1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
241
Okunma

Bir zamanlar, bir evin içinde iki ruh vardı,
Bir kadın ve bir erkek, birbirlerine yakın,
Ama her adımda, her bakışta bir duvar,
Bir arada, ama her biri yalnız,
Birbirlerine dokunamayan, ama hep orada olan.
Kadın, her sabah gözlerini açar,
Bakışları uzak bir hayale dalar,
Kahvesinden bir yudum alırken elleri titrer,
Onunla olmanın ne demek olduğunu unutur,
Ve onun yanında, ruhunun bir köşesi hep yalnız kalır.
Erkek, odasında sessizce oturur,
Düşünceleri bir rüzgar gibi savrulur,
Kadınla aralarındaki mesafeyi hisseder,
Ama sözleri boğazında sıkışır.
İkisi de aynı evde, aynı dünyada,
Ama iki farklı gökyüzünün altında,
Birbirlerine ne kadar yakın olsalar da,
Herkes kendi yalnızlığıyla savaşıyor,
Birbirlerine ait olduklarını sanırlarken,
Aslında her biri kendi iç yolculuğunda kaybolur.
Bazen, elleri birbirine değse de,
Gözleri birbirini bulsa da,
Bir yudum sevda, bir anlık huzur,
Sonra yine kaybolur, silinir,
Ve geriye sadece sessizlik kalır.
Birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir,
Ama asla birlikte hissetmemişlerdir,
Her sabah aynı güne uyanır,
Ama her gece farklı bir yalnızlıkla uykuya dalarlar.
Ve hep, o aralarındaki bağı hissederler,
Ama o bağ, bir iz, bir gölge olur,
Birbirlerine ait iken, aslında birbirlerinin
En uzak köşelerinde yaşarlar.
İkisi de var ama yok,
Birlikte ama ayrı,
Kadın ve erkek, bir evin içinde,
İki ruh, aynı anda aynı yerdesiniz,
Ama birbirinizin kaybolmuş izlerisiniz.