0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
139
Okunma

AY’ı BEKLİYORUM
(astarı yüzünden pahalı mı?)
Gündüzün usulce çekip gitmesini bekliyorum. Bana gece lazım. Ay’ı görmem lazım. Karanlığa bulaşıp bir merdiven basamağı gibi kelimelerimi gökyüzüne dayayıp ulaşmam elzem. En azından elzem olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum belki de değildir...
Saçlarımı olabildiğince sıkı topladım, önlerden o bebek saçı dedikleri isyankar teller kalemin ucuna dolanmakta ısrarcı olduğu kadar bende bu isteğim konusunda ısrar ediyordum. Görmem lazım en azından duymam...
Kağıt bulutlar gibi bembeyaz... Bulutlara yazsam. Hava kararana kadar... içimden bir ses "niye bu kadar geceyi istiyorsun?" Diyor. Birazda asabi...
"Matem"... Diyorum matem... Bendeki benin bile hissetmediği, anlamasının mümkün olmayacağı bir sözü paylaşıyorum onunla " güzel için matem tutmak güzeldir " nereden duymuştum ben bu sözü. Düşünmek istemiyorum nerede, nasıl duyduğumu. Dediğimle ilgilenmeden şikayetini arz edecek bir hekim arıyor.
Hekim bakmaz bu işlere diyesim geliyor. Karışmıyorum.
’Ne halin varsa gör’ diye de söyleniyor, sitemkar bir bakış atıyorum aynadaki suretime...
Karnın tok, sırtın pek. Tok adamın kalbi yokluğu, rahmeti bilir mi? Sen neden bu kadar toksun diye azarlıyorum. Bugün bir bahane bulacağım. Akşam beni bulana kadar, gözlerim semada dalıp gidene kadar şamar oğlanına çevireceğim...
Öfke... Duygusallık. Bunlar hep gardımızı düşüren şeyler hele ki seni... Sana demediler mi sevmek sana göre iş değil diye!
ne sevmesi diye patlatıyorum avuç içimi masaya...
Ayna nerede?
Sırtını dönüp gittin masanın başına geçtin ya!
Kapat şu Türküyü diye bu sefer o söyleniyor. Haklı. Hiç bir manası yok. Neyi, neden ifade ettiğide belli değildi. Öylesine söylenmiş sözler...
Belli değil mi? Değil elbette. Belli olsaydı geceyle ne işim olurdu. Ne diyordu Ahmet ÂRİF;
"Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni baharmışsın gibi düşünüyorum..”
insan, etten kemikten değildi. Bunlar insan denen varlığın ancak semeri olurdu... Kalp, ruh, vicdan, merhamet, aşktı insanı insan yapan... Onu erdirip bir ay’a meftun kıldıran... Birde tam tersi olanlar var tabi. Çamurun içinde debelendikçe debelenen...
Naz ile gülüyordu yüzüm... Islanmanın faturasını ağır ödüyordum, bu sefer. Elim ne kağıda gidiyor nede sesimi çıkarabiliyordum. O da terbiyecim gibi sağolsun. Yokluk kavramını iyiden iyiye kazıtmakla meşgul...
Meşgul mü? Sorusuna emin bir dille ’evet, evet’ diyorum ve sıralıyorum bir sürü bahaneleri. Aslında kendimi kandırıyorum, kandırıyoruz...
Halimin arz edilecek bir tarafı yok.. Aşikar olanı beyan etmek gafillik olurdu...
Ne diyordum ben...Bu kalem nereye varmaya çalışıyordu.
Hiç bir yere... Boşluk..muamma... Ahmet Ümit’in "yırtıcı kuşlar zamanı" kitabındaki İlhami karakteri geliyor aklıma. Şu Nevzat komisere yardım edecek gibi durup öldürmek isteyen daha önce eşini, çocuğunu öldürten. Polislik şerefini ayaklar altına alan "şahin ve amir abi" lakaplı soysuz...Peki, ama ne diye oradan oraya geçit yapıyor düşüncelerim.
Elimi alnıma götürdüm, ateşim düşmemişti hâlâ... Ah yağmur! Diye yakınıyorum. Sonra o meşhur söz geliyor aklıma "Zarara kendi rızasıyla gidene merhamet edilmez, müstahaktır" bu sözü nereden , nasıl duyduğumu da hatırlamıyorum... Bugün her şey aklıma geliyorda nereden, nasıl geldiği gelmiyor ... Hata mı ediyoruz ki unutmayı seçmekle?
İnanmak... Nevzat komiserin düştüğü hataya düşmüştük. Yok yok Nevzat komiserin durumu farklı o mecbur kaldı, doğru analiz edemedi.
Peki sen? Dedi içimdeki ses. Sen analiz edebiliyor musun?
Ettim... Nihai kararı verdiğim için zaten akşamı bekliyorum. O bir ay ben ise semaya meftun kalem... O karşımda durdu ben ise sadece ona bakarak onun için bir şeyler yazdım... İnsan gökyüzünü, gökyüzünde uçan kuşları severdi. Ama o kadar. Bu kâfiydi. İnsan gökyüzündeki kuşları imrenir lâkin elini uzatma cüretinde bulunmazdı. Bende bir geceyi, bir gökyüzünü, gökyüzünde uçan o kuşları sevdiğim gibi seviyordum... Gökyüzünü seyretmenin ne gibi zararı olabilir. Hiç!
Ahmet Ârif’in dediği gibi "... Seni baharımsın gibi düşünüyorum" ...
O ise denedi... Kendince tarttı. Benim düşündüğüm bahar onun zemherisi değildi ama ...aması maması yok bu işin. "Vermeyince mabud neylesin Mahmut...!"
Kara kaplı defterimizi kapattıktan sonra son sözümü de söyleyelim de kalemi bırakmış olayım.
İnsan denen varlık inancı kadardır. İnsanın inancı yüreğindedir. Bu yüzden inançlarınıza dikkat edin. Kendinizi neye inandırırsanız onunla kandırırsınız.
Aynadaki duruşuza değil. Yüreğinize bakın... Çünkü geçici olan astardır. Astarı yüzünden pahalı olmasın...aman ha!
Ismahan Çeribaşı
5.0
100% (1)