0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
272
Okunma
Kimler korkularından kaçabiliyor? Göster bana, Violet. Kaçabilsek güzel olmaz mıydı? Ama boşuna yorma kendini. Sadece dene, avutmak için koş kendini. Gittiğin her yere korkuyu götürmek zor olmalı, çünkü korku sensin, anlasana. Neyden kaçtığını biliyor musun? Sen kimsin?
"Şeytan sana gülecek, sen kırılana kadar." Düşün, aynaya bakan gözlerinde korkuyu görebilirsin.
Ama sorun bu mu? Neden ağlamıyorsun? Acı, yanaklarından akıp seni terk etmek isterken, korkun sana yenilmek için seni beklerken nereye gidiyorsun?
Ne ölüsün ne dirisin, ama zamanı durdurabilir misin?
Gözyaşlarını yanaklarında tutabilir misin? Sonsuza dek korkabilir misin?
Sonsuza dek kaçabilir misin?
Ama hayır, Violet, bugün ölüyorsun. İçi boş kaçmalar buraya kadar. Bugün kan yaraları temizliyor, şeytan gülmeyi bırakıyor.
Tekrar soruyorum: Korkularına ve acılarına sarılmış neyden kaçıyorsun?
Onlara sarılırken onlardan kaçamazsın, Violet, beni duyuyor musun?
Yaralayan kadar suçlu olan kimdir, biliyor musun? Yarayı öylece bırakan. Bu kader değil, Violet, bu bir ’seçim’. İşte bizi birbirimizden ayıran o çizgi: seçim.
Ve sen ölmeyi seçiyorsun. Ölmek için değil, yaşamak için ölmeyi seçiyorsun. Acıların önünde diz çöküyor. Gözlerin artık hapis yeri değil, gözyaşların özgür, kan kusuyorsun. Aldığın her nefes birer diken, boğazına batıyor. Gözlerin odağını kaybediyor. Her şey parçalanıyor. Yıkılıyorsun, Violet. Sen yıkıyorsun.
Kırık aynanın parçaları değil bunlar, yalanların ve inkârların, ne tatlı. Bastırdıkların senden intikam alıyor, bir çocuk ağlıyor, hapsettiğin sevgi seni boğuyor. Bu bir savaş değil, ölüm ve tüm bunlar akıp giderken, Violet, sen
ölüyorsun.
Dileğini tutmuş, göremediği ama hissedebildiği kanatlarında sevgiyi taşıyan bir beyaz kelebek, Violet’e dokundu.
İşte o an,
Violet yeniden doğdu.