0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1063
Okunma

Her zaman olduğu gibi yine balkanlar üzerinden gün gün yaklaşan kış sonunda basmıştı. Soğuk ve nemli bir kış, yüksekler karlarla dolmuştu. Saçaklarda tutan buzların sarkıtları yer yer yirmi santimetreyi bulmuştu. Sisli, karanlık bir geceydi. Odamdaki soba gümbür gümbür yanıyordu. Sobaya dönük olan tarafım ısınıyor, diğer tarafım ısınmak bilmiyordu. İyi ki gelirken ikinci battaniyeyi de getirmiştim. Altına girsem ısınabilir miydim acaba? Gecenin ilerleyen saatlerinde sobanın içindeki yakacak biterse. Burada donup kalırsam. Kimsenin haberi de olmaz. Aylarca burada kalırım. Ne büyük bir hata yaptım be. Bu mevsimde ne işim vardı burada. Ah kafam ah! Çıkıp yürüsem hareket halinde olursam en azından donmaktan kurtulurdum. Ya tipiden fırtınadan yolumu kaybedersem! Odanın içi de dumanla doldu. Nasıl bir ters rüzgar esiyor. Gazdan zehirlenip ölenlerle ilgili her gün haber izliyoruz. En iyisi çıkayım dışarı. Ne olacaksa olsun. Bu çevrelerin kurdu çakalı da eksik olmaz. Kurda kuşa yem olmayayım. Tipi de yolları kapatmıştır zaten. Kararsızlık ne kötü be. Yiyip bitirecek beni. En kötü kara mı bilmiyorum ama dışarı çıkıp kasabaya doğru yürüyeceğim. Atkımla başımı, boynumu iyice sardım, battaniyeyi de sırtıma aldım. Ne olacaksa olsun artık. Kaderde ne varsa onu yaşayacak değil miyiz? Dumanla, isle dolmuş olan odadan dışarı çıktım, kapıyı kilitledim. Göz gözü görmüyor. Bu nasıl bir sis, bu nasıl bir tipi, fırtına! Yolun uzadığı tarafa doğru birkaç adım attım. Dizlerime kadar kara saplandım. Belli bir süre zorlanarak da olsa yürüdüm. Daha doğrusu yürümeye çalıştım. Çaresiz kalmak, güçsüz kalmak ne demekmiş, şimdi öğrendim galiba. Derken sehpamın üzerindeki telefonumun alarmı çaldı. Şükürler oldun , dedim. İyi ki rüya görüyormuşum.
İSMAİL MALATYA 19/04/2025-CUMA