0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
142
Okunma
Düğüne gelenler artık hediyelerini vermeye, takılarını takmaya başlamışlardı. Ortam sıcak olduğu için misafirler, biran önce takılarını takıp yerlerine oturma telaşına düşmüşlerdi.
Takı merasimi bittikten sonra düğün sahipleri, şerbet ve kuruyemiş ikram etmişler, İkramı memnuniyetle kabul eden misafirler de kuruyemişleri atıştırmaya, şerbetlerini içmeye başlamışlardı.
Düğünün yavaş yavaş sonuna yaklaşılıyordu ve Cevher de artık sıkılmaya başlamıştı..
Dört gözle beklediği kuruyemişler ile şerbet, bir nebze olsun sıkıntısını gidermiş olsa da, onlar bitince, artık Cevher’in düğün damında beklemesi için bir nedeni kalmamıştı.
Nihayet misafirler yavaş yavaş düğün yerini terk etmeye başlamışlardı. Cevherin annesi ve ablası da sıcaktan bunalmış olacaklar ki, şerbetlerini içtikten hemen sonra, Cevher ile beraber evlerinin yolunu tutmuşlardı.
Cevher hem yürüyor hem de ’’Ya şu çerez ile şerbeti düğünün başlangıcında verseler de, bu kadar uzun süre düğün damında beklemek zorunda kalmasak’’ diye için için hayıflanıyordu. Ona göre, düğüne gelen herkes, çerez almak ve şerbet içmek için düğünün sonuna kadar bekliyordu.
Cevher, yolda yürürken bir ara annesi ve ablasıyla birlikte olmaktan duyduğu mutluluğu ve onları ne kadar çok sevdiğini düşündü.
’’Babam ile abim de yanımızda olsalardı, tastamam olurduk, ne güzel olurdu’’ diye düşünürken içinin burkulduğunu hissetti.
Abisi, Erzurum’da ortaokula devam ediyor ve Kızılay Öğrenci Yurdu’nda kalıyordu.
Abisinin söylediğine göre, ortaokulu okumak hiç de kolay değilmiş.
Kaldığı yurdun müdürü de çok titiz, çok disiplinliymiş ve cevherin abisine sürekli ’’Ulen sarı’’ diye hitap ediyormuş.
Yurt personeli ile öğrenciler, müdürden çok çekiniyorlarmış, bu nedenle de herkes kurallara harfiyen uyuyormuş.
Cevher, abisini uzun okul sezonu boyunca yılda ancak iki ya da üç defa görebiliyor, bu nedenle de onu çok özlüyordu.
Babası ise 1974 yılında gurbete, Hollanda’ya çalışmaya gitmişti.
Onun için herkes, Cevher’e ’’Ne zaman izine gelecek alamancı baban’’ diye takılıyordu.
Hatta ara sıra Cevher’e de ’’Alamancı’’ dedikleri oluyordu.
Cevher, önceleri bu duruma çok bozulsa da, artık ’’Alamancı’’ sözcüğüne eskisi kadar takılmıyordu, kim bilir belki de artık alışmaya başlamıştı.
Babası, bazen senede bazen de iki senede bir izine geliyor ve bir ay kaldıktan sonra tekrar Hollanda’ya geri dönüyordu. Bu nedenle iki yılda bir gördüğü babasına olan özlemi daha fazla oluyordu.
Cevher, hem babasını hem de abisini öyle çok özlüyordu ki; onlar aklına geldiği zaman göğsü daralıyor, içi burkuluyor,
o buğulu masmavi gözlerinin yaşarmasına, yanaklarından aşağı inci tanesi gözyaşı damlacıklarının akmasına mani olamıyordu.
Göğsünde bir şeyler düğümleniyordu Cevher’in...
-devamı gelecek-
5.0
100% (1)