1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
253
Okunma
HÜNERLİ KALBİMİN YORULMUŞ SESİ
(Şifa )
Şifa, kimde? Nerede? Bilinmez bazen…
Saat 02.47.İnanılmaz bir yağmura teslim olmuş... Sokak lambasının altına davetkâr gözlerle pencereme dokunan yağmur damlalarını geri çevirmiyor, çıkıyorum dışarı...
Sırılsıklamım... Ben miydim ağlayan gökyüzü mü bilemedim...
Yağmurlar bedenimi değil ruhumu ıslatıyordu. Aklımdan yere düşen bütün düşüncelerin etrafında kollarımı yana açmış, yanıyorum...
Evet, evet yanıyorum... Yüreğimin ateşini söndürmeye yetmiyor yağmur... Gözlerim karanlığın kucağında dans ederken ‘pencerelerden biri de bana bakıyor mu’? Diye düşünmüyorum bile...
Islanıyorum, yana yana sırılsıklam oluyorum...
Doyuma ulaşmayan ruhumu ve bedenimi çekiyorum sokaktan baş başa bırakıyorum yağmurla sokakları…
Saat 03.40... yazmak istiyorum beni dinlemek yerine yazılanları okuyup geçen insana... Öylede yapıyorum. İçimden geldiği gibi, hissettiğim gibi...
“Her zaman yazabilirsin" sözünüzün içerisine bu saatler elbette dâhil değildi lâkin ben alışmıştım belki de oda alışmıştı benim pervasız hallerime...
Aslına bakarsanız haklı yanlarım var. Bu saatte beni kim dinler sorusunun tek cevabıydı. Ya da ben öyle zannediyorum, bilemiyorum...
Neyse...
Ne oldu, neyin var? Sorusuna verecek cevabım ve parmakla gösterilebilecek bir şeyim yok lâkin ağır geliyorum kendime... Yağmurda ıslanmış olmanın verdiği ağırlık değildi bu... Günlerce, sabaha erişmek bilmeyen gecenin sancısıydı... Anlamıyorum, niye böyle bu kadar gardım düştü...
…Bazı insanların sözleri şifadır. Aradım, bulamadım. Bazen bulamamak bile şifaymış... Çünkü daha önce söylenen sözleri çıkartıyor heybeden. Verilen dersleri, yazdırılan kelimeleri...
Zannederdim ki biriyle konuşunca, konuşacak âdemi bulunca hikmetli bir söz kapıyı açar, kilit ortadan kalkar... Meğer susup, kendini dinlemekmiş asolan... İnsan, önce çamura batmalı sonra kalkıp yıkanmalı aksi halde kir nedir, bilmiyor... Kir dediysem gönlün çer çöp ile dolup sahibinden başka her şeyi umar hâle gelmesiymiş...
Veyahut İbrahim Tenekeci’nim deyimiyle; "hünerli kalbimin yorulmuş sesi"ydi yazdıklarım...
Çer, çöpün içerisinden "Derd-ü belâ kemendi mahbubdur" diye bir söz çıkıp geliyor, gözlerimin önüne yani dert ve bela sevilenleri çekmek için atılan bir kementtir. Tam bu noktada kirlenmenin de arayıp bulamamanın da kıymetini anlıyorum... Demiştim ya; insan önce çamura batmalı kalkıp yıkanmalı aksi hâlde kir nedir bilmiyor...
Yanlış bir şey demediğimi kanıtlamak istercesine haddim olmadan; Mevlana hazretlerinin sözünü yatıyorum masama... Otopsi şart.
"Gam eli, gönül dalından sararmış yaprakları silkeler. Yerine, daha latîf, daha taze sürür yaprakları gelir." diyordu hazret.
Çöz diyor; Çer, çöpün altındaki sırrı... Mundar olmuş onca dünya telaşının içinde, yüreğimiz hazin yağmurlarında ıslanırken; hissettirmiş olsa da gam yüklü kervanların bize doğru geldiğini, aslında bedenin zıddına ruhunuzun içinde enginlere dalıyordu…
Manevi bir ilerleme kad ediyor ve aslında o halin bize ikram edildiğini, isyan çamuruna batmadan; sabırla geleni misafir etmemiz gerektiğini söylüyor. İşte, tam bu noktada başlıyor kulun, kulluk hakkı ifa etmesi…
Yeri gelmedi mi âşık Yunus’tan bir söz söylemenin; "hoştur bana senden gelen ya gonca gül yahut diken"
Yazmak dâhi söylemek kolay bunları... Peki, yapabilmek!
Şifasını ama kendinde, ama başkasında bulana ne zor gelir ki?
Bulmak duası ile…
Ismahan ÇERİBAŞI
5.0
100% (1)