0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
235
Okunma
Ne zaman bu kadar doyumsuz olduk biz? Bir zamanlar bir tahta araba, bir ip, bir uçurtma ile mutlu olan çocuklardık. Gökyüzüne bakıp hayaller kurar, toprağa basınca huzur bulurduk. Şimdi ise sahip olduklarımız yetmez oldu, hep daha fazlasını ister olduk.
Eskiden mutluluk basitti. Güneşin batışını izlemek, rüzgârda savrulan bir yaprağın peşinden koşmak yeterdi. Oysa şimdi her şey daha büyük, daha pahalı, daha gösterişli olmalı ki değerli sayılsın. Küçük şeylerden sevinç duymayı unuttuk. Bir zamanlar hayranlıkla baktığımız manzaralara şimdi filtresiz göz atmaz olduk. Gerçeklik, ekranların arkasına hapsoldu.
İnsanoğlu kıymet bilmez oldu. Elde ettikçe daha fazlasını isteyen, sahip olduğunun değerini anlamayan bir varlığa dönüştük. Eskiden dostluklar emek isterdi, bir araya gelmek için zaman ayırmak gerekirdi. Şimdi ise mesaj kutularında yanıt bekleyen satırlardan ibaret ilişkilerimiz var. Paylaşmak bir zamanlar içten gelen bir duyguyken, şimdi bir zorunluluk gibi hissettiren bir alışkanlığa dönüştü.
Sevgi de değişti. Eskiden sevdiğin için emek vermek gerekirdi, şimdi ise cebinde ne kadar para olduğu önemli. İnsanlar artık birbirlerini ruhlarıyla değil, sahip olduklarıyla ölçüyor. Değer, maddiyatla eşdeğer tutuldukça, maneviyat gitgide kayboluyor.
Ve biz, her şeyin değerini ancak onu kaybettiğimizde anlıyoruz.
Ve o klasik cümle...
Eskiden mi güzeldi herşey,
Eskiler mi güzeldi yoksa...
Sağlıcakla kalın...