0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
224
Okunma

Şaşarım
Her söylenene inanmak ne kadar kolay, değil mi? Bir cümle duyarsın, güvenilir bir ağızdan çıkmış sanırsın, doğru kabul edersin. Oysa sesler yankılanırken değişir, kelimeler dudaklardan düşerken biçim değiştirir. Bir bilgi dilden dile geçtikçe, her kulakta başka bir yankı bulur. Söylenenin aslı mı doğru, duyduğun mu? Şaşarım.
Peki ya gözlerimiz? Bize gerçeği sunduğunu sandığımız, her şeyi netleştiren o mucizevi araçlar… Güvenilir mi gerçekten? Aynı renge baktığımızı sanırken bile birbirimizden tamamen farklı şeyler gördüğümüzü düşün. İnternette dolaşan bir elbise fotoğrafı bile bunu kanıtlamadı mı? Kimine altın ve beyaz, kimine mavi ve siyah... Aynı nesne, aynı görüntü, ama bambaşka anlamlar.
Doğru dediğimiz şey neye dayanır? Eğer gözlerin bile aldatabiliyorsa seni, eğer gördüğün bir görüntü, ışığın açısına ya da beyninin yorumuna bağlıysa... Gerçekten bir şey gördüğüne emin olabilir misin?
Bütün mesele bakış açısında. Aynı manzaraya bakan iki kişi, iki farklı dünya görür. Biri karanlıkta kaybolmuş kuru dalları fark ederken, diğeri tomurcuklanmaya başlamış hayatı görür. Aynı yolda yürüyen iki insan, farklı anılar biriktirir. Kimi o yolu bir kaçış olarak görür, kimi dönüşün başlangıcı.
Şaşarım işte, insanların her şeyi doğru bildiğini sanmasına. Duyduklarına körü körüne inanmasına. Oysa her görüş bir yorumdur, her yorum başka bir gerçeklik. Doğru dediğin şey senin gerçeğindir belki de. Başkasının doğrusu başka bir yol, başka bir manzara, başka bir hikâye olabilir.
Şaşarım. Çünkü insanlar sadece duymak istediklerini duyar, görmek istediklerini görür. Hakikati bulan varsa da onu asla tam olarak bilemez. Belki de en büyük yanılgı, tek bir doğrunun var olduğuna inanmaktır.