1
Yorum
3
Beğeni
4,5
Puan
189
Okunma
Yaklaşık olarak 3. Yazı denemelerimden birisi yazarlık alanında gelişmek adına insanların fikirlerini merak ediyorum
Soğuk bir kış akşamı, yeni boyanmış ve henüz kokusu gitmemiş pembe duvarlı bir evin önünde, terk edilmesini kabullenemeyen bir sandalye duruyordu. Kullanılmış ve şimdi bir kenara atılmıştı. Oysa ilk alındığında, ne kadar özenle taşınmıştı. Eve baş tacı edilerek yerleştirilmişti. Üzerine oturmaya kıyamıyorlardı. Özellikle evin hanımı, sandalyesine o kadar değer veriyordu ki, mutfağa giren çocuklara sık sık, ’Çıkın hemen, kirleteceksiniz! Yeni takımımı!’ diyordu. Sandalye, en çok evin hanımı tarafından kullanılmaktan memnun kalıyordu. Henüz yeni alışmıştı bu eve. Geniş mutfak, yeni alınmış ahşap masa, beyaz tüylü halı... Her şey yerli yerindeydi. Kapalı perdeden içeri süzülen ışık, her gün aynı saatte öten duvar saati... Burası onun eviydi artık. Her gün saat 03:30’da çocuklar eve gelir, üzerlerini değiştirmeden mutfağa dalarlardı. ’Anne, çok açız!’ derlerdi, tıpkı dilenci çocuklar gibi. Sandalye, onların halini hep öyle düşünürdü. Neyse ki anneleri gülümseyerek, ’Hadi, önce bir soluklanın, üzerinizi değiştirin,’ derdi. Çocuklar annelerini dinlemez, hunharca mutfağa dalarlardı. Sandalye onları sinir bozucu buluyordu; Ama yine de severdi onları. Ne de olsa burası onun yuvasıydı; onlar ise onun ailesiydi. Ama sandalyeyi rahatsız eden bir şey vardı. Eski sandalyeler... Neden mutfakta değillerdi? Onları çok ufak bir aralıktan görmüştü. Eskimişlerdi, ama hala kullanılabilirlerdi. Bir kez daha ne onlardan söz edildiğini duydu, ne de gördü. Ama atılmış olamazlardı, değil mi? Ne de olsa, onlar da bir zamanlar özenle alınmış, baş tacı edilmişti. Neden bu kadar sevdikleri bir şeyi atsınlardı? Sandalye, onları atmış olabileceklerini içten içe anlamıştı. Ama bir gün, kendisine de aynı şeyi yapacak olmalarını kabul etmek istememişti. Ne yazık ki, korktuğu başına gelmişti. Aklından dahi getirmek istemediği şey olmuştu. Terk edilmişti. Evet, tek bir çizik dahi almasını istemeyen insanlar, onu adeta terk etmişlerdi. Ne aşağılıktı! İnsan oğlu önce baş tacı eder, sonra ise işlerini bitirince fırlatıp kenara atarlardı. Aklından eski günlere nazaran bir de şimdiki halime bak diye geçirdi. O sırada etraftan sürekli olarak insanlar geçiyordu. Ama o gözler önünde tutulan sandalye, şimdi ne olacak? Bu kadar kalabalık içinde bile kimsenin dikkatini çekmiyordu. Gerçi arada birkaç kişi durup ona bakıyor, hatta almayı bile akıllarına getiriyorlardı. Hatta bir ara, 8-10 yaşlarında iki çocuk onu öylesine beğenmiş olacak ki, biraz vakit geçirdiler. Hatta sırasıyla üzerine oturdular. Anlaşılan, bu çocuklar da terk edilmişlerdi. Üstleri başları kir içindeydi, narin bedenleri incecikti. İkisinin de ellerinde peçeteye vardı. Her adımlarında ceplerinden birkaç bozuk paranın sesi geliyordu. O sırada yanlarından geçen kalabalıkta, anne ve babaları ile birlikte saçları özenle taranmış, yepyeni kıyafetler giymiş çocuklar geçiyordu. Manzara gerçekten iç karartıcıydı. Sandalye, kendisini kirleten bu çocuklara acıyordu. Her bu manzarayı görüpte onlara acımayan bir canavar olmalıydı. Sorsan herkes böyle derdi. Çok geçmeden onlar da sandalyenin yanından ayrıldı. Sandalye, her ne kadar "Kendinize dikkat edin küçük yavrucaklar" demek istese de, diyemedi. Ne de olsa ağzı yoktu. Sandalye bunun ardından orada öylece yapayalnız durmaya devam etti. Artık başka bir şey de yapamazdı zaten. Yine eski zamanları düşünmeye başladı. Kendisini aldıklarından 5 gün sonra olacak ki, aklına bir anısı geliverdi. Eve misafirler gelmişti. Aslında onları ilk görüşü değildi; yalnızca 5 gün önce bu eve taşınırken içlerinden bazılarını görmüştü. Hatta birisi onu taşıyan adamdı. Gerçi onunla aralarında ufak bir husumet vardı. Sanırım ilk yarasını henüz eve taşınırken bu adam yüzünden almıştı ama ufak bir hasardan ibaretti. Bu yüzden pek büyütmedi. Mutfağa ilk giren o adamdı. Ardından sırasıyla karısı, evin hanımı, evin babası ve bunlar haricinde 3 tane adam giriverdi. Adamların ikisi kapıdan aynı anda girmeye çalıştılar ama bedenleri o derece şişmandı ki, az kalsın ikisi de yere düşeceklerdi. Tabii bu olaydan sonra istemsiz bir biçimde de olsa birbirlerine yol vermek zorunda kaldılar. Çok geçmeden içeriye bu adamlardan birinin hanımı giriverdi. Oldukça güzel bir kadındı. Uzun siyah saçları, güzel beyaz çiçek desenli bir elbisesi, ince zarif bir bedeni vardı. Aynı zamanda kahverengi küçük bir fötr şapka takıyordu. Kadın o kadar güzeldi ki, bu beylerin yanında bulunması oldukça abes bir görüntü veriyordu. Herkes masaya oturdu. Evin hanımı önce masayı hazırladı ve en son o oturdu. Bizim sandalye şanslı olacak ki, bu kalabalık arasından kullanılmayı en sevdiği kişi olan evin hanımı onun üzerine oturmuştu. O oturana kadar herkes saygı ile bekledi ve onun oturması ile yemeğe başladılar.
5.0
50% (1)
4.0
50% (1)