0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
228
Okunma
Aynı sahilde tanışmıştık. Ve aynı sahilde buluşurduk. Bıkmadan, usanmadan her gün aynı yerde göz göze gelirdik. Bazen bakışlarımızla, bazen sözlerimizle, bazen de sevişmelerimizle günün yorgunluğunu atardık aynı sahilde. Ben bir Barmen, O ise bir otel çalışanıydı bu şehirde. Farklı şehirlerin insanıydık. Belki de tek ortak noktamız vardı: O da bu sahil ve bu sahilde elde ettiğimiz mutluluk. Ama bir gerçek vardır ki her gün bu sahilde, aynı yerde ve aynı saatte nefes nefese kalırdık ikimizde.
Biliyorum. Kalplerimiz aynı yer için atıyordu, sabah akşam demeden. Çünkü mesaimizin bitmesini dört gözle beklerdik. Ve biter bitmez ikimizde aynı yerde bulurduk kendimizi. Adeta bir büyü olmuş bu sahil bize. Öyle bir duruma gelmiştik, bazen bedenimiz bu sahilde değilken ruhumuz sevişirdi bir şekilde. Farklı şehir insanlarıydık. Ama aynı sahil için doğmuştuk ikimizde. İnsan her gün bıkmadan, usanmadan aynı noktaya odaklanıp koşa koşa gider mi bilmem, ama biz öyleydik işte. Sanırım bizim mutluluk biçimimiz ve hayattan zevk almamız biraz farklıydı biraz. Herkes tekne turu, piknik vesaire yaparken, biz aynı sahile koşardık.
Kaçıncı yıl, kaçıncı ay ve kaçıncı saat oldu bilemem, ama biz durmadan aynı sahile koşuyorduk. Ve bu sahil hiç bir zamanın, hiç bir mekanın ve hiç bir kavramın vermediği mutluluğu veriyordu bize. O kadar bu sahile alışmıştık ve hep bu sahilde buluşurduk. Buranın insanları bizi buralı zannediyordu. Bu sahil yaşama umudumuz olmuştu. Öyle kaptırmıştık kendimizi buraya. İkimizde bu sahilde bir ev yapma ya da bir baraka oluşturmayı hayal ederdik. Ve aramızda hep bu konuyu konuşurduk. Neredeyse, nerden geldiğimizi ve ailemizi unutmuştuk. O şekil bu sahile bağlanmıştık. İkimizde çalıştığı yerde sadece bedenen vardık. Lakin ruhumuz ve fikrimiz hep bu sahildeydi.
Böyle günler günleri kovalarken, aylar ayları kovalarken, hatta yıllar yılları kovalarken, biz farkına varmadan her gün, ama her gün aynı sahilde buluşurduk. Bir saniye bile bu sahili aklımızdan atamıyorduk. Sanki sihirli bir dünyadaydık. Bitmeyen bir rüyaydı adeta.
Kaçıncı yılın sonbaharında bir gün, gene aynı istekle, aynı zevkle, aynı şevkle, bu sahile koşmak isterken, ani bir haberden dolayı memlekette gitmek zorunda kalacağımı nereden bilebilirdim ki? O kadar acil olmuştu bu haber ve olay, ona haber vermeden memlekette dönmüştüm. Otobüste, yerimde otururken onun beni bekleyişini gözlerimin önüne getirdim. Tarif edilmez bir acı olduğunu biliyordum. O, beklemekle acı çekerken, bende yol boyu hüngür hüngür ağlıyordum. Keşke diyordum. Böyle habersiz, böyle tarifsiz giden o olsaydı da ,şimdi o sahilde habersiz, çaresiz ve umutsuz olan ben olaydım. Ama öbür tarafta onun şu an ki içinde olduğum durumun içinde olmasını hiç istemezdim. Çünkü şimdi tarifsiz bir acının içindeydim. Babam öldürülmüştü ve bende katil olmaya gidiyordum. Tabii ki onun bu durumda benim yerinde olmasını istemezdim. Belki gittiğim yerde katıl olurum. Belki de bir ömür boyu hapis yatarım. Ama inan ki gene de o sahilde onu beklemek kadar zor olamaz yaşayacaklarım. Biliyorum. O şimdi ölüp ölüp diriliyor o sahilde. Biliyorum o sahilden O hiç ayrılmayacak, ben gidinceye kadar. Ya da ben gidemezsem ölünceye kadar. Çünkü giden O olsaydı ben aynen öyle yapacaktım.
Babamın neden öldürüldüğünü açıklamama gerek yok diye düşünüyorum. Çünkü katil olmamı gerektirecek bir şey varsa, geri kalan hiçbir şeyin önemi kalmıyor benim için.
Tahmin edeceğiniz gibi katil oldum istekli veya isteksiz. Ama canımı en çok yakan o sahilde bıraktığım kişinin durumu oldu. Onun neler çekeceğini düşüne düşüne kendimi yedim bitirdim, Belki de O, onu neden böyle yapayalnız bıraktığıma kızmış olup, günlük hayatını devem etmişti. İnsan hali, insanın aklına bin bir tür şey gelir böyle durumlarda. Onu bilemiyorum. Çünkü onunla iletişim kuracağım hiç bir alet veya imkan yoktu. Ama bu bir gerçektir ki: Hapis yatığım her gün, her saat ve her saniye onu düşünerek geçirdim.
Tam tamına otuz yıl yattıktan sonra bir genel aftan dolayı salıverildim. Güneşin yüzünü görür görmez o sahile yöneldim. Bir umut belki bulurum diye. Gittiğimde, çehreler o kadar değişmiş dersinki başka şehre gelmişsin. Sahil sahillikten çıkmış, her taraf bina olmuş, mutluluğum anlamı o sahilden eser kalmamıştı. Hemen her gün buluştuğumuz aynı yere gittim. Sahili saran binalardan dolayı sahil ufalamış gitmiş. Tam da buluştuğumuz yerde bir baraka vardı. Ona yöneldim. Kapısında, denizin maviliğini izleyen bir bayan bir de erkek omuz omuza vermişlerdi. İçimden neler geçti o an, bir ben bilirim bir de Allah, Daha o olup olmadığını tam çözemeden içimden tarifsiz fırtınalar esti. Ayaklarım bir yandan heyecandan titriyordu bir yandan da içimden geçenler beynime vuruyordu. O an, salise içinden değişken duygular içine giriyordum. Bir mutluluktan uçuyordum, bir de kahrımdan ölüyordum. Ne yapacağımı bir süreliğine karar veremedim. Sonra yavaşça yaklaştım, yaklaştım saçlarından tanınıncaya kadar. O ipeksi, yumuşak saçları otuz yıl sonra daha dün gibi hatırladım. Ne de olsa ömrümün en güzel anları o saçların arasında geçmişti. Otuz yıldır hasretini çektiğim kişiye daha fazla yaklaşamadım. Omzu bir erkeğin omzunda olsa nasıl yaklaşabilirim ki? Nasıl? Sonra geri döndüm bir binanın bahçesinde onları seyre daldım. Kimseyi de tanımıyorum onlara sorayım bunlar kim ve yanındaki erkek nesi oluyor diye? Ama içimde fırtınalar esmeye başladı. Başımı alıp çok uzaklara gitmek istedim. Belki evlenmiştir,muş mutlu bir hayatı vardır şimdi. Bunu bozmaya hiç hakkım yok. Ne de olsa onu habersiz bir başına terk edip giden bendim. Ne yapsa hakkıydı. Bu ve bunun gibi yüzlerce soru işaretti geçti içimden.
Tam bir hafta boyunca hiçbir şey yemeden içmeden sadece o barakayı izledim. En son bir sabah erkenden o erkek barakadan çıktı gitti. Ben de fırsattan yaralanarak barakanın kapısına dayandım. Kapıyı çaldım ve sırtımı kapıya çevirerek sonsuz maviliği izledim. Ve o an gözümün gördüğü mavilik kadar yaşlar aktı gözümden. Sonra sanki daha o gencecik sesiydi ,bir ses: "Biliyordum, biliyordum bir gün döneceğini biliyordum. Benim sahilimin sahibi, biliyordum, döneceğini biliyordum. Onun için bu sahili hiç terketmedim. Ve seni hep bekledim."
Bu sesten sonra mutluluktan uçasım geldi. Ama ağlamaktan kıpırdamıyordum. Adeta taş olmuştum. Dönemiyordum ona. Hangi yüzle bakacaktım sahilimin kadınına. Yüzüstü bırakılan oydu. Ve buna rağmen hiç bu sahilden vazgeçmemişti. Ayaklarının altı öpülesi kadın. Yaşanmış bütün aşk hikayelerin acıları onun yaşadığı acılar yanında hiç kalmasına rağmen dik durmayı bilen kadın. Sahilimin kadını.
Bunlar içimden geçerken ve ben daha yüzüne dönmeyi cesaret etmeden.
" Neden gittin? Neden haber vermedin? Neden şimdi döndün? Ve bunca yıldır neredeydin? diye soramayacağım. Sonuçta buradasın ya benim için o önemli .Bu sahili sen de unutmamışsın ya ,o her şeye değer işte. Ve bu sahilde bıraktığın emanetlerine dönebildin ya mutluluk asıl bu olsa gerek. İnan şu an otuz yıldır çektiğim acıların hepsini unutmuşum ve ilk tanıştığımız gün kadar mutlu ve umutluyum." dedi.
Ben daha hiç bir karşılık vermedim. Taş gibi kalakalmışım. Bir an bu sözlerin sahibini hak etmiyorum dedim kendi kendime. Böyle bir asalet var mı ki yeryüzünde? Böyle bir bağlılık var mı ki gerçek hayatta ve yaşanmış hikayelerde? Sen bunları hak etmedin. Ama kader dedikleri şey her zaman hak edilen şeyi vermiyor ki insana diye geçirdim içimden. O an kendimi o mavi denizin derinliklere bırakmayı düşündüm. Ama bunca şeyi yaşattığım birine bunu yaşatma hakkım yok dedim. Bunlar gözümden akan yaşların duygularıydı.
Yutkunuyordu o da konuşurken, o da ağlıyordu beli ki, biraz sessizlikten sonra,
"Dönmeyecek misin bana? Bunca yıllın hasretini gidermeyecek misin bu yaralı yüreğime? Ve koklamayacak mısın saçlarımı ilk buluştuğumuz gibi tamda burada."
Bu sözlerden sonra bütün gücümü toplayarak döndüm ve kendimi attım onun kollarına. Kokusunu içime çeke çeke döndüm etrafımda. Belki inanmazsınız tam bir saat o aç halimle döndüm etrafımda. Onun kokusu bana güç vermişti adeta. İlk aşıkların ettiği sözcükleri söylüyorduk birbirimize. Şimdi liseli aşklar gibiydik. O dudağıma öpücükler konduruyordu. Bende aynı iştihayla karşılık veriyordum. Etrafımızda kimler var kimler yok aldırmadan öpücüklere boğduruyorduk birbirimizi. Bu böyle devam etti akşama kadar. O kadar sevinmiştik barakaya bile girmeyi akıl etmemiştik. Bu yaşta, ulu ortada liseli gibiler sevişiyorduk adeta.
Akşam olunca, bu sahilde tohumunu atığımız, daha önce bilmediğim ve tanışmadığım oğlumuzda katıldı aramıza. Kalan ömrümüzü liseli aşklar gibi geçirdik barakamızda.
ABDULSAMET İLGİN
ŞAİR GİBİ SEVMELİ