3
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
362
Okunma

Karnımın ortasında, sanırım tam da diyafram diye adlandırılan yerde vıcık vıcık bir bataklık. Kaburga kemiklerimin bittiği yerde başlıyor ve göbek deliğime ulaşmadan bitiyor. Şu uzaydaki tanımlanamayan kara delikler gibi. Kapkara olduğunu biliyorum. Bu siyah renginin de ötesinde bir şey, bir tür karanlık. Zift gibi yapış yapış. Bu duygu çok kötü. Kendimi kötü hissediyorum. Ölmek istemiyorum hayır! Ancak yaşamak acı veriyor.
Benim de ellerim var. Bu cümlelerimi ellerimle yazıyorum. Pek biçimli olmamakla beraber benim de gözlerim, kulaklarım, dudaklarım ve burnum var. Saçlarım, bıyığım ve sakalım var. Kollarım, bacaklarım, boynum, dizlerim ve dirseklerim var. Kalbim, karaciğerim, böbreklerim, akciğerlerim ve damarlarım var. Bir insan bedeninde olması gereken her bir uzuv benim bedenimde de var. Çünkü bende bir insanım. Siz bakmayın diğer insanlar kadar şanslı olmadığıma. Babamın ve annemin beni sevmeyip terk etmesine, çocukluğumun ve gençliğin sevilmeden geçmesine, her zaman istenmeyen kişi olmama aldanmayın. Bende bir insanım. Benim de her insan gibi düşlerim, düşündüklerim, hayallerim ve fikirlerim var. Bende konuşabiliyor, bende yazabiliyorum. Bende nefes alıyorum, su içiyorum, yemek yiyor ve uyuyorum. Bende hasta oluyorum. Bende üzülüyor, ağlıyor ve bende kahkahalarla gülebiliyorum diğer insanlar kadar. Ömrüm boyunca sevilmesem de, istenmesem de, yoksulluk imanımı gevretse de insanın okuyucular bende sizin kadar insanım. Sizin yaşadığınız bu dünyada bende sizin gibi yaşıyorum. Günün birinde bende sizin gibi öleceğim. Nedenini bilmediğim bir şekilde istenmeyen birisi oldum ömrüm boyunca. Annem bile beni istemedi. O yüzden bir başkasının beni istemesi zaten bana tuhaf gelirdi. Ama o da olmadı zaten.
Şu gelip geçici, fani dünyada başımı sokacak bir evim yok. Kiradayım ve kiracıyım. Yaşıtlarım, çalışma arkadaşlarım çoktan ev sahibi oldular. Ama ben olamadım. Çünkü ben ömrümce hiç kimseden yardım alamadım almadım. Ben her şeyi kendi başıma yaptım bu dünyada. Okulumu kendi başıma bitirdim ve askere kendi başıma gittim. Kendi başıma işe girdim ve kendi başıma düğünümü yaptım. Ne annem ne babam ne de hısım akrabam vardı yanımda. Okulu devletin verdiği kredilerle ve burslarla bitirdim. Askere giderken borç para aldım babamdan ve işe girdiğimde bu parayı babama ödedim. Ayrıca işe girdiğimde devletin bana okumam için verdiği krediyi de faiziyle birlikte ödedim. Evlenmeye karar verdiğimde bankadan kredi çektim ve düğün masraflarını karşıladım. Kimsem olmadığı için düğünümde takı, altın filan takılmadı. Uzun süre bankaya olan düğün borçlarımı ödedim. Bu sırada arkadaşlarım ve yaşıtlarım da okullarını bitirdiler, askere gittiler ve evlendiler. Ancak aileleri her aşamada kendilerine yardım etti. Düğünlerinde altınlar takıldı. Kimisine düğün hediyesi olarak anne ve babası ev hediye etti. Kimisi masrafını anne ve babası karşıladığından düğünde takılan takılarla ev aldı. Ama ben babamın benim düğünüme gelirken bindiği otobüsün bilet parasını bile kendim aldığımdan maalesef ev alamadım. Ev almayı düşünemedim bile. Yaşamam gerekiyordu çünkü. Ömrümün on dokuz yılını kiracılıkta geçirdim ve hala bir ev alacak param yok. Ömrüm borç ödemekle geçtiğinden birikimim de yok. Tekrar borçlanayım desem şu ekonomik koşullarda borç taksitlerini karşılayacak gelirim de yok. Yok oğlu yok yani. Şimdilerde yaşıtlarım, arkadaşlarım ikinci, üçüncü evlerini alıyorlar. Çünkü artık babalarımız ve annelerimiz ölmeye başladılar yaş dolayısıyla. Benim babam öleli bir sene odu ve bana banka borçlarını bıraktı. Ama yaşıtlarımın babaları öldüğünde ev, dükkân, arsa ve tarla miras kalıyor kendilerine. Şimdi miras devirlerindeyim ama maalesef oradan da nasibim yok. Şimdi ben nasıl kiracılıktan kurtulayım da ev sahibi olayım? Sigara içmiyorum, içki içmiyorum; fuzuli masrafım da yok. Ömrümce ekonomik modda yaşadım. Hiçbir zaman israf etmedim, edemedim. Ömrümce tatile gitmedim; havuz, otel, deniz nedir bilmem. Gezmedim, gezemedim fazla yer bilmedim. Eşimden başka kadın bilmem, tanımam; hovardalığım da yoktur. Bende yaşıyorum bu adaletine yandığımın dünyasında.
Her zaman kurallara uydum. İyi bir vatandaş, iyi bir çalışan, iyi bir komşu, iyi bir arkadaş, iyi bir insan oldum. İnsanları kırmadım, incitmedim, kötü söz etmedim. Kimsenin hakkını yemedim. Kimsenin hakkına göz dikmedim. Büyük yalanlar söylemedim. Kimseyi kandırmadım, dolandırmadım; harama el uzatmadım. Yolda bulduğum paralara bile dokunmadım. Kazandığımdan başkasını yemedim. Hırsızlık nedir bilmem. Hiçbir zaman emanete hıyanet etmedim. Devletin koyduğu kurallara da, dinin koyduğu kurallara da, toplumun koyduğu kurallara da hep saygılı oldum. Topluma ve insanlara hep saygılı oldum. Sicilim tertemiz, suç kaydım yok. Vicdanım da tertemiz. Ama acı çekiyorum. Böyle yapmakla hata mı ettim? Belki de başka türlü bir insan olmak için yeterince cesur değildim. Yani şimdi yaşıtlarımın, arkadaşlarımın üç beş tane evleri, dükkanları, arsaları, tarlaları varken benim başımı sokacak bir evim bile yok. Benim şu anda oturduğum dairenin sahibinin benim oturduğum apartmanda altı tane dairesi var mesela. Ayrıca apartmanın tam karşısında da bir müstakil evi. Buna rağmen kira zamlarında en yüksek, en fahiş zammı benim ev sahibim yapar. Şimdi bu içinde yaşadığımız dünya adil bir dünya öyle mi?
İnsanlık tarihi boyunca özel mülkiyet diye bir saçmalık uydurulmuş, zaman içinde her yeni gelen toplumda bu özel mülkiyet hakkını tanımış. Belki de tanımak insanların işine gelmiş. Şöyle ki biz insanlar da bu dünyanın bir parçasıyız. O yüzden bu dünyada var olan her şeyde yani her dünya nimetinde, her insanın hakkı var. Ama bu özel mülkiyet saçmalığıyla maalesef bu hak insanların elinden alınmış. Dünya nimetleri miras adı altında bazı insanlar arasında paylaşılmış. Üstelik insanların inandıkları dinler bile özel mülkiyet hakkını korumuş ve miras kurallarını belirlemiş. Saçma ama tüm bunlar olmuş ve olmakta. Yani bir insanın babası ya da dedesi mal edinmekte mahir ise insanın kendisinin çalışmasına gerek yok babasından kalan mallara, mülklere emeksiz ulaşmış. Böyle ilkel kurallar nasıl oluyor da hala geçerli olabiliyor aklım almıyor. Bu yüzden bir insanın onlarca evi olabiliyor ama başka bir insan ömrünü kiracılıkta geçirebiliyor. Ömrüm boyunca emek harcamaksızın hiçbir şeye ulaşamadım. Mal ve mülk sahipleri ise bana ve benim gibilere diyorlar ki; “Doğru olanlar sizlersiniz, doğruluktan vazgeçmeyiniz, bu dünyada yoksul yaşayıp yoksul ölseniz bile öbür dünyada kazananlar siz olacaksınız.” Kötü bir şaka ya da komik olmayan bir fıkraya benziyor her şey.
Ömrümce sevilmedim, istenmedim, terk edildim, ötelendim, ötekileştirildim. Önceliğim her zaman yaşamak, hayatta kalmaya çalışmak oldu. Depresif ruh halinden yakamı bir türlü kurtaramadım. Arada sırada yaşıtlarımla arkadaşlarımla sohbet ediyorum. Beni tam olarak tanımadıklarından, yaşadıklarımı bilmediklerinden beni yargılama gafletinde bulunuyorlar. Kendilerinin ikişer üçer daireleri varken benim ev sahibi olamama anlam veremiyorlar. Önceden buna pek takılmazdım. Ama şimdilerde canımı sıkıyor. Depresyonum ağırlaşıyor. Artık hayatta kendimi iyi hissettiğim günlerimin sayısı azaldı. Hayata dair umudum da azalıyor. Şimdiye kadar böyle gelmişse şimdiden sonra da böyle gider diye düşünmeden edemiyorum. Bazen keşke hiç var olmasaydım diyorum. Bazen de keşke daha adil bir dünyada var olsaydım diyorum. Babam ve annem keşke hiç üremek istemeselerdi. Daha sorumlu ve daha sevecen anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelebilseydim. Hala yaşamak istiyorum. Ama artık yaşamak daha çok acı veriyor. Karnımın ortasındaki kara delik genişliyor. Günün birinde eğer artık yaşamak istemezsem tek gitmeyeceğime de söz veriyorum. Canımı sıkan en az üç beş insanı da kendimle birlikte götürürüm ölüme. Aslında her intihar etmeye karar veren kişi böyle yapsa belki dünya daha yaşanılır bir yer olurdu. Temeli kötü atılmış bu dünyanın maalesef. İnsanlık yanlış temellerden yükselmiş. Ancak güçlü bir irade ve bilinçle sancılı da olsa her şey düzeltilebilir. Biraz zaman alır ama olabilir. Fakat ben iyi hissetmiyorum uzunca süredir.
5.0
100% (2)