0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
215
Okunma
İnsanlar seçmek zorunda kaldığı hayat denen yolun kenarın da köşesinde oturup dinlensin, düşünsün, o taşın olduğu yere kadar attığı her adımı mahkeme etsin diye mihenk taşları muhakkak vardır. Kimi insan sevgisi ve sevgileri yüzünden kimi insan da nefretleri ve dünyalık hevaa, hevesleri, hırsları ile o yolda adım atar da o taşları görmez. Görse bile varlığını kabul etmez. Aslında kabul etmediği o taş değil, o taşın üstüne oturup muhtaç olduğu düşünceler, belki de hayallerdir.
İnsanları kendi sonuna, sonsuzluğa götüren yollar bazen toz pembe bazen de toz topraktır. Yollar toz pembe ya da toprak olsa da pembenin bütün tonlarını veya toprağın bütün hallerini düşünüp hayal etmediği her gün, sonsuzluğa değil sonuna yaklaşır insan farkına varmadan. Ta ki bir yudum çamurlu suya muhtaç olana kadar.
Kenarlarında çöpleri olmayan, yeşilin bütün tonları ile bezeli, masmavi renklerin ahenk kattığı yolda yürürken, toprak yolların kaderi olan çukurların içinde ki çamurlu suya muhtaç kalırsın bir gün. Çünkü neden sorusunu sormak ya da bu soruya muhatap olmak içindir bu muhteşem muhtaçlık.
Neden sorusunu sorup da neden sorusu ile muhatap olan ne insanlar gördüm kenarda köşe de değersiz gibi görünen hissedilen mihenk taşlara oturarak alemleri seyre dalan. Sevdiklerinin, sevdiceğinin istediği alemi alıp da getiren. Kendi alemlerini bir alem uğruna bir pula pazarlayan.
Her yolun ve yolcunun hükmedemediği kendi kaderi vardır. Ki yolcu yolların üzerinde ki mihenk taşlarının nerde ve nasıl olacağına asla hükmedemez. Simsiyah zemheri geceler de kaşıkçı elması gibi parlayan mihenk taşının bebeklerin gözyaşları ile dolmuş çukurların yanında olduğunu gördüm. Ah ile vaha kesilen topraklara atılan tohumun berrak hayatların doğum sancısını çekerken siyah mürekkepli bir kalem ile umutların üstünün çizildiğini gördüm ….
Görenler mi, bir incir ağacının dibin de tur dağına bakarak sinaa çöllerinde esen her yeli nefes gibi çekerler. Ve zeytinin varlığına şükrederler, bir insan misali.