Türkiye’de okuma oranlarının düşük olduğu bir gerçek. Günümüzde teknolojinin hızla ilerlediği, telefon kullanımının yaygınlaştığı bir dönemde, okuma alışkanlığının gerilemesi endişe verici bir durum. Yarım asır öncesine kıyasla, bu toprakların insanlarının kitaplara olan ilgisi dramatik bir şekilde azalmış durumda. Ancak, bu sorunu çözmek için yapabileceğimiz birçok şey var.

Öncelikle, eğitim sisteminin önemli bir rol oynadığı bir gerçek. Ancak, ilk eğitim çocuğun anne ve babasından geliyor. Zorba ve baskıcı bir yöntemle değil, sevgi ve anlayışla çocuklarımıza okuma alışkanlığını kazandırmak önemli. Bu noktada, ailelerin sorumluluğu büyük. Araştırmalar, çocukların günde sadece bir kitap okuduğunu gösteriyor ki bu oldukça düşük bir sayı.

Kitap fuarlarının ülkemizde her yıl düzenlenmesi olumlu bir adım. Ancak, bu fuarlara katılanların çoğunluğunun birer kitap okuma alışkanlığına sahip olmadığını düşünmek düşündürücü. Bu fuarlar, sadece gezip görmek için değil, kitapları keşfetmek ve okuma alışkanlığı kazanmak için fırsatlar sunmalı.

Okuma alışkanlığını kazanmada karşılaşılan zorluklardan biri de okuduğunu anlama güçlüğü. Hızlı okuma teknikleri ve pratik yöntemlerle bu zorluğun aşılması mümkün. Ayrıca, evlerdeki kitapların sadece dekorasyon amaçlı durduğu bir gerçek. Bu manzara, okuma alışkanlığının yetersiz olduğunu gösteriyor. Kitapların sadece rafları süslemesi yerine, onlarla etkileşime geçmek önemli.

İleriye gitmek ve gelişmek istiyorsak, okuma alışkanlığını kazanmak elzem. Bu, bireyin kendi elinde olan bir şeydir. İnsan her şeyi bilemez, ancak okuma ile bilgiye ulaşmak ve dünyayı anlamak mümkündür. Cahilliği yenmek için sabır, sebat, azim ve kararlılıkla okuma alışkanlığını kazanmak gerekiyor.

Sonuç olarak, okuma alışkanlığındaki gerilemeye rağmen umutsuzluğa kapılmamalıyız. Toplum olarak okuma kültürünü yeniden canlandırabilir ve bu sayede daha aydınlık bir geleceğe yolculuk yapabiliriz. Okuma alışkanlığımızı diriltmek, sadece bireyin değil, tüm toplumun sorumluluğudur.

| Gökan Öztürk - Ocak 2024