0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
246
Okunma
“Aşk, bazen bir bakıştır... sonra bir cümle olur. En sonunda bir sessizlik.”
Günlerden bir gün değil. Çünkü onunla geçen hiçbir şey sıradan bir güne sığmazdı. Takvim yapraklarının anlamsızlaştığı, zamanın saatten değil, bakıştan ölçüldüğü günlerdi. O artık yoktu. Ama varlığı, yokluğundan daha çok yer kaplıyordu.
Kahvemi yudumlarken pencerenin önünde oturuyordum. Mart ayının sonunda, hâlâ soğuk ısrarla tenime dokunuyordu ama içimdeki mevsim daha farklıydı. Bahar değildi… Belki de yarım kalmış bir sonbahardı. Rüzgârla gelen, ama hiç geçmeyen…
O rüzgârda onun adımlarını duyuyordum hâlâ. Ayakkabılarının toprağa bastığı o yavaş, ama kararlı yürüyüş... Sanki her seferinde "buradayım" der gibi. Oysa gidişinin üzerinden aylar geçti. Bir sabah hiçbir şey demeden çıktı. Ne bir mektup, ne bir vedâ... Sadece sessizlik bıraktı geriye. Ve ben o sessizliği her sabah yatağın öteki tarafında duydum.
İlk tanıştığımız anı düşündüm. Kalabalıkta herkesten farklıydı. Konuşmadı, ama gözleri konuştu. Sesini hatırlamakta zorlanıyordum artık ama bakışı hâlâ ezberimdeydi. O bana hiçbir şey vaat etmedi. Ama varlığıyla her şeyi sundu. Güvendi, dinledi, sustuğumda bile anladı. Ve bir gün... gitti.
İnsan bazen sevdiğiyle değil, onu hatırlamakla yaşar. O artık bir adam değil bendeki hâliyle bir anıydı. Ama öyle diri, öyle dokunaklıydı ki… Canımın içindeydi hâlâ. Belki bir sabah, rüzgârla birlikte bir kuş konar pencereye… Ve o kuşun gözlerinde onu görürüm. Belki bir yağmur damlası olur, avucuma düşer, adı olur. Belki de olmaz…
Ama biliyorum…
Ben bir adam sevdim.
Ve o, gittikten sonra bile içimde kalmayı seçti.
5.0
100% (1)