0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
262
Okunma
Can da canan da tatlıdır.
‘Can’ kendi varlığımız ise, ‘canan’ da tüm ‘can’ saydıklarımızdır.
Tektir, yegânedir, geri dönüşü yoktur hiçbirinin.
Üzerlerine titreriz bu yüzden, haklı olarak...
“Aman başlarına bir musibet, fenalık, sayrılık, kaza ve belâ gelmesin!” dilenir. Bu duayı en az kendi varlığımız için ettiğimiz kadar eşimiz, çoluk çocuğumuz ve yakınlarımız için de ederiz. Bunu tüm dünyaya şamil tutmamız şaşırtmaz, şaşırtmamalı kimseyi. Çünkü ‘aklıevvel’ veya ‘hodbin’ değilseniz bilirsiniz ki, hayat standardımızı bozan her olumsuzluk, az çok bize de, bizim yaşantımıza da dokunur; zarar verir sonuçta. “Kimse ölmesin, kimse acı çekmesin, kimse yerinden yurdundan edilmesin...” Say say bitmez, ‘insana yakışan’ ve ‘insanca’ temenniler. Dilek ve duaları ‘insan’ olmanın dünyayı kapsayıcı ve kuşatıcı alanına yayar gönül enginliği ve sağduyu zenginliği zira.
Dün bir deprem gerçeği ile yüzleştik yeniden. Can ve mal kaybı olmadı, “Şükür!” duası edildi. Ama biliyoruz ki üzerinde yaşadığımız, ‘vatan’ tuttuğumuz bu coğrafya, deprem üreten yerkabuğu kırıklarıyla doludur. Geçmiş tarihlerden de, yakın tarihimizden de notlar düşülmüş oluşan depremlere ve acı sonuçlarına dair. Bir günde, birkaç saniyede gözde uygarlıklar, şehir devletleri batmış, harabeye dönmüş yüksek sanatlı yapıları; bir daha kendilerine gelememişler. Sorarım size: Akıl ve uyarı burada dururken, biz aynı topraklarda yaşadığımızı unutabilir, ‘adam sende!’ diyebilir miyiz? ‘Deprem ülkesi’ olduğumuzu bir kenara koyabilir miyiz; tasdikli, teyitli tarihin ve bilimin ışığında? Hatta bırakın tarihin tozlu sayfalarını; bir insan ömrüne sığacak parantez arasında 1939 Erzincan, 1999 Marmara ve 2023 Güneydoğu Anadolu felaketlerine duçar olmadık mı millet olarak?
Siyasi irade seçimi; yerel veya genel ölçekte halkın kendi kaderini bir süreliğine ve ‘temsilen’ güvenip itimat ettiği kurullara ve kişilere teslim etmesi demektir. En uygun kişi ve kurulları seçip iş başına getiremezseniz, sizin yazgınızı eline teslim ettikleriniz tarafından oyalanır, aldatılır ve hatta zaman içinde, acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalırsınız. Kaderiniz; ülkenin veya bir kentin kaderi, çocuklarınızın ve torunlarınızın da uğrayacağı akıbete döner ama geçmiş olsun! Hele yerel seçimlerde ‘doğrudan’ yaşantınızı etkiler, seçim sonuçları. Su, elektrik, doğalgaz, iletişim, ulaşım, alt yapı yatırımları sizi mutlu veya mutsuz edebilir! Yerine getirilmeyen hizmetten daha kötüsü yoktur, orada yaşayanlar için.
Bir kenti ( Ülke ölçekli şehir olan İstanbul ise bu, yüz kere düşünün!) yönetecek kişi ve kurullarda deneyim, beceri, liyakat ve dürüstlük vazgeçilmez ölçülerdir.
Bana ne kişinin adından, partisinden? Bunlar önceliğim olamaz!
Ben vatandaş olarak işe, fiiliyata bakarım!
Ne vaat etmiş, ne yapmış veya ne kadar, nasıl yapmış?
Esas olan budur!
İstanbul halkı, parti ölçekli yönetici seçmekten vazgeçmelidir. Bunu yaşadığım şehir İzmir için de söylüyorum nicedir. Yandaş veya tarafgir olmakla, hakkıyla ve iyi yönetilmek arasındaki tercihte geç kalınmasın dilerim. ‘Partili’ olana değil, ‘ehil’ olana teslim edin kaderinizi, çok geç olmadan. Vatandaşlarımızın mutlu, sağlıklı ve müreffeh bir ömür sürmek, analarının ak sütü gibi hakkıdır çünkü.