Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Mehmet Nurettin
Mehmet Nurettin

AYI'NIN ÖLÜMÜ

Yorum

AYI'NIN ÖLÜMÜ

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

301

Okunma

AYI'NIN ÖLÜMÜ

AYI'NIN ÖLÜMÜ

Burası Kastamonu ilimizin Şenpazar ilçesi yaklaşık olarak bir yıldır burada görev yapıyorum. Küçük şirin bir ilçedir Şenpazar. Yemyeşil doğası, tertemiz havası, cömert ve güler yüzlü insanlarımızla bize gurbet değildir. Kışları da bir başka güzel olur. Lapa lapa yağan karla birlikte karşı tepeler, o güzelim meşe ağaçları çamlar bembeyaz bir örtüyle kaplanır. Bu vakitler hep çocukluğum gelir aklıma. Ben küçükken bizim ilçemize öyle kar yağardı ki bazen bir metreyi aşardı. Tek katlı müstakil evimizin bahçesinde kar belimizi geçerdi. Her şey doğaldı. Anacığım o mübarek Anadolu kadını sabahın erken saatlerinde kalkar, soğuktan moraran elleriyle sobamızı yakar, demlikte ısıttığı suyu evin dışındaki demir boruların üstüne dökerek donan suyumuzu açmaya çalışırdı. Sanki bir rüya gibiydi, hatıraları hafızamda silinmez izler bırakmıştı.
Şenpazar bu nedenle bana doğup büyüdüğüm yerleri hatırlatıyordu. Yağan karla birlikte bembeyaz bir örtüyle kaplanan tabiatın o doyumsuz renkleri elbette beraberinde zorlukları da getiriyordu. Zaman zaman dağlarda aç kalan hayvanlar ilçe merkezine kadar iniyordu. Özellikle geceleri binamızın önüne kadar gelen kurtlar ve tilkiler için bazen yiyecek bırakıyorduk. Bunlardan kahverengi tüylü ayak bilekleri beyaz bir tilki vardı. Gündüz olunca güvenlik kameralarından onu seyrediyorduk. Kevin Costner’in başrol oynadığı Kurtlarla dans filminden esinlenerek ben de bu tilkiye çift çorap adını vermiştim. Aslında çift çorapla dost olabilmek için çok uğraşıyor, gelmesi muhtemel yerlere yiyecek bırakıyorduk. Ancak hayvan o kadar ürkekti ki en küçük seste bile tabanları yağlayıp kaçıyordu güvenlik kameralarını inceleyip çift çorabı görürsek mutluluğumuz bir başka oluyordu.
Yine böyle soğuk ve karlı bir kış günü kalmakta olduğum öğretmenevinden Emniyet Amirliği binamıza geliyorum. Her pazartesi günleri olduğu gibi büyük yolcu otobüsü hemen yanımızdaki durakta İstanbul’a gidecek ilçe sakinlerini bekliyor. Binanın önünde kestane çuvalları, pekmez, peynir bidonları, meyve sebze çuvalları dolu. Oradakilere dostça bir selam verip hayırlı yolculuklar diledikten sonra Emniyet Amirliği binamıza giriyorum. Bu gün bizim emniyette normal günlerden farklı bir hareketlilik var bunu sezebiliyorum. Yanıma gelen arkadaşlar heyecanla Karaman mahallesinde boş bir çiftlik evinin çevresindeki tellere bir ayının takıldığını geceden beri muhtemelen orada olduğunu, ilçe halkından bir kalabalığın ayıyı görmek için mahalleye doğru gittiğini söylüyorlar. Hemen ekip otosuna atlayarak mahalleye doğru gidiyoruz. Sağlı sollu kar yığınları arasındaki toprak yoldan mahalleye giriyoruz. Çiftlik evi biraz daha yukarıda ancak kar yolu kapatmış daha fazla ilerlemek imkânsız araçtan aşağı inip kalan yolu yürüyerek çıkmak zorundayız. Çiftlik evinin dışındaki tel örgülerinin hemen aşağısında bulunan çukur bir alanda tellere takılmış ayıyı görüyoruz. Hayvan gerçekten acı içerisinde bağırıyor, çevreye toplanan meraklı kalabalığı biraz uzaklaştırmak için çabalıyoruz. Boz renkli devasa büyüklükteki ayı belinden kendisini sıkıştıran teli koparmak için çabalıyor ama nafile sanki tel, o çırpındıkça daha da çok sıkışıyor. Zavallı hayvanın telden kurtulmak için yaptığı canhıraş mücadele bana gittikçe daha da çok dokunuyor. Hemen yanımda duran mahalle muhtarına dönerek: Bana bir pense ya da keski bulun aşağı inip teli keseyim sonra hızla yukarı çıkarım hayvanda kaçıp gider diyorum. Muhtar ve onun yanındakiler bu teklifime hiç de sıcak bakmıyorlar. Komiserim kahraman mı olmak istiyorsunuz sizin gibi Cide ilçesinde de bir muhtar aynı şekilde tuzağa takılan bir ayıyı kurtarmak istedi. Hayvan bir pençe darbesiyle bacağını kopardı. Sen teli kesince daha bir adım atamadan yakalar seni sonra ne yapar bilemeyiz diyerek gülüyorlar. Muhtar ve çevresindekilerin bu cesaret kırıcı sözleri beni etkiliyor. Bu fikirden vaz geçiyorum. Bir ayının elinde ölmek istemiyorum. Peki, ne yapalım diyorum. Muhtar ve mahalle sakinleriyle kafa kafaya verip ayıyı kurtarabilmek için çeşitli fikirler ileri sürüyoruz. Bir mahalle sakini bir kepçe bulup getirmemizi kepçeyle hayvanı kapana alıp sonra teli kesip kepçeyi kaldırıp hayvanı göndermeyi deneyelim diyor. Ancak bu fikir işe yaramıyor çünkü kepçenin o çukura kadar inmesi imkânsız. Diğer birisi uzun halatlar atıp hayvanı bağlamayı sonrada takıldığı teli kesmeyi öneriyor. Ancak bu da akla uygun gelmiyor. Çünkü hayvan halatlarla tutulunca kendisine zarar verileceğini düşünerek daha çok çırpınabilir. Bu nedenle karnındaki tel onu daha da çok sıkıştırabilir. Yine en mantıklı çözümü mahalle muhtarı söylüyor. İl merkezinde bulunan Doğa ve milli parklar müdürlüğüne telefon açarak buradan bir veteriner isteyip uyuşturucu iğneyle hayvanı uyutup sonra vücudunu saran teli kesip hayvanı kurtarmayı öneriyor. Sanırım akla ve mantığa en uygun gelen çözüm yolu da bu. Ancak bulunduğumuz ilçe, il merkezine yaklaşık bir saat uzaklıkta üstelik ekibin hazırlanması çıkması yaklaşık olarak bir buçuk saati bulabilir. Ahh! Zaman! Zaman bu tarz olaylarda çok önemli hale gelebiliyor. Bir saatlik yol gözümüzde o kadar büyüyor ki adeta bir günlük yola dönüyor. Ancak yapacak başka bir şey olmadığını düşünüyoruz. Doğa ve milli parklar müdürlüğüne telefon açarak bir veteriner istiyoruz. Beklemeye başlıyoruz. Her geçen dakika bana bir yıl gibi geliyor. Beklerken kalabalığı uzaklaştırıyoruz. Acı içinde bağıran hayvanın insanları gördükçe daha fazla korkmasını istemiyoruz. Yaklaşık bir buçuk saat sonra veteriner ve ekibi olay yerine geliyor. Çabucak bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. Vakit kaybetmemek için veteriner hazırladığı uyuşturucu iğneyi hayvana yaklaşarak atıyor. Tabancayı hayvanın yüzüne doğrultunca sanki ne olacağını anlar gibi, canının yanacağını düşünür gibi daha çok çırpınıyor. Aradan uzun süre geçmesine rağmen hayvan bir türlü uyumuyor. Acı içinde bağırıyor. Geçen her dakikanın zavallı hayvan için daha da kritik bir vaziyet aldığını hissedebiliyoruz. Veteriner bir doz iğnenin hafif geldiğini düşünüyor. İkinci uyuşturucu iğneyi atmaya karar veriyor. Bu kritik bir karar çünkü hayvanın önemli bir sağlık sorunu varsa bir an önce müdahale etmek gerekiyor. Atılan bir doz iğneyle uyumadığı gibi, bu onu daha da öfkeli hale getiriyor. Tellerden kurtulabilmek için daha da büyük bir çaba sarf ediyor. Ancak bu çaba onun daha fazla yaralanmasından başka hiçbir işe yaramıyor. Muhtemel geceden beri burada olduğu için karnından sıkıştıran tellerin bıçak gibi kesip hayvanda iç kanamaya da neden olmuş olabileceğini düşünüyoruz. Veterinerde bunun kuvvetli bir ihtimal olduğunu söylüyor. Bu nedenle ikinci iğnenin atılmasına karar veriyoruz. Aksi takdirde durum daha da vahim bir hal alacak. Veteriner tekrar yaklaşarak ucunda uyuşturucu iğne olan tabancayı ayıya doğrultup atıyor. Bir kaç dakika sonra dev cüsseli hayvan uykuya dalıyor. Yine de yavaş adımlarla temkinli bir şekilde yanına gidiyoruz. Elimizdeki penselerle telleri kesip tekrar uzaklaşıyoruz. Yaklaşık yarım saat hayvanın uyanıp kalkıp yeniden ait olduğu ormana dönmesini dört gözle bekliyoruz ancak nafile zavallı hayvan uyanmıyor. Veterinerle beraber yeniden yanına gidiyoruz. Veteriner nefes almadığını söylüyor. Bir takım aletlerle uzun bir süre çaba sarf ediyor. Orman görevlileri, polisler, muhtar, vatandaşlar, herkeste bir sessizlik derin bir üzüntü. Veteriner hayvanı uyandırmak için çabalıyor ancak nafile. Zavallı ayı ölüyor. Karnında derin bir kanama ve tellerden kaynaklı kesi yaraları var. Hepimizde bir moral bozukluğu. İçimizde derin bir acı. Kimisi belki de yavruları vardır diyor. Kimimiz belki de çok açtı zavallı hayvan diyor. Orman görevlileri tarafından alınan hayvan bir kamyonete yüklenerek gömülmek üzere Kastamonu Doğa ve milli parkları koruma müdürlüğüne gönderiliyor. Bizde boş olan arazide telleri çekeni bulabilmek için aylarca sürecek bir çalışmaya başlıyoruz. Ancak ne zavallı ayıyı ne de acı içindeki bağırışlarını unutamıyoruz.

Mehmet Nurettin Üstün
(Polis Hikâyeleri kitabından)




Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ayı'nın ölümü Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ayı'nın ölümü yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AYI'NIN ÖLÜMÜ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
23.2.2025 20:19:51
Beğeni:
0
Okunma:
301
Yorum:
0
BEĞENENLER
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL