0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
215
Okunma
NEBİYE HANIM 29.12.1999 SAAT 09:00
Günlerdir hava allak bullak… Ne açık olduğu belli ne kapalı… Ne yağdığı belli ne yağmadığı ,ne yağacağı belli ne yağmayacağı .Bulutlar katar katar yağız kısraklar gibi dağdan dağa koşuşturan bulutlar…Ne getirirler
,ne götürürler aceleleri ,telaşları neyse…ne kısır ne iğdiş ne yüklü oldukları belli bu bulutlar, bulutlar…
Ve bu gün rüzgârın önünde harman tozu gibi savrulmada bizim esmer bulutlar… Rüzgâr deli rüzgar… Tüm gücüyle üflüyor… Bulutları kara koyun, mor koyun, yünlerini halaç gibi atıyor, sade bulutlar mı? Yapraklar savruk, çöp bidonları etrafındaki kâğıtları poşetleri oradan oraya savurmuyor mu? Ya kadın eteklerini bir o yana, bir bu yana savurmuyor mu Arada bir yukarı savurup perişan etmiyor mu? İşte, işte bak! Hükümet konağına doğru gelen bir katar turna…
Kiminin etekleri paçalarına dolaşıyor ,paçalı tavuk adeta …Adım atamıyor…Kimilerinin geniş yaylı körüklü gibi...
Gözlerimiz oralarda kalıyor…kimilerinin dar ve kısa onlarda rüzgardan tekme yiyor gibi…Her neyse sabah sabah tasviri fazlaca uzattık baş ağrıttık hoş görüle sürçü lisan denile.
Nebiye hanım odama giriyor, ’günaydın… ’ diyor, gülen bir yüzle yaşlı ir gül ağacından açılan yaprakları kocaman kocaman yayılmış esmer bir gül gibi…
’Günaydın, günaydın…Sevgilim !’ Sevgilim dememe bayılıyor…Nasıl bayılır olmasın ki…Kocası ölmüş …Hem de 30 yaşlarındayken iki kız ,iki oğlan çocuğuyla kalakalmış. Kocası adliyede mübaşirmiş. Onun ölümü üzerine eşini adliyede işe almışlar sanırım ilkokul mezunu köy kökenli ev hanımı iken hem evinin anası, babası ,hem çalışanı olmuş…gurg anası gibi civcivlerini büyütmüş, hepsini evermiş, yer yurt sahibi etmiş…Hala da kanadı onların üstünde. Birisinin ne gibi derdi sorunu olursa anaya koşarlar. Bu da didinir, kanat çırpar…Paraysa para hastaneyse ,hastane…İş arama ise,iş arama …nisan ,düğün…Ne bileyim her şeyleri için anaç yüreğini ortaya kor…İşte öyle bir ana bu ,bizim Nebiye hanım
Bazen sorarım bağrımıza taş basarız…Akşam odumu , körüz , sağırız, yokuz dört duvarımız kapalı ,mekanımız yuvamızdır dünyamızdır…Toplaşır ,civcivlerimin başında, geçinip giderdik….Kocamı rüyamda hiç görmem ilk yıllar görürdüm. Sabahları korkar, huzursuz olurdum. Ölüyü rüyada görmek iyi sayılmazmış ne bileyim Öyle derler…Kimselere de diyemezdim…Sonra sonra yakamı bıraktı .içini çekerek ne bileyim…. Unutturdu .Hayat şartları yaşam gerçekleri dedi Tüm bunlar bir anda olan konuşmalar gözlemler, değildir .Bunlar yedi yıllık bilgi ve görgü birikimidir
.İlk geldiğinde onu iyi bir çiçek sever gördüm. Ben de çiçekleri severdim. Ama ektiğim, büyüttüğüm ,kendi sevgimin mahsulü ürünü ,yavrusu, bir çiçeğim olmamışı o günlere değin Nebiye hanım bana işte bunları aşıladı Ya da ben ondan bunları öğrendim, sevgimi yaşama geçirmeme vesile oldu Nebiye hanım Saksıları, alıyor, gübreler temin ediyor, çiçek fidanları topluyorum. Tüm bunları yaparken yine hep ondan yardım görmüşümdür Neyi ,nereden kimden alacağımızı, çiçekleri nasıl , ne zaman dikeceğimizi , budayacağımızı ,hatta nasıl sulayacağımızı hep ondan öğrendim diyebilirim. Giderek bu ben de öyle bir tutku haline geldi ki ben bir botanikçi ,odam, duruşma salonu koridor… .Adeta bir botanik park , bir çiçek serası olmuştur. Mübalağa etmiyorum tam 6-8 saksı çiçeğimin hep kendi yetiştirmem bunca çiçeğim hem de ayrı ayrı cinsten örneğin sadece sardunya dan beyaz ,kırmızı ,pembe olmak üzere üç çeşit sardunya ... Ben bunlardan her birinden bir iki kök alıp bir büyükçe saksı da dikmiştim Üç ayrı sardunya bir saksıda rengarenk …Biri solarken diğeri açılır…Görenler imrenirlerdi. Bana tanesinin ya da benden dal
,kök ,fidan isteyenler olurdu….. Onlarcasının dağıttığım oldu .Hele ilkbaharda saksıları ,toprakları yenilerken, fazla dal budak salıp taşanları budarken tüm adliye personeline (isteyenler en çok bayanlardı) dağıttığım olurdu…Bu zevkli uğraşım üç dört yıl sürdü….İşte tüm bu uğraşılarımızda Nebiye hanım çiçeklerin bakıcısı değil anasıdır
Odalar kaloriferli olduğundan haftada bir iki kez mutlaka sulanmaları gerekirdi. Unutuldu mu çiçekler hemen sararır solar, yaprakları hasta ,insan gibi olgun, sarkık ….buruş, buruş olur…. ,hemen Nebiye yi çağırır. Ben üvey anasın,
üvey ana unutmuşsun der tatlı bir edayla takınlardım.
O ise ses çıkarmadan elinde pet ile seyirdir, suya giderdi.. Çiçekleri tatlı bir haz duyduğunu ,bebeğini emziren anneler gibi mutlu olduğunun yüzünün hatlarından ayrık kalan dudaklarından ışıldayan gözlerinden anlardım…
Ben üveyi anneyi yineleyince bir gün alındığını anladım. Yüzü karardı. Sesi sitemli…
’Ay ne olur bana üvey anne deme… demiş yakarmıştı. Çiçeklerin annesi dediğimde sevinir mutlu olur, genç bir kız gibi bebesi kundakta bir anne gibi coşar, pervane kesilirdi. Üvey anne deyince kararır, solar, yorgun, yaşlı bir kadın, bir ihtiyar, bir kocakarı olurdu. kırgınlığını görünce de sevgilim derdim. Bu sevgilim kelimesine de sevinirdi. gizli hazlar duyduğuna emindim. Eşimle küsülü olduğum günler yakındığım olurdu. Böylece bu yönüyle de aramızda daha sıcak ,daha içli ,daha derin sevgi ve saygı ilişkileri kök salıyordu.
Örneğin sabahları; bu gün çok neşelisiniz… Dediği olur gözlerinin içi gülerek…
Ne demek istediğini anlarım.
İçim gıdıklanır, daha da neşeli olurum. Herkese günaydın, herkese gülücükler odama gelen arkadaşlara çay üstüne çaylar…
Ve bir gün sordum. Diyelim ki eve gittin, banyoyu nu yaptın, yatağına şöyle uzandın. Hayallere daldın. Ah! Şimdi rahmetli olsaydı… Dediğin oldu mu hiç… Olmaz olur mu? Dedi içini çekti. Ve başka bir gün aynı soruyu, Ah! Şimdi falan olsaydı dediğin oldu mu? Sustu. Kızardı
Haydi söyle çiçeklerin anası, bunu öyle içten, öyle tatlı söylemiştim ki, dayanması mümkün değildi. Kendimi bile içini gıdıklamıştım. Dayanamadı güldü. içi kaynıyordu, belliydi… Ama yine de yanıtlamadı. Yıllar böyle geçmiş, yedi yıl olmuştu… Yedi yıl… İnsan ömründe az bir zaman değil bu koca yedi yıl…
Daha nice dertleşmelerimiz, sevgi iltifat gösterilerimiz olmuştu…
Örneğin ’seni üzgün görmek beni üzüyor, çok üzülüyorum… başka gün somurtmak size yakışmıyor…
Sizin güler yüzünüze alıştık… vs.vs…
Dediği az mı oldu?
İşte tüm bunlardandır ki ’benim sevgilim olmuştu. Aşk değil ’Çiçeklerin Anası Sevgili’
Hem de beni başkalarından kıskanan koruyan bir sevgili karşılıklı duygulu saygılı anaç yürekli sevgili...
örneğin odama bir bayan iki üç kez gelecek olsa ,ondan pirelenir, bir şeyler bahane eder odaya girer çıkardı.
Bu gün yine öyle bir günü…odamın temizliğini bitirmiş oyalanıyordu. Konuşmak, sohbet etmk…
Belli ki dertleşmek istiyordu Ne yazık ki buna içini dökmeye dertleşmeye olanak ve fırsat olmadı.
Ve ben kabeme kapanırdım.
Yandım Allah yandım,
Sevginin gizli gücüne inandım.
Sonbahar da acılar gülü ilkbahar gülü sandım.
Güneşi içimde parlar gördüm. Rüzgâr savuruyor…
Bizi de savursa dağlara götürse şu bulutlar gibi…
Buzdan, kardan ev olur,
Rüzgârdan ev olmaz,
Kendine gel ey aklım…
29.12.1999
Saat:11.30