0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
170
Okunma
Virüslere ölüm
2
Günümüzde virüs denen şeyin – şey diyorum ne ise o-
Hem yararlı hem zararlı o kadar çok türü var ki!..
Biz bu yazımızla
zararlılardan söz etmek isitiyoruz. Anca k ,öyle bilimselliğinden söz
edecek değiliz. Kendi kavrayışımla şöyle teğetten dokunmalık…
Biri görülmeyen, biri de görülen türleri var bu illetin;
Görülmeyenlerinin teşhisi, tedavisi artık tıp’ın bilimsel araştırmalarıyla
mümkün olduğu halde;
Görülen türünün tanımı öyle uzun zaman araştırmayı gözetlemeyi
gerektiriyor ki… Önlenmesi de; ne yazık ki o denli zor ki..
Çünkü; o illetten çıkar umanlar, nemalananların varlığı oldukça,
görülen virüs dediğim bu illet kendini daha güçlü olduğu zannıyla
daha aktifleşip çevreye, sağlam dokulara, organlara kurumlara kurallara
o denli
onulmaz yaralar açmakta ki…
Nemacılar yağmur değil , dolu bulutları içinde olduklarının bilincine,
umut bağladıkları , sağımlı gördükleri bulutlardan şimşekler çakıp ,
çevreye yıldırım akımı yayılıncaya dek, toprak altında yuvalanarak
işleyen kör kösnü gibi toprağı eşelemeye devam edeceklerdir…
Asıl , önemli olan; bir an önce önlem alınması,
geri dönülmez , tedavisi mümkün olmayan
tahribatlara uğramadan önlenmesi gereken illetin
bu türü tehlikeli olanıdır…
Bu illet sosyal çevreye bulaşan öylesi bir illet ki;
kimileri denizde ala balık gibi timsah gibi;
kimileri, at kıçındaki sinekler gibi kırıntıları
bir hazine görüp, o virüs illetine hoş görünüp,
göz kırpıp, karanlıkta mum ışığını güneş gören
geleceği, görmeyen, göremeyen, görmek istemeyen,
kısa gün çıkarına, armut piş ağzıma düş mantığıyla,
dar görüşlülüğü, at gözlüğü takılı bakışlarla
geleceğin ufkunu , göremeyenler...
Beri yandanelin oğlu elde ettiği, etmek istediği nemasıyla
nema değil ganimetiyle,
toplumun kanı kalmayan damarlarını
sülük gibi yapışıp emen vampirler;
yedi nesil kuşak geleceğini garantiye alma gayretinde iken,
kendi yedi kuşak neslinin geleceğini feda eden,
gözü doymayan ankıtlara ne demeli…
Karıncalar öncüsü; fillerin ağasına;
“ senin koca ayaklıların bizim uşağı görmezden gelip
çiğniyor, eziyorlar; telefiyetimiz çok;
artık buna bir son versinler…
çiğneyip, ezip geçmesinler.”
deyip yakınmış.
Fillerin ağası;
“Dikkat etmeseler ne olur, ne yapacaksınız,
ne yapabilirsiniz ki!”
yine aynı havayla, yukarıdan eserek
‘ne yapabilirsiniz ki’
Kırıcı kovucu yanıtını vermiş!
Karıncacık öfkeyle, dönmüş,
‘görürsün ne yapacağımızı!” demiş içinden…
İleri gelenlerini toplamış;
Görüşmüş, tartışmışlar;
şartlara göre her yoldan, her yönden kendilerini savunmaya,
gereken yerde savaşmaya karar vermişler..
Derken; karıncacıklar;
Kimileri açıktan kimileri gizliden ,
gizliye saldırıya geçmişler ki!
Kiminin burunlarından girip beynini oymuş
kimilerinin altından toprağı oyup, kuyulara düşürmüş
kimilerinin yedikleriyle midelerine inip, oturmuş;
koca koca filleri şapır, şapır devirmişler...
Öyle bir ders vermişler ki…
Kitaplara geçen, unutulmayan bir ders …
Ey virüsçü sinekler, at kıçından kırıntılarla geçinenler;
Geleceklerinin geleceğini feda edenler…
Bu karıncalar kadar yok musunuz…
Bundan bir ders, bir ibret almaz mısınız…
....
__ A r ş i v --