1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
201
Okunma

I. "Haritasız Şehir ve İsimsiz Adam"
Şehrin hiçbir haritada yeri yoktu.
Ama herkes orada doğduğunu iddia ediyordu.
Sokakları düzdü ama yürüyen herkes
Bir dağın zirvesine tırmandığını sanıyordu.
Ve o,
İsimsiz adam,
Bu şehirde bir kapının önünde durdu.
Ama içeri girmedi.
Çünkü kapılar, açılınca kayboluyordu burada.
Bir duvar vardı,
Ama duvarın ardında sadece bir başka duvar vardı.
Ve duvarın üstünde,
Bütün dillerde yazılmış bir kelime:
Hiç.
İsimsiz adam,
Cebindeki eski bir madeni parayı çıkardı,
Ama paranın iki yüzü de aynıydı.
Bir tarafında gece,
Diğer tarafında da gece.
Sonra biri ona sordu:
"Burada mısın?"
Ve o,
Cevap vermedi.
Çünkü bu şehirde,
Varlık ve yokluk,
Aynı harften yazılmıştı.
II. "İsmin Arkasındaki Boşluk"
Adını sordular ona.
Ama ismi hiç söylenmedi.
Çünkü isim, burada bir yankıdan ibaretti.
Ve her yankı,
Başka bir yankıyı doğuruyordu.
Mesela biri ona "sen kimsin?" diye sorduğunda,
Cevap, duvarlarda bir çatlaktan süzülen gölge gibi dağılıyordu:
Sen, sen, sen…
Ama en sonunda hep hiç oluyordu.
Şehrin meydanında eski bir saat vardı,
Ama akrebi hep geri gidiyor,
Yelkovanı da hiç kıpırdamıyordu.
Çünkü burada zaman,
Kendi kendini unutmuş bir anıydı.
Bir çocuk vardı mesela,
Ama doğmamıştı henüz.
Ve bir yaşlı adam,
Ama ölmeyi unutmuştu.
O yüzden, bu şehirde bir yere gitmek isteyenler,
Asla varamıyordu.
Çünkü yol, yol olmaktan çıkmıştı.
Hedef, harflerini düşürmüştü.
Ve harfler,
Birbirine karışarak tek bir kelimeye dönüşmüştü:
Hiç.
III. "Zamanın Aynadaki Yanılsaması"
Zaman burada bir su damlası gibiydi.
Düştüğü an kayboluyordu.
Saatler vardı ama sadece geri sayıyordu.
Dakikalar bir önceki dakikanın izini sürüyordu,
Ve geçmiş, geleceğin gölgesinde titriyordu.
İsimsiz adam,
Bir aynanın karşısına geçti.
Ama aynada sadece bir siluet vardı.
Ne yüzü vardı ne de gölgesi.
Çünkü bu şehirde,
İnsanlar aynalara bakınca kendilerini değil,
Geç kalmış bir hatırayı görüyordu.
Ayna bir soru sordu:
"Burada mısın?"
Ve o cevap verdi:
"Eğer ben buradaysam, burada olmayan kim?"
Sonra bir kapı açıldı.
Ama kapının ardında bir başka kapı vardı.
Ve bir başka.
Ve bir başka.
Bütün kapılar aynı yere açılıyordu:
Hiç.
Biri ona yaklaşarak fısıldadı:
"Sana bir isim verelim."
Ama o sustu.
Çünkü burada isimler,
Verilmek için değil,
Unutulmak içindi.
IV. "İsmin Düşüşü ve Yolun Sonu"
Şehir, bir kelimenin unutulmuş gölgesiydi.
Ve o kelime,
Bir zamanlar birinin ismi olabilirdi.
Ama burada harfler bile düşerdi.
Ve düşen harfler, bir daha yerçekimine kavuşmazdı.
İsimsiz adam,
Zamanın aynasını kırmak istedi.
Ama cam kırılmadı.
Çünkü bu aynalar,
Sadece kendilerini yansıtan yansımalardı.
Sonra bir çocuk yaklaştı ona,
Ama konuşmadı.
Çünkü burada kelimeler de unutulurdu.
Ve unutulmuş kelimeler,
Bir daha kimsenin diline konmazdı.
Kapılar kapanmadı,
Ama açılmadı da.
Çünkü burada yollar vardı ama yön yoktu.
Burası bir haritanın kenar çizgisiydi.
Burada var olan tek şey,
Hiçliğin kendisiydi.
Bir ses duyuldu:
"Adını hatırlıyor musun?"
Ama adam sessiz kaldı.
Çünkü burada hatırlamak bile yasaktı.
Ve en sonunda,
Şehrin tüm sokakları,
Tüm aynalar,
Tüm kapılar,
Tüm yankılar,
Tek bir noktada toplandı.
Ve o noktanın adı,
Yokluktu.
V. "Hiçliğin İçinden Geçen Adam"
İsimsiz adam bir adım daha attı,
Ama toprağa değil,
Bir başka boşluğa.
Her adım, başka bir adımın kaybolduğu yeri işaret ediyordu.
Ve kaybolan her şey,
Bir zamanlar var olmuş her şeyin yankısıydı.
"Neden buradasın?" diye sordu bir ses.
Ama o,
Sesin sahibini hiç görmedi.
Sadece yankıyı duydu.
Yankı, her seferinde biraz daha kayboluyordu,
Ve bir yokuş daha çıkmaya başlıyordu.
Duvarda bir yazı vardı,
"Her şey kaybolur, seni de."
Ama o yazıyı kimse okumamıştı.
Çünkü okunan yazılar burada var olmazdı.
Bir harf, bir kelime,
Kaybolan her şeyin yerini alıyordu.
Ve o, bir yolculuk yapıyordu ama yol nereye gidiyordu?
Gerçek, kendisini terk etmişti.
Ve gerçek kaybolmuştu,
Ve kaybolan her şeyin yalnızca boşlukları vardı.
Bir çocuk, gözlerini büyüterek ona baktı,
Ama adam onun gözlerinde,
Bir başka hiçlik gördü.
Çocuk "Beni mi arıyorsun?" diye sordu.
Adam cevap vermedi.
Çünkü burada soru ve cevap yoktu,
Sadece kaybolmuş bir ses vardı.
Şehir, bir kelimenin sonsuz yansımasıydı.
Ama kelimenin kendisi,
Zamanın çöküşüyle kayboluyordu.
Bir an vardı,
Ama o anın içi boştu,
Ve boşluk, bir başka boşluk yaratıyordu.
VI. "Bir Boşluğun Peşinde"
Bir başka boşluk, bir başka arayış.
İsimsiz adam yürüdü, ama
Her adım, bir başka boşluğa sürüklüyordu onu.
Yol kaybolmuştu, çünkü
Yolun kendisi, zaten boşluktu.
Gözleri, her yeri taradı,
Ama gözler de yorgundu.
Ve bir bakış,
Zamanın sonlanmış bir gölgesi gibiydi.
Bir düş, bir hatıra,
Ve hiç var olmayan bir gerçek.
Sonsuz bir labirentte kayboluyordu.
Ama burada kaybolmak,
Bir şeyi bulmak gibiydi.
Her dönemeç,
Kendisini yeniden yaratıyordu.
Ve kaybolan her şey,
Bir başka kaybolmuş şeyin yeniden şekillendiği yerdi.
"Beni mi bulmak istiyorsun?" diye bir ses,
Ama sesi kimse duymuyordu.
Çünkü burada sesler,
Yalnızca yansıma gibiydi.
Bir yankıydı, bir boşluktu.
Bir sorunun ardında kaybolmuştu.
Ve o, yolunu kaybetmiş bir adamdı,
Ama kaybolmak da ona bir çeşit varlık gibi geliyordu.
Yol, sadece varlık ve yokluk arasında bir sınırdı.
Ve o sınır,
Bir gölge gibi geçip gidiyordu.
Bir kez daha arkasına baktı,
Ama geriye bakmak,
Bir zamanın sona erdiği yeri görmek gibiydi.
Gerçeklik, yer değiştirmişti.
Zaman, geçmişi de silmişti.
Ve son bir kez,
Hiçlik, tüm geçmişin kendisi oluyordu.
VII. "Yokluğun Ardında"
Bütün yollar kayboldu,
Ama bir yer vardı.
Bir yer, her şeyin yok olduğu,
Ve her şeyin var olmaktan önce vardı.
Orası, sadece bir hiçlik değildi,
Bir dönüşüm yeriydi.
İsimsiz adam,
Boşlukların içinden bir adım daha attı.
Ama bu kez,
Adımın kendisini unuttu.
Ve kaybolmuş her şey,
Bir başka kaybolmuş şeyin hatırasıydı.
Bir zaman vardı,
Ama zaman da kaybolmuştu.
Gerçek, bir gölgeye dönüşmüştü.
Ve her şeyin bir sonu vardı,
Ama o son, bir başlangıca çıkıyordu.
Ve işte burada,
Bir ses vardı, ama ne o, ne de herhangi biri
Duymadı.
Çünkü ses, bir yankıydı,
Ve yankılar kendisini tekrar ediyordu.
İsimsiz adam, son bir kez döndü.
Ve ardında kalan her şey,
Bir zamanın hiçlik ile kaybolmuş harfleri gibiydi.
Ama bu kez,
Ne zaman vardı, ne de kaybolan bir şey.
Çünkü burada, zaman da kendini terk etmişti.
Bütün boşluklar,
Birbiriyle birleşti,
Ve kaybolan her şey,
Kendisini buldu.
Ama bulmak,
Bir şeyi yitirmekti.
Ve kaybolmak,
Bir kez daha var olmak demekti.
Ve sonunda,
İsimsiz adam bir adım daha attı.
Ama bu adım,
Bir başka adımın yeniden kaybolduğu yerdi.
Ve kaybolan her şey,
Bir başka kaybolmuş yokluktu.
Sonra bir şey oldu:
Her şey bir araya geldi.
Bir bütün, ama bir şey eksikti.
Ve o eksiklik,
Zamanla kaybolan bir şeyin kendisi oldu.
Son bir adım attı,
Ve hiçlik,
Kendisini tam anlamıyla yuttu.
Bitti, ama başladığı yer hep aynıydı.
Burası, bir zamanlar gerçekti…
Ve şimdi, yokluğun en derin hali…
5.0
100% (3)