0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
286
Okunma

Siyaset tarihine baktığımızda, popülist söylemler ve anlık vaatler, genellikle liderlerin toplum üzerindeki etkilerini sürdürmek adına başvurdukları bir yöntem olmuştur. Ancak bu yöntem, zamanla liderin gerçekliğini sorgulatan bir ikileme dönüşebilir: Söylem ile gerçeklik arasındaki uçurum. Bu bağlamda, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu müddetçe faiz yükselemez, dolar artmaz” gibi iddialı söylemleri, sadece ekonomik gerçeklerin inkarı değil, aynı zamanda toplumu günü kurtarmak adına yanıltma stratejisinin bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Söylem ve Gerçeklik-Bir Çelişkinin Anatomisi
Erdoğan’ın ekonomi politikalarında “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” şeklindeki iddiası, ekonomi literatüründe kabul görmeyen bir tezdir. Ancak bu tez, halka “faiz düşecek, enflasyon kontrol altına alınacak” gibi bir umut aşılamak için bir araç olarak sunulmuştur. Ne var ki, Türkiye ekonomisi, bu politikaların uygulanmaya başlanmasıyla birlikte büyük bir dalgalanma yaşamış, enflasyon oranları tarihi zirveleri görmüş, Türk Lirası’nın değeri hızla erimiştir.
Bu noktada şu soru akla gelir: Neden bir lider, ekonomik gerçeklere aykırı bu tür iddialarda bulunur? Cevap, bir liderin toplum üzerindeki etkisini korumak ve eleştirilere karşı güçlü bir imaj çizmek istemesinde gizlidir. Ancak bu yaklaşım, uzun vadede ekonomik istikrarı zedelemiş ve toplumun alım gücünü ciddi şekilde azaltmıştır.
Toplumun Algısını Yönetme Sanatı
Erdoğan, popülist söylemlerle toplumu ikna etmeyi başaran bir lider olarak tanınır. Ancak bu popülist dilin arkasında yatan temel strateji, halkın duygularına hitap etmek ve rasyonel ekonomik verileri ikinci plana atmaktır. Örneğin, faiz düşüşünün halkın daha kolay krediye ulaşmasını sağlayacağı, döviz kurundaki artışın ise dış güçlerin bir oyunu olduğu gibi söylemler, toplumun dikkatini ekonomik gerçeklerden uzaklaştırmayı hedefler.
Ancak burada bir paradoks vardır: Halk, ekonomik sıkıntıları günlük yaşamında doğrudan hissederken, liderin söylemleri ile gerçeklik arasındaki uçurum büyür. Bu durum, liderin inandırıcılığını kaybetmesine neden olur. Ancak Erdoğan gibi güçlü bir liderlik imajı çizen bir siyasetçi, toplumun dikkatini başka yönlere çekerek bu güven kaybını minimize etmeye çalışır.
Çelişkili Söylemler ve Gerekçelendirme Stratejileri
Erdoğan’ın, faiz ve döviz konusundaki söylemlerine baktığımızda, şu temel gerekçelere sarıldığını görürüz:
1. Dış Güçler Teorisi: Ekonomik sorunların sorumluluğu genellikle dış güçlere atfedilir. Döviz kurundaki artış, Türkiye’ye karşı yürütülen bir ekonomik savaş olarak tanımlanır. Bu söylem, halkın dikkatini iç politikaların başarısızlığından uzaklaştırmayı hedefler.
2. Milli ve Yerli Vurgusu: Ekonomik sorunlar, milli duruşun bir parçası olarak sunulur. “Biz yerli ve milli politikalar izlediğimiz için hedef alınıyoruz” söylemi, halkın duygularını harekete geçirir ve liderin hatalarını sorgulamasını zorlaştırır.
3. Uzun Vadeli Hedefler: Ekonomik sıkıntılar, kısa vadeli bir fırtına olarak tanımlanır ve halktan sabır istenir. “Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz” gibi söylemler, halkın beklentilerini yönetmeyi amaçlar.
4. Yüksek Hedefler: Erdoğan, sıklıkla “Türkiye Yüzyılı” gibi büyük hedeflerden bahseder. Ancak bu hedefler, ekonomik gerçeklerle örtüşmeyen bir hayal olarak kalmaktadır. Bu durum, toplumda bir umut yaratırken, ekonomik gerçekler göz ardı edilir.
Toplum Üzerindeki Etkiler
Bu tür çelişkili söylemlerin topluma yansıması oldukça derindir:
1. Ekonomik Güvensizlik: Halk, ekonomik söylemlerle gerçeklik arasındaki uyumsuzluk nedeniyle geleceğe dair güvenini kaybeder. Bu durum, tüketim ve yatırım davranışlarını olumsuz etkiler.
2. Toplumsal Bölünme: Ekonomik sıkıntılar, toplumda kutuplaşmayı artırır. Erdoğan’ın söylemleri, ekonomik sorunları siyasi bir meseleye dönüştürerek halkı “biz ve onlar” olarak böler.
3. Umutsuzluk: Sürekli olarak vaat edilen ekonomik iyileşmenin gerçekleşmemesi, toplumda bir umutsuzluk yaratır. Bu durum, genç nüfusun yurtdışına göç etme eğilimini artırır.
Liderin Gerekçelerine Karşı Eleştirel Bir Bakış
Erdoğan’ın ekonomik söylemleri, kısa vadede toplumun dikkatini ekonomik sorunlardan uzaklaştırmayı başarmış olabilir. Ancak bu yaklaşım, uzun vadede sürdürülebilir bir ekonomik politika ile desteklenmediği için, ekonomik çöküşü daha da hızlandırmıştır.
1. Politik Risk: Ekonomik gerçekliklere aykırı politikaların uygulanması, Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki itibarını zedelemiştir. Bu durum, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan güvenini sarsmış ve ekonomik krizlerin daha da derinleşmesine neden olmuştur.
2. Toplumsal Maliyet: Ekonomik sıkıntılar, toplumun en kırılgan kesimlerini daha da zorlamıştır. Gelir dağılımındaki adaletsizlik artmış, yoksulluk derinleşmiştir.
3. Siyasi Sorumluluk: Bir liderin, toplumu yanıltarak günü kurtarma stratejisine başvurması, siyasi etik açısından ciddi bir sorundur. Erdoğan’ın ekonomik söylemleri, halkın uzun vadeli çıkarlarını gözetmekten çok, kısa vadeli siyasi çıkarları ön planda tutmuştur.
Gerçeklik ile Yüzleşme Zamanı
Erdoğan’ın ekonomik söylemleri, bir liderin toplumu yanıltarak günü kurtarma çabasının bir örneğidir. Ancak bu strateji, uzun vadede hem ekonomik hem de toplumsal maliyetler yaratmıştır.
Liderlerin, toplumun güvenini kazanmak için gerçeklerden uzaklaşmak yerine, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışını benimsemesi gerekir. Aksi takdirde, halkın güvenini kaybetmek kaçınılmazdır. Erdoğan’ın “faiz düşecek, dolar artmayacak” gibi iddiaları, ekonomik gerçeklerle yüzleşmenin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye’nin ekonomik geleceği için, rasyonel ve sürdürülebilir politikaların benimsenmesi hayati öneme sahiptir. Ancak bu, toplumun liderlerin söylemlerini sorgulayan ve ekonomik gerçekleri talep eden bir bilinç düzeyine ulaşmasıyla mümkün olacaktır.
Bahadır Hataylı/27.03.2025/Sancaktepe/İST