine getirememişlerdir.” (Mehmet Aydoğan: İç İsyanlar ve Şeyh Said İsyanı: Sayfa: 18)
.
Horasanlı Baba İlyas ve Şamlı Baba İshak, Selçuklu sultanı I. Alâeddin’in son dönemlerine doğru (1230’dan sonra) Monarşi (kısmen Feodal) yönetimini değiştirmek için Konya’ya yürümeye ve mevcut iktidarı yıkıp kendi düzen ve anlayışlarına uygun bir yönetim kurmaya karar verirler.
“İran’da Zerdüşt Ortodoksizmine karşı yükselen Heterodoks (aykırı) Mazdekizmin mutlak eşitlikçi ve paylaşımcı siyaseti, Heteredoks İslamın (Aleviliğin) içine girip yerleştikten sonra isyanlar, kutsal kişilerin yani Ehl-i Beyt ve On İki İmamların öcünü alma hareketleri olmaktan çıkmış ve ‘KURUMSAL KOMÜNİST İHTİLALLER’ niteliğini kazanmışlardır.
9. yüzyılın ilk yarısında 20 yıl aralıksız süren Babek Hurremi ihtilalci hareketi, onun bir çeşit devamı olan Karmatilerin ihtilalci siyaseti ile aynı yüzyılın sonlarında, yaklaşık 200 yıl süren bir devlet kurdurmuştu. Bu Karmati toplulukları, Mazdekizmden alınıp geliştirilen komünist düzeni, kurdukları kale-kentlerde (Dar al-Hicra) uygulamışlardı. ( Aynı eser: sayfa: 20)
Görülüyor ki, tam 400 yıl sonra Baba Resul, Babek Hurremi siyasetini Anadolu’da aynı bilinç ve inançla uygulamaya girişmiştir.
Babek Hürremi’nin devamı sayılan Baba Resul de kendini sultan, hatta peygamber gibi görür. Anadolu’da sıkıntı yaşayan (ezilen) köylülerin kılıç kesmez, ok işlemez şeyhi olur.
Kadınların da katıldığı içkili toplantılar yapar.
Babeki toplumunda her şey ortaktır.
Mal ve ganimet ortaktır.
Özel mülkiyet yoktur.
Baba Resul, Konya’yı ele geçirip Selçuklu Sultanlığını yıkarak düzeni değiştirip halk yönetimi kurmak amacındadır.
Kendini peygamber sayan Baba İlyas ve başına giydirdiği kızıl börklü Baba İshak, Türkmenler ve dağılmış soyguncu Harezmliler’i de etrafında toplayarak, canı pahasına zalimleri yok etmek için isyanlar çıkartır.
Beylerin elinden alınacak topraklar, hayvan sürüleri ve elde edilecek diğer bütün ganimetler, ayaklanmaya katılan kim olursa olsun, ayrım yapılmaksızın eşit paylaşılacaktır (buna gayrimüslimler de dâhil).
1240 yılında Kırşehir Malya Çiftliği’nde yapılan savaşta, Selçuklular, paralı askerlerle birlikte Babai isyanlarını ortadan kaldırmıştır.
. . .
ŞEYH BEDRETTİN FELSEFESİ
1400’lü yılların ilk çeyreğinde ŞEYH BEDRETTİN, aynı anlayışı bir devrim meşalesine dönüştürmeye çalışır.
Şeyh Bedrettin, “SEVGİ, EŞİTLİK VE KARDEŞLİK” anlayışını ön plana çıkararak yeniden ilgi odağı olur.
Halka sunduğu ve taraf topladığı fikirleri kısaca şöyledir:
Dinler arasında fark yoktur. Bütün dinler eşit ve benzer temeller üzerine kurulmuştur.
İbadetin de şartları ve kuralları yoktur.
”İlahi irade dahi, bir nesnenin (ancak) yeteneğinde olanı Allah’ın dilemesi demektir; yoksa o nesnenin yeteneğinde olmayanı, Allah’ın istemeye yetkisi yoktur.”
Hemen her şey insanların ortak malıdır ve paylaşılması mubahtır. Ancak böyle eşitlik sağlanır.
Böyle bir eşitliği sağlamak için toprak ve dini reform yapılması şarttır.
Dünya malı, insan, emek, üretim ve tüketim eşitliği; Tanrı malı, padişah malı değildir. ‘YARİN YANAĞINDAN GAYRİ’ her şey ortaktır.
Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim. Benim eşyamı sen de rahatlıkla kullanabilmelisin. Yani her şey herkesin ortak değeri ve malıdır.
“Şeyh Bedrettin, 1420 yılında yargılanarak idam edilmiştir.” (Aynı eser - 37– 38 – 39. sayfalar)
. . .
SONUÇ OLARAK:
Sanki Komünizm felsefesinin temelleri, 9. ve 10. yüzyıllarda atılmış, 13. yüzyılda büyük isyanlara dönüşmüş, 15. yüzyılda gerçekleştirilmek istenmiş, ancak her defasında bastırılarak liderleri öldürülmüştür.
Dünyanın hiçbir yerinde tamamıyla “EŞİTLİK” esasına dayanan bir yönetim kurulamamıştır.
Sınıfsız bir toplum ve sadece “proletarya /işçi sınıfı”nın hâkimiyetinde bir yönetim de kurulamamıştır.
Komünizmin doğduğu yer Almanya başta olmak üzere Avrupa, İngiltere ve Amerika’da Marks ve Engels’in komünizm teorisi ilgi görmesine rağmen düşünülen ‘TOPLUMSAL EKONOMİK FELSEFESİNİ ESAS ALAN YÖNETİM’ kurulamamıştır. Kısmen SSCB’nde uygulanmaya çalışılmıştır.
.
1917 yılında gerçekleşen Rusya Devrimi, iki aşamada gerçekleşir.
Şubat Devrimi ve Ekim Devrimi.
Şubat Devrimi, Çarlık yönetiminin sona ermesine yol açar.
Ekim Devrimi ise Bolşevikler (komünistler) iktidarı ele geçirir ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) kurulur.
Ekim Devrimiyle Bolşevikler, Vladimir LENİN liderliğinde, Marksist-Leninist ilkelere dayanan komünist rejim kurarlar. Böylece yönetimde, ’SOVYETLER BİRLİĞİ KOMÜNİST PARTİSİ’ yerini alır.
Kolhozlar ve fakirlikte eşitlik…
(KOLHOZLAR: Bu sistemde, toprak mülkiyeti devlete aittir. Köylüler bu toprakları sembolik bir ücret karşılığında kiralayarak ortaklaşa işletirlerdi. Üretim araçları, hayvanlar ve toprak, kolhoz üyelerinin kooperatif mülkiyetindedir. Ancak bütün zenginlik Politbüro’nun elinde ve emrindedir.)
Denilebilir ki, Selçukluların ve Osmanlıların uyguladıkları ‘TOPRAĞA BAĞLI EKONOMİK SİSTEM’in kısmen benzeri bir uygulama şeklidir.
.
Babailerin ve Şeyh Bedrettin’in amacı; kendi peygamberliklerini kabul ettirmek, dini anlayışı kökten değiştirmek ve kesinlikle iktidarı ele geçirmektir. Bunun için tuttukları yol, “HER ŞEYİN ORTAK MAL - MÜLK” olduğu anlayışıyla toplumları kendi çıkarları için isyana teşvik ederek iktidar olmaktır.
.
SON SÖZ OLARAK:
Komünist – faşist, Alevi – Sünni, laik – antilaik...
(İlerici, devrimci, aydın; gerici, tutucu, mürteci, yobaz, bağnaz)
Olan gençlerimize oldu…
EMEĞE ve EMEKLİYE SAYGI…
1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN.
.
KAYNAK: ‘ “Mehmet Aydoğan: İÇ İSYANLAR VE ŞEYH SAİD İSYANI”
(Mazdekizm ve Babai İsyanları, Şeyh Bedrettin felsefesi’ hakkındaki kısa bilgiler, kısa alıntılarla bu eserden faydalanılarak verilmiştir.)
.
Hikmet Çiftçi
1 Mayıs 2025
5.0
100% (1)