0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
685
Okunma

Yüce İslam dinimiz ilme, okumaya ve öğrenmeye büyük değer vermiş; ilim tahsilini her Müslümana farz kılmıştır.
O kadar ki, insanlığa doğru yolu ve gerçek saadeti göstermek üzere indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm’in ilk emri "İkra’!" (Oku!) olmuştur.
Bütün insanları bir tarağın dişleri gibi eşit sayan İslâmiyet,"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"
"Allah içinizden îman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir."
"Kulları içinde Allah’tan gerektiği şekilde ilim sahipleri korkar!"gibi âyet-i celîlelerle ilim sahiplerini diğer insanlardan ayırıp yükseltmiştir.
"Velâ tekün minelcâhilîn!" (Sakın câhillerden olma!), "Ve a’rid anilcâhilîn!" (Câhillerden yüz çevir!) mânâsındaki pekçok âyet-i celîleyle de cehaleti ve bilgisizliği kötülemiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre her türlü kötülüğün, bâtıl inanç ve sapık düşüncelerin, hatta şirkin ve küfrün gerçek sebebi cehalettir.
En büyük düşmanımız cehalettir. İlim küfrü ortadan kaldıran, sapıklığı yok eden ve karanlığı yırtan, hakikat yolunu aydınlatan bir ışıktır, bir nurdur.
Hak bâtıldan, hayır şerden, iyi kötüden, doğru eğriden, güzel çirkinden ancak ilimle seçilir.
İlim serveti mal servetinden üstündür. Mal sarfetmekle azalır, ilimse sarfettikçe çoğalır.
Yemek ve içmekten kesilen hasta gibi, ilim ve hikmetten mahrum olan ruh da manen ölüme mahkûmdur. Vücudun gıdası yemek içmek, ruhun gıdası ilim ve hikmettir.
Âlimler diriye, cahiller ölüye benzerler. Gerekli ilmi öğrenmek farz, öğretmekse en büyük sadakadır. Bu sebepledir ki, dinimiz ilimle uğraşmayı nafile ibadetten üstün saymış ve ilim rütbesini rütbelerin en yükseği kabul etmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (asm)’in yüzlerce hadîs-i şerifi arasında şunlar ne kadar dikkat çekicidir:
"Çin’de bile olsa ilmi alınız, çünkü ilim kadın ve erkek her Müslümana farzdır."
"İlim ve hikmet mü’minin kaybolmuş malıdır, onu nerede bulursa alır."
"İlim öğrenmek için bir saat çalışmak, bana gece sabaha kadar ibadet etmekten daha hoştur."
"İlmin fazileti, ibadetin faziletinden üstündür."
"Az ilim, ilimsiz çok ibadetten hayırlıdır."
"Kişinin ilimden bir mesele öğrenmesi, bence bin rekât nafile namaz kılmasından daha güzeldir."
"İlim tahsili sırasında ölen kişi şehittir."
"Dünyayı isteyen ilme sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın; hem dünyayı, hem âhireti isteyen ilme sarılsın."
Bu hadîs-i şerifler açıkça gösteriyor ki, Müslümanlıkla bilgisizlik birbirine tamamen zıttır. Cehalet ve tembelliğin dinimizde asla yeri yoktur.
Her Müslümanın evinde bir kitaplığı bulunmalıdır. Bu kitaplık, dinimizi ve dünyamızı anlatan faydalı kitaplarla dolmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in yanında onu açıklayan hâlis ve nurlu tefsirler, Allah Resulü’nün hayatımıza hayat katan hadîs-i şerif kitapları, fıkıh, ilmihal ve ahlâk kitapları mutlaka her evde bulunmalı, okunmalıdır.
Evlerimiz bir medrese, bir mektep, bir ibadethane halini almalıdır. O zaman evlatlarımız âlim, âbid, ahlâklı yetişecek; siz de hayırlı evlatlara sahip olacaksınız!
Rabbimizin bir ismi de Âlim’dir, yâni her şeyi her yönüyle bilendir. Kullarının âlim olmasını ister. Okuyup öğrenmelerini emreder. Câhilleri sevmez!
Hiçbir din Müslümanlık kadar insanlığı ilme ve öğrenmeye teşvik etmemiştir. İlme en yüksek değeri veren İslâmiyet’tir. Alime, hocaya ve muallime de büyük mertebe vermiş ve hürmet göstermiştir.
Resûl-i ekrem (asm) Efendimiz bunu ne güzel ifade eder:"Allah kime hayır dilerse onu din ilminde derinleştirir."
"İki kişiye haset derecesinde gıpta edilir: Biri Allah’ın verdiği malı Hak yolunda sarfeden zengin, diğeri de Allah’ın verdiği ilmi insanlara öğreten ve aralarında ilmî hüküm veren âlim."
"Âlimler peygamberlerin varisleridirler.""Âlimler halk arasında Allah’ın güvenilir kullarıdırlar."
Bu hadîs-i şeriflerden anlaşılıyor ki, ilmiyle amel eden, İslâm dinine, îman hakikatlarına hizmet eden ihlâslı âlimler Allah’ın sevgili kullarıdırlar. Ümmet-i Muhammed (asm)’in rehberidirler. Doğru yolda oldukları için insanlığa doğru yolu gösterirler.
Herkesin derecesi ilmiyle ölçülür. İnsan bilmediği şeye düşmandır, konuşmak, bilenlerin hakkıdır.
İmam-ı Azam ra.in ders okuttuğu Medresede Ebu Yusuf isminde bir çocukda ilim tahsil etmek için annesi tarafından Hocasına teslim edilmiştir.Binbir güçlük içinde tahsiline devam ediyor ve tek teselliyi, hocası İmam-ı A’zam’ın
İlim azizdir, sahibini de aziz eder, sözünde buluyordu.
Talebelerinden İmamı Ebu Yusuf Hz.leri önceleri fakir ve bir rivayete göre de yetim biriydi.Annesi kendisini,bir kassarın(çamaşır temizleyici) yanına vermişti.Bu esnada İmamı Ebu Yusuf Hz.leri bir kaç defa İmamı Azam Hz.lerinin ders verdikleri meclise uğramış,ilme karşı duyduğu büyük iştiyakla kassardan ayrılıp İmamı Azam Hz.lerinin dersine devam etmeye başlamıştı.
Bunu haber alan annesi derhal meclise gelerek:Oğlumun günlük yevmiyesini tedarike mani oluyorsunuz.Kassarın dükkanını terk edip sizin yanınızda durmaktan eline ne geçer?Bir sanat bulamazsa ilerde ne yapar bu çocuk?diye cahilce sözler söylemeye başlamıştı.
İmamı Azam Hz.leri kadına:Oğlunu çamaşırcı yapmakla yüzünü mü ağartacaksın?Oğlunun saadet ve selametini istersen tahsiline mani olma.Bizim meclisimizde tahsil edeceği ilim,ona fıstık yağıyla pişmiş paluze yedirir buyurmuştur.Bu hadiseden sonra İmamı Azam Hz.leri ona harçlıkta vermek suretiyle sıkıntısız okumasına yardımcı olmuşlardır.
İmamı Ebu Yusuf Hz.leri Halife Harun Reşid zamanında Kadıil Kuzat makamına tayin edilerek Halifenin büyük ikramlarına nail olmuşlardı.Ekseriya Halifeyle beraber yemek yerlerdi.
Önlerine ne zaman fıstık yağından pişirilmiş paluze yemeği konulsa İmamı Azam Hz.lerinin ferasetinden bahsederler ve onu rahmetle yadederlerdi.İmamı Ebu Yusuf Hz.lerinin anneleride o günlere yetişmekle maddi ve manevi nimetlerden istifade etmişlerdir.
İmam-ı Ebu Yusuf ra.talebeliği zamanında bir gün hamama gitmişti. Hamamdan çıkarken üzerinde hamamcıya verecek para çıkmadı. Hamamcı bütün ısrarlarına rağmen parasız göndermiyordu. Her ne kadar:
Şimdi yanımda yok, bana müsaade et sonra getiririm. Ben talebeyim, istersen sana bir ilmi mesele, öğreteyim dediyse de hamamcıya tesir etmedi.
Hamamcı en sonunda ayakkabısını rehin alıp İmam-ı Ebû Yusuf’u yalın ayak gönderdi. Ancak para bulup getirdiği takdirde ayakkabısını alabilecekti.
Bu hâl İmam’ın çok ağrına gitmişti: Bir hamamcıya bile sözümüz geçmiyor, paran olmazsa rezil olursun, diyerek ilim tahsilinden vazgeçti ve para kazanmanın yollarını aramaya başladı.
İmam-ı Yusuf’un bu kararı hocasını çok üzmüştü. Ebû Yusuf’u aradı, buldu ve hamamcının parasını vererek ayakkabıyı da aldırdı.
Aradan zaman geçmiş, Ebû Yusuf, hakikaten İmam-ı Ebü Yusuf olmuştu. Medreselerde talebe okutmakta ve insanlığın bir çok müşkülünü çözmekte idi.
Bu arada hamamcının başı derde girmişti. Çünkü o: Bir kızım olur, onu da evlendirirsem paha biçilmeyen bir cehiz hazırlarım, diye va’detmişti.
Allah ona bir kız evlât verdi ve düğün zamanı da gelip çattı. Fakat bir türlü va’dini yerine getiremiyor, dünyada paha biçilmeyen bir şey bulamıyordu. Kime derdini açtı, hangi ilim adamına danıştı ise derdine kimse çare bulamamıştı. Bir gün bir ahbabı:
Sen git, falan yerde bir alim var, derdini ona anlat. Bu işe bir çare bulursa o bulur, dedi. Hamamcı tarif edilen yere gitti, sordu - soruşturdu, o zatın medresede talebe okuttuğunu öğrenip doğru medreseye gitti.
Medreseye varıp kapıyı çalıp içeri girince Ebû Yusuf hamamcıyı tanıdı ama, hamamcı onu tanımamıştı. Derdini anlatıp kendisini kurtaracak fetvayı vermesini istedi.
Ebû Yusuf, hamamcıyı dinledikten sonra:Sizin sorunuz çok kolay, yalnız bu talebelere şu kadar yardımda bulunacaksınız, deyince hamamcı derdine çare bulunduğu için sevinçten uçuyordu sanki.
Hamamcı bütün şartları kabul ettikten sonra Ebû Yusuf rahimehullah: Kızının çehizine bir Kur’an-ı Kerîm al koy. İşte kıymetine paha biçilmeyen tek şey budur, diye fetvayı verdi.
Daha sonra iş kendisini tanıtmaya gelmişti:Sen bir zaman hamamına giren bir talebeden, parasının yerine ayakkabısını almıştın. Fakat şimdi hamam parasının bin mislini vermeye razı oldun.
Ondan dolayı ben senden talebelere yardım istedim, deyince hamamcı da karşısındakinin kim olduğunu tanımıştı.
Bu mesele îmam-ı A’zam Hazretlerinin kulağına gitti. Hazreti îmam, talebesinin bu buluşunu çok beğenmişti. «İlim azizdir, sahibini de aziz kılar» sözü ise bir keramet olarak zuhur etmişti.
Büyük âlim ve evliyadan İmâm Gazâlî (rah.) Hazretleri, Horasan’ın Tûs şehrinde (bugünkü Meşhed) dünyaya gelmiştir (M. 1058). İmâm Gazâlî Hazretlerinin babası, vefatı yaklaştığını anladığı zaman, oğlu Gazâlî ve kardeşi Ahmed’i, tasavvuf ehli ve hayır sahibi bir dostuna emanet etmiş ve bir miktar da mal bırakmıştı.
İmâm Gazâlî (rah.) Hazretleri, ilk tahsilini Tûs’ta yaptıktan sonra ilim tahsil etmek için birçok beldelere seyahatlerde bulunmuştu. Yine bu maksatla gittiği Cürcan’dan dönerken başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatıyor:
“Memleketime dönerken harâmîler yolumuzu kestiler ve yanımda ne varsa hepsini alıp gittiler. Ben de peşlerinden gidip onları takip ettim. Reisleri dönüp bana ‘Hadi, geri dön. Yoksa seni öldürürüz.’ dedi.
‘Sizden sadece, ders notlarımı geri vermenizi istiyorum. Zaten size faydası olacak bir şey de değil.’ dedim.
‘Neymiş o notların?’ diye sordu.
‘Şu torbanın içindeki kitaplar, ben onları dinlemek ve yazmak için yerimi yurdumu terk ettim.’ deyince harâmî güldü ve ‘Sen, ilim öğrendiğini nasıl söyleyebilirsin? Biz, onları senin elinden aldık, sen de o ilimlerden mahrum kalmış oldun ve ilimsiz kaldın.’ dedi. Sonra da arkadaşlarından birine emretti, kitaplarımın olduğu torbayı bana geri verdiler.”
İmâm Gazâlî Hazretleri şöyle devam etti: Allâhü Teâlâ, beni irşad için bu harâmîleri karşıma çıkarıp konuşturdu. Memleketim Tûs şehrine gelince, yazmış olduğum notlarımı ezberlemek için tam üç sene uğraştım ve tamamını ezberledim.
Artık harâmîler yolumu kesip kitaplarımı alacak olsalar bile ilmimi alamayacaklar, ilimsiz kalmayacaktım.
İmâm Gazâlî Hazretleri, İslâm âleminin yetiştirdiği ve daha hayatta iken eserleri her tarafa yayılmış müstesna bir zâttır. Sırf zâhirî faziletlere kanaat etmemiş, maneviyat yolunda da feyiz tahsiline çalışmıştır.
Nitekim, İslâm tarihi boyunca birçok büyük âlim, zâhirî ilimleri tahsîlden sonra bâtınî ilimleri tahsîl için bir tarîkata, vâris-i hakîkîye, zamanının mürşidine intisâb etmişlerdir. İmâm Gazâlî Hazretleri de Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye’nin 7. halkası olan Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretlerine intisâb etmiştir. Rahmetüllâhi aleyhim ecmaîn.
,Hicrî 2. asrın Arap dili ve lügat âlimlerinden Şâir Asmaî, ilim öğrenmekteki gayretini ve neticesinde elde ettiği nimetleri şöyle anlatmıştır:
Ben, Basra’da ilim tahsiline başladığım sırada pek fakirdim. Sokağımızın girişinde bir manav vardı. Derse gitmek için sabah erken vakitte evden çıktığımda bu manav beni görüp nereye gittiğimi sorardı. Ben de “Falan muhaddisin dersine” derdim. Akşam eve dönerken de nereden geldiğimi sorar, ben de “Falan âlimin dersinden.” derdim.
Bir gün bana, “Ey kardeşim, benim sözümü dinle; sen gençsin, kendini harap etme. Sana fayda verecek bir iş bul. Vallâhi elindeki bütün kitapları bana versen, karşılık olarak da benden bir demet sebze istesen vermem.” dedi.
Onun bu sözlerinden çok sıkıldım. Artık ders için evimden geceleri çıkıyor, geceleri giriyordum.
Bu sırada maddî olarak iyice daraldım. Öyle ki evimin ihtiyacı olan şeyleri alamaz, günlük nafakamı bulamaz oldum. Saçlarım uzadı, elbiselerim eskidi, hâlim perişan oldu. Buna rağmen ilim tahsîline devam ettim.
Ben, böyle ne yapacağımı bilemez bir hâlde iken bir gün Basra emîrinin adamı geldi ve emîrin beni çağırdığını söyledi. Ben de “Şu gördüğün hâldeki fakiri, emîr ne yapacak?” dedim.
Bunun üzerine beni tıraş ettirip hamama götürdü, bana temiz elbiseler giydirdi, güzel yiyeceklerden yedirdi, üzerime güzel kokular sürdü. Bin dinar da para verdi. Çok sevindim ve ona dua ettim.
Sonra beraberce emîrin huzuruna gittik. Emîr, beni yanına oturttu ve “Ey Asmaî! Halife Harun Reşid Hazretleri, oğlunu yetiştirmen için seni seçti. Halife’nin sarayına gitmek için hazırlan, ne yapman gerektiğine bak.” dedi.
Ben de ertesi gün, kitaplarımdan lâzım olan bir kısmını yanıma alıp Emîr’in bir adamıyla yola çıktım. Yolda bana çok ikramda bulundu.
Bağdat’a, Halife Hazretlerinin huzuruna vardım. Kendimi tanıttıktan sonra Halife, bana:
“Muhakkak kişinin evladı, kalbinin özü, gönlünün meyvesidir. İşte şu oğlum Emîn’i, Allâhü Teâlâ’nın bir emaneti olarak sana teslim ediyorum. Ona, sakın dinine zarar verecek şeyleri öğretme! Zira inşâallâh o, ileride Müslümanların halifesi olacaktır.” dedi.
Ben de başım gözüm üzere deyip kabul ettim. Sonra onu yetiştirmem için hazırlanmış husûsî bir eve geçtik. Birçok hizmetçi bize hizmet ediyor, en lezzetli yiyecekleri yiyordum. Birçok hediye geliyordu.
Ayrıca bana, aylık on bin dirhem tahsis edilmişti. Artık insanların ihtiyaçlarını karşılamaya, kendim için Basra’da lâzım olan şeyleri tedarik etmeye başladım. Oradaki evimi inşa ettirdim, arsalar satın aldım.
Bir müddet Şehzade’nin yanında kalıp derslerini ikmâl ettim. Kur’ân-ı Kerîm’i güzelce okumaya başladı, dînî ilimleri, edebiyat, lügat ve tarih ilimlerini güzelce öğrendi. Şehzade’nin hâli artık Halife’nin çok hoşuna gidiyordu.
Hattâ bir gün Halife, “Ey Asmaî, şehzâdemin insanlara cuma namazı kıldırmasını istiyorum. Ona bir hutbe öğret.” dedi. Ben de öğrettim. Cuma günü namazı kıldırıp hutbeyi okudu. Halife çok memnun oldu.
Bir gün Halife, beni huzuruna çağırdı ve “Ey Asmaî, hizmetini pek güzel şekilde yerine getirdin, benden ne dilersin!” dedi. Ben de “Bir isteğim yok, istediğim her şeye sahibim.” dedim. Yine de bana birçok ihsanda bulundu.
Bir gün Halife’den üç günlüğüne Basra’ya gidip akrabalarımı, dostlarımı ziyaret etmek, onlara ikramlarda bulunmak için müsaade istedim. Müsaade buyurdu. Basra’ya vardım. Buradaki evim, en güzel şekilde yapılmış, mallarım çoğalmıştı. Bütün yakınlarımla hasret giderdim.
Üçüncü gün manavı gördüm. Başında eski bir sarık, sırtında eski bir elbise vardı. Bana, “Ey Asmaî, nasılsın?” diye sordu. Ben de: “Elhamdülillah iyiyim; sözlerini dinledim(!) ilim tahsîlinde gösterdiğim sabır ve sebât sayesinde işte gördüğün şu nimetlere nâil oldum” dedim. Sonra ona da ihsanlarda bulundum.
İmâm-ı Âzam rahmetullâhi aleyh Hazretleri, el-Âlim ve’l-Müteallim kitabında şöyle buyurmuştur:İyi bil ki sahîh amelin meydana gelmesi, ancak sahîh ilme bağlıdır. Nitekim bir iş yapacağında önce onu gözünle görür, sonra âzâlarınla yaparsın. İlimle yapılan az amel, cehâletle işlenen pek çok amelden daha hayırlı ve faydalıdır.
Bu, korkulu bir yerden geçen kimsenin yanında azığı az olsa da yolu bilmesine benzer. Bu kimse kurtuluşa erer. Ancak yanında çok azık olup da yolu bilmeyenin hâli meçhuldür, kendisi tehlikelere maruz kalır.
Doğru yolda olanla hata edeni ancak ilimle ayırabilirsin. Zira kişi, insanların ihtilaf ettikleri bir şey işittiğinde, dilini tutup hiçbir şeye karışmasa, kendisi bir tarafı tercih etmese de kalbinin bir tarafa meyletmesine mâni olamaz.
İnsanın amelleri ve sözleri, kalbindekine göredir. Eğer bir kalp, zulme meylederse, zulüm ehli kimseleri sever, dolayısıyla o sevdiği topluluktan olmuş sayılır. Eğer kalp, hakka meyledip hak yoldakileri severse, onların dostu olur.
Eğer sahih ilmin olmazsa; hata edeni, hakka isabet edenden, yanlışı doğrudan ayıramadığın için cahillerden olursun; insanların karşılaştığı karışık bir iş senin başına geldiğinde ondan çıkış yolunu bulamazsın.
Yine ilmin olmazsa, Allah için sevmen icap eden hakiki ilim ehlini tanıyamaz, Allah için buğzetmen gereken fesat ehlini de bilemezsin.
Peygamberlerin ve Resûllerin, dünyadaki bütün insanlar üzerine üstünlükleri vardır. Zira onlar, Rahmân’ın emîn kulları olup hidâyet yolunda insanların rehberleridir.
İbadet etmekte, Allah korkusu ve huşûda, Allah yolunda meşakkatlere tahammülde hiç kimse onlar mertebesine ulaşamaz. İnsanlar, Allâh’ın izniyle hidâyete ve her türlü fazilete onlar vasıtasıyla nâil olmuşlardır.
Onların davetine ve teblîgâtına uyarak Cennet’e giren herkesin kazandığı sevabın bir misli de peygamberlere verilir
Zümer Sûresi’nin 9. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki -meâlen-: “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler müsâvî olur mu, bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri, onu anlarlar.” Âyet-i kerîmede bahsedilen, bilinmesi gereken ilimle murat, âhiret ilimleridir. Yani Cenâb-ı Hakk’ın rızası için tahsil edilen, Hazret-i Allâh’a yaklaştıran ilimlerdir.
Bir Hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hak, Dâvûd aleyhisselâm’a buyurmuştur: “İlim tâlibine söyle: Demirden bir asâ ve demirden bir çift ayakkabı alsın; ayakkabı edinsin. Tâ ki elindeki asâ kırılıncaya, o demir ayakkabıları delinip eskiyinceye dek, bu şekilde ilim talep etsin.”
Tâbiîn’den Ebu’l-Âliye rahimehullâh demiştir ki: “Biz, Basra’da Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in bir sahâbîsinden rivâyet edilen bir hadîs-i şerîf işitsek, bununla iktifa etmez, Medîne-i Münevvere’ye gidip bu hadîs-i şerîfi bizzât o sahâbîden de dinlerdik.”
Abdullah ibn-i Abbâs radıyallâhü anhümâ buyurdu ki: “Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in hadîs-i şerîflerinin birçoğu, Ensâr’ın şu mahallesinde(ki zâtlardan) öğrenilmektedir. Vallâhi ben, onlardan birine gelsem ve bana, “O kimse şu an uyuyor.” denilse; uyandırabilecek olsam bile, uyanıp kendisi çıkıncaya kadar (kapısında) beklerim ki hadîs-i şerîfi, ondan güzelce dinleyebileyim.”
İbn-i Abbâs (r. anhümâ) Hazretleri rivâyet ederek buyuruyor ki: “Süleyman aleyhisselâm ilim, mal ve mülk arasında muhayyer bırakıldı. Süleyman aleyhisselâm, ilmi tercih etti de kendisine ilimle beraber mal ve mülk de verildi.”
İlim rütbesi, her şeyden daha kıymetli, her şeyden daha faziletlidir. O ilimle beraber mal da mülk de verilir.
İşte ilmin şerefi böyle yüce; ilim talebi, bu kadar kıymetli ve fazileti, bu kadar büyüktür.
*
İlmin üstünlüğünü ortaya koyan hususlardan biride haricilerle hz.Ali (ra) arasında olan bir olay,ve bu olayda hz Alinin çeşitli yollardan ilmin üstünlüğünü ortaya koyuşudur.
Rivayet edildiğine göre; 20 kişi tek tek Hz. Alinin huzuruna gelerek aynı meseleyi sordular.soru şu idi.”Ya Ali ilim mi üstün,yoksa mal mı?”
Hz Ali “ilim üstündür “şeklinde cevap vermiş,fakat delil istemeleri karşısında ilmin üstünlüğünü şu şekilde ortaya koymuştur: -İlim maldan üstündür.Zira ilim seni korur,halbuki sen malı korursun..
İkinci kişiye verdiği cevap.-İlim harcandıkça artar,mal harcandıkça azalır…
Ve devamla diğerlerine cevap verir: -İlim sayesinde düşmanlar dost olur,fakat mal öyle değil.
-İlim dünyadan uzaklaştırır,ahrete yaklaştırır,mal ise böyle değildir.,
Ölüm sebebiyle ilim,sahibinin mülkiyetinden çıkmaz,fakat mal böyle değildir..
İlim sahibine sirayet eden bir nurdur. Mal ise buna muhaliftir.
İlim Allahın kelamından çıkar. Mal ise topraktan çıkar.
İlim peygamber (a.s) sevgilisidir.Mal ise nemrut, firavun, haman ve Karunların sevgılisidır.
İlim kendine hizmet edilendir.Mal ise hizmet edendir.
İlim ruhun gıdasıdır, Mal ise cesedin gıdasıdır.
Ürkme zamanlarında ilim sana arkadaş olur, Mal ise sana ürküntü verir.
Yolculukta ilim senin arkadaşındır. Mal ise yolculukta senin düşmanındır.
Tek başına ilim tatsız da olsa kurtulmana sebep olur, fakat mal böyle değildir.
İlim peygamberlerin mirasıdır. Mal ise eşkiyanın mirasıdır.
Kıyamet gününde ilmi hesabı yoktur. Fakat malın helal ise hesabı, haram ise azabı vardır.
İlmin sahibi şefaat edecek, malın sahibi ise şefaat edilecektir.
İlim sahibi asla unutulmaz, fakat mal sahibi unutulur.
İlim kalbi nurlandırır,mal ise karartıp katılaştırır.
İlim sahibi Allah’a kulluğu, mal sahibi ise Allahlığı iddia eder..(nitekim firavun da olduğu gibi).
Hz. Ali kv.bu şekilde o soru soranlara ayrı ayrı tatminkar cevaplar verdikten sonra: Bu konuda bana daha soru sorsaydınız yaşadığım müddet başka başka cevaplar verirdim. buyurdu….
Yine İlimle alakalı olarak Peygamberimizin damadı İmam-ı Ali k.v.veciz sözlerinden bazılarını istifadenize sunuyorum:
İnsanın sözü, kalbinde olanı haber verir.
Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenin, zira o, kalplerin baharıdır (kalpler onunla canlanır).
İlim gibi izzet ve şeref yoktur. Cehalet gibi de fakirlik yoktur.
İlim ve irfan, iman nuruyla mamur ve faydalı olur.
(Hakîkî) âlimlerin meclisleri, Cennet bahçeleridir.
İlim, kalbe yerleşmedikçe, sadece işitmekle fayda vermez.
İlmin fayda vermeyeni, kendisiyle amel edilmeyip yalnız dilde dolaşanıdır. En yüksek ve faydalı ilim ise eseri, âzâlarda görülenidir. Yani ilim ve amel, ceset ve ruh gibi bir arada olmalıdır. İlim ve amel birliktedir; kişi, ancak bildikten sonra bildiğiyle amel edebilir.
İnsanlar, bilmedikleri şeyin düşmanıdırlar.
Bilmediğin şeyi söyleme. Az bile olsa sadece bildiğini söyle.
İnsan, her söylediğini bilmeli, fakat her bildiğini söylememelidir.
Her işittiğini, başkalarına söyleme. (Zira her işittiğini söylemek, insanın yalancılığını gösterir.)
Kişinin sözü, aklının ölçüsünü gösterir.
Edepsizlikle, izzet ve şeref, bir arada bulunmaz.
İnsanlardan bir şeyler ummayı terk etmek, zenginliğin zirvesidir.
Kim dini için ihlâsla hizmet eder, çalışırsa, Allâhü Teâlâ, onun dünyasına kâfidir.
İçini ıslah edenin, dışını da Allâhü Teâlâ ıslah eder.
Gerçek garîb, vefâlı dosttan mahrum kalandır.
Dostları ziyaret etmekle, aradaki muhabbet tazelenir.
İkiyüzlülükle muhabbet bir arada bulunamaz.
Güzel ahlâklı kimselerle arkadaş olmak, büyük kerâmettir.
Hakkı bilirsen, ehl-i hakkı da bilirsin.
Eğer bilim ümit olsaydı, dünyadaki bütün insanlar alım olurdu.
İlim maldan hayırlıdır; ilim seni korur, sense mali korursun. Mal, vermekle azalır, ilim öğretmekle çoğalır.
İlim bir noktadır, onu çoğaltan cahillerdir.
Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras ve ilim gibi şeref olmaz.
Sabır en güzel huy, ilim en güzel sus eşyasıdır.
Asıl yetimler anadan babadan değil ilim ve ahlaktan yoksun olanlardır.
Hilim yumuşak huyluluk gibi üstünlük yoktur.
İlim hakiki bir mürşiddir. Hz.Ali kv.
Allah cc. ilim sahibi olan Aziz kullarından eylesin.En önemlisi de öğrendiği i,limle amel eden ihlaslı kullarından eylesin.
1979 yılında biraz Arapça gramer ve alet kitablarından okumuş eskilerin deyimiyle biraz mürekkep yalamıştım.Avamil adlı eserde şu ibare Hadis-i Şerif olarak geçer sanıyorum.
Bütün insanlar helak oldular.Alimler müstesna.Bütün alimler helak oldular,ilmiyle amil olan Alimler müstesna.İlmiyle amil olan bütün Alimlerde helak oldular ilmiyle ihlaslı olarak amil olan Alimler müstesna.
Ancak Rabbül Alemiyne ihlasla ibadet eden İhlas sahibi Alimler kurtulacak Hadis-i Şerifinden ibret alarak son nefes dahil imanımızı şeytana kaptırmadan bu fani alemden ebedi Cennet yurduna girenlerden eylesin Allah cc. cümle kardeşlerimizi..
Amin.Ve selamün Alel Mürselin.Velhamdü lillahi Rabbil Alemiyn..
19.01.2025//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU