Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmeyesin. ferideddin attar
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

Özgürlük ve Din Arasında Kapanan Kapılar-İçtenliğin Kaybı ve Münafıklığın Yükselişi

Yorum

Özgürlük ve Din Arasında Kapanan Kapılar-İçtenliğin Kaybı ve Münafıklığın Yükselişi

2

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

366

Okunma

Özgürlük ve Din Arasında Kapanan Kapılar-İçtenliğin Kaybı ve Münafıklığın Yükselişi

Özgürlük ve Din Arasında Kapanan Kapılar-İçtenliğin Kaybı ve Münafıklığın Yükselişi

“İnananlar kendilerini kandıramazlar; ama baskı altında yaşamak zorunda kalanlar, bir gün mutlaka içlerinden ölür.”

I. Bir Cami Avlusunda Başlayan Sessizlik
Sabah ezanı yeni okunmuştu. İstanbul’un taş sokaklarından biri, hâlâ geceyi üzerine giymiş gibiydi. Sancaktepe’nin yokuşlu bir mahallesinde, yaşlı bir adam—kırlaşmış saçları, soluk paltosu ve titreyen elleriyle—bir cami avlusunun taşlarına oturmuş, önüne bakıyordu. İçeride cemaat yavaşça dağılırken o yerinden kalkmadı. Yanına yaklaşan genç bir çocuk sessizce sordu:

“Amca neden ağlıyorsun?”

Adam başını kaldırmadan cevap verdi:

“Çünkü artık Allah’ın evi bile insanların değil, gösterişin mekânı oldu evlat. Çünkü imanımızı reklam panolarına yazdık, içimize değil.”

İşte bu sahne, Türkiye’de—ve birçok benzer toplumda—din ile özgürlüğün nasıl birbirine yabancılaştığını anlatan sessiz ama çok şey söyleyen bir tablodur.

II. Dinin İçtenlikten Uzaklaştırıldığı Toplumlar
Özgürlük, insanın yalnızca ne düşündüğünü söylemesi değil; neye inandığını, nasıl yaşamak istediğini açıkça ifade edebilmesidir. Ancak bu özgürlük bastırıldığında, din samimiyetle değil, mecburiyetle yaşanır. O zaman iman bir sığınak olmaktan çıkar, bir formaliteye dönüşür. Böyle bir ortamda yetişen bireyler ise bir tür "çifte kimlik" taşımaya başlar: biri kamusal alanda taktığı maske, diğeri evinde ya da gecenin yalnızlığında taşıdığı hakiki benlik.

Bugün Türkiye’de ya da dünyanın başka birçok coğrafyasında dinin şekilciliğe mahkûm edilmesi, doğrudan bu baskı ortamlarının sonucudur. Dışarıda "dindar" görünmenin nimetleri vardır; makam, mevki, prestij... Fakat iç dünyada bu dinî yaşantı, samimiyetle değil, çoğu zaman menfaatle yoğrulur. İşte münafıklığın toplumsallaştığı yer tam da burasıdır.

III. Sosyal Medya Müminliği: Gösterişin Yeni Tapınağı
Bugünün en büyük ibadet alanı belki de sosyal medyadır. İnsanlar iftar sofralarını, Kâbe’de çekilmiş selfielerini, hatim bildirimlerini ve tesettür modasını sürekli paylaşırken; içerik değil görüntü önem kazanır. Takva, algoritmalara indirgenir. İbadet, artık Rabbe değil, takipçilere sunulur.

Instagram’da binlerce takipçisi olan bir "dindar influencer", aynı anda hem sabah namazına kalkmış gibi poz verir, hem de lüks aracıyla gösteriş yapar. Bu paradoks, artık kimsenin garibine gitmez. Çünkü insanlar gerçek inançla vitrin inancı arasındaki farkı ayırt etmekten yorulmuştur.

IV. Tarih Boyunca Münafıklık Kültürünün Dönüşümü
Bu yeni durum bir ilk değil. İslam tarihinde münafıklık, ilk kez Medine döneminde sistematik olarak ortaya çıktı. Müslüman görünmek zorunda kalan ama içten inanmayanlar, dini araçsallaştırarak güç kazanmak istediler. Bugün ise durum farklı değil. Dindarlık, çıkar sağlamak için kullanılabilecek en uygun kartlardan biri haline geldi.

Osmanlı’nın son döneminde ulemanın saraya yakın durarak fetvalar dağıtması; 12 Eylül sonrasında Türk-İslam sentezinin dayatılması; 2000’li yıllarda ise dindarlığın siyasi meşruiyet üretmek için kullanılması... Hepsi, özgürlüğün yok edildiği her çağda dinin nasıl dönüştüğünün örnekleridir.

V. Güncel Bir Portre: Türkiye’de “Dindar” Olmanın Avantajları ve Bedelleri
Bugün Türkiye’de “dindar” olmak, bazen kapıların daha kolay açılmasını sağlayabilir. Özellikle kamu sektöründe ya da yerel yönetimlerde, belli bir “görünüme” sahip olmak, liyakatin önüne geçebilir. Ancak bu durum, samimi dindar bireyler için bir ikilem yaratır. Çünkü gerçekten inanan, bu gösteriş yarışının bir parçası olmak istemez ama sistem, onu dışlamaya meyillidir.

Örneğin başörtülü ama özgürlükçü düşünen bir kadın, hem muhafazakâr çevreden hem de seküler kesimden baskı görebilir. Oysa o sadece inanmak ve düşünmek istemektedir. Ne bir ideolojiye tabidir, ne bir sisteme... Ama bu ülkede özgürlük, bazen ne giydiğin kadar, neye inandığını da ölçer hale gelmiştir.

VI. Baskının Doğurduğu İki Yüzlülük
İnancını özgürce yaşayamadığı için evinde farklı, işyerinde farklı bir kimliğe bürünen insanlar... Namazını gizli kılanlar, oruç tuttuğunu söyleyemeyenler ya da tam tersi, aslında inanmadığı halde ibadet edenler...

Baskı çift yönlü işler. Dindar kesim inançlarını ifade etmekte zorlanabilirken, seküler kesim de inanmıyor görünmeye zorlanabilir. Bu ikili yapının sonucu: güven kaybı.

İnsanlar artık birbirine "emin" değildir. Selam verdiklerinde bile, “Acaba bu kişi gerçekten mi böyle, yoksa rol mü yapıyor?” diye düşünürler. Toplumsal sözleşme çöker. Dini semboller, samimiyet değil şüphe üretir.

VII. Eğitimin Özgür Olmadığı Yerde İnanç da Tutsaktır
Okullarda verilen din eğitimi bile bu çarpıklığı yansıtır. Öğrenciler not almak için dua ezberler, anlamadan. Mesela bir ortaokul öğrencisi şöyle diyor:

“Din dersinde dua öğrettiler, ama neden ettiğimizi sormam yasaktı.”

Soru sormanın ayıp sayıldığı bir din eğitimi, ancak dogma üretir. İnanç ise merakla başlar. Anlamaya çalışarak gelişir. Bu ortamda yetişen birey, ya isyan eder ya da sahte bir bağlılık geliştirir. Her iki durumda da ne özgürdür, ne de mutmain...

VIII. Cemaatler ve Güvensizlik İklimi
Son yıllarda cemaat ve tarikat yapıları içinde yaşanan istismar olayları, hem dini hem de toplumu ciddi biçimde yaraladı. İnançlı insanlar, güven duydukları yapılardan gördükleri ihanetle sarsıldılar. Birçok kişi artık Allah’a değil, Allah adına konuşanlara güvensiz.

"Bir hoca diyorsa doğrudur," algısı yerle bir oldu. Çünkü o hocaların bazıları, çocuklara istismarda bulundu, rüşvet aldı, siyasi propagandaların sözcüsü oldu. Bu da halkın gözünde din adamı kavramını erozyona uğrattı.

Artık insanlar Kur’an’ı açmadan önce iki kere düşünür oldu. Çünkü arada duran aracılar, imanı kirletti.

IX. Din ve Ticareti Harmanlayan Yeni Nesil Müslümanlar
Dini söylemlerle büyüyen yeni bir sınıf oluştu: “marka Müslümanlar”. Bu insanlar hem iş dünyasında hem de sosyal yaşamda görünürler. Genellikle lüks yaşamlarıyla ön plana çıkarlar. Fakat onların İslam’ı, çoğu zaman “ahlaki bir duruş” değil, “kültürel bir kimlik”tir.

Namaz kılarken Rolex takmak, zekât verirken canlı yayın yapmak, umreye giderken "sponsorluk anlaşması" imzalamak… Bu yeni trend, dini tüketim nesnesine dönüştürdü. İslam, sadece yaşanan değil, pazarlanan bir şey haline geldi.

X. Umut Var mı?
Tüm bu karanlık tablonun içinde umut var mı? Elbette var.

Hâlâ içtenlikle inanan, gösterişten uzak, başkalarının inançlarına saygı duyan insanlar var. Hâlâ bir mahalle camisinin köşesinde çocuklara sessizce Kur’an öğreten, hiçbir siyasi görüşle anılmak istemeyen imamlar var. Hâlâ Allah’a içten dua eden, kimseye söylemeden sadaka veren müminler var.

Ama onların sesleri, reklamın gürültüsünde boğuluyor.

XI. Özgürlük, Din ve Geleceğin Toplumu
Gerçekten dindar bir toplum, önce özgür olmalıdır. Çünkü inanç, ancak korkusuzca yaşandığında sahicidir. Baskı altında gelişen din anlayışı ya yobazlığa ya da münafıklığa sürükler.

Devletin görevi, dini kontrol etmek değil; insanların inançlarını özgürce yaşayabileceği zemini oluşturmaktır. Aynı şekilde, din de devlete hizmet etmek için değil, bireyin iç dünyasında bir anlam ve ahlak pusulası olmak için vardır.

Dönüşümün Başladığı Yer
Belki de dönüşüm, en başta anlatılan yaşlı adamın sessizliğinde başlar. Camide otururken gözünden süzülen yaşta, bir umudun kıvılcımı vardır. O adam gibi hisseden binlerce insan, belki de sadece bir söz bekliyor:

“Senin inancın değerlidir. Ama önce özgür olmalısın.”

Gerçek din, baskıyla değil, vicdanla; gösterişle değil, samimiyetle yaşanır. Özgürlük olmadan iman, şekilden öteye geçemez. Ve şekil, bir gün yıkılır. Ama öz varsa, o zaman bir toplum gerçekten ayağa kalkabilir.

Erol Kekeç / Sancaktepe – İstanbul / 20.03.2025

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Özgürlük ve din arasında kapanan kapılar-içtenliğin kaybı ve münafıklığın yükselişi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Özgürlük ve din arasında kapanan kapılar-içtenliğin kaybı ve münafıklığın yükselişi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Özgürlük ve Din Arasında Kapanan Kapılar-İçtenliğin Kaybı ve Münafıklığın Yükselişi yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Burakz
Burakz, @burakz
6.4.2025 09:05:33
Tek Allah'a kul olmak, kalbimizin ve zihnimizin tüm dağınıklıktan kurtulup, beklentilerin bittiği , inanarak özgürleştiğimizi söyleyebilirim.

En güzel örnek biri de,
Hz. Musa zamanında, sihirbazların öldürüleceklerini bile bile Firavun 'a karşı çıkıp özgürleşmeleri.

Bir Allah'a kul olmak, insanın kendi dengine boyun eğmemek.

Saygılar.


suyun sancısı
suyun sancısı, @suyun-sancisi
5.4.2025 21:41:12
1.bölümde cami avlusunda ki yaşlı adamın yanına gelen genç adama verdiği cevap bugün toplumumuza zorunlu olarak uygulatılmak istenen dinle alakası olmayan din şeklidir ne yazık ve ne acıdır ki doğrusunu demiş bey amcamız
yazının tamamına da imzamı atarım tamamen doğru tespitler

her yazınız ve şiiriniz gerçekleri duyurmak adına ders mahiyetinde ve fakat okuyanı az üzücü gerçekten

Tebrik ve saygım ile Erol bey
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL