11
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
939
Okunma
Soğuk bir kış günü, yerlerde yirmi cm kar.
Bölgede okul olmadığı için; devlet, parasız yatılı bölge ilköğretim okulu açmıştı. Üçyüz öğrenci kapasiteli.
Kar serpiştirmeye başlamıştı ve fırtına.
Ayaklarımız ıslanınca, devlerin bana verdiği konduranın da dikişleri patlamaya başladı.
Kar yağışı hızlandıkça, ayakkabının söküğü de hızlandı.
Ve, nihayet beklediğim o büyük gün gelmişti. Ayakkabının üstü tabanından ayrıldı.
Okul inşaatı henüz bitmiş, eğitim ve öğretimin ikinci yılındaydı.
Bir arkadaşımla çöplüklerin kenarlarını arayıp, bir karış boyunda iki parça bağlama teli ve bir tane sekislik çivi bulduk. Sanki tel değil de hazine bulmuştuk. Dünyalar benim olmuştu. Ayakkabının sağından ve solundan ikişer tane delik açtık. Bir saraç maharetiyle tabanı üstüyle tutuşturduk.
Sıfır bir ayakkabıya sahip olmuştum. Ayak tabanım yere basmayacak ve üstü kapalı olacaktı. Kenarlardan su ve kar alsa da canı cehenneme.
Meğer ki o zama patlayan sadece ayakkabımın dikişleri değil hayatımın dikişleriymiş.
İlkokula başlama yaşından küçük olduğum o zaman anlayamamıştım.
Aradan yarım asır geçti. Yüreğimin buzları erimediği için ayaklarım hâlâ üşüŕ.
10.0
50% (1)
5.0
100% (2)