1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
519
Okunma

Kırklı yıllarımın koynunda, ergenliğim hâlâ ağlıyor sanki…
Ne yapsam, ne etsem de, kırkı çıkmayan bir bebek gibi avutamadım kendimi.
Daha lokmamı ağzıma götürmeyi öğrenmeden, tomurcuğa durup çiçek açmadan, göğsümden bebek emzirmeye büyüdüm ben...
Boyum fidan gibiydi o zamanlar;
belimi saran kuşağın boyu bir karış,
bacaklarım çırpı gibiydi.
Anamın ilk çocuğu, babamın dokuzuncu kızıydım.
Bir gece, yün döşekte üç kardeşimle yan yana uzandım.
Ama öteki gece… el koynunda uyandım.
O günden sonra, üç İhlas, beş Felak, üç de Nas okudum her gece.
Tatlı uykularımdan uyanıp, her gece yarısı teheccüd namazına durdum.
Kuşluk vaktinde, ilmek ilmek Kur’an okudum.
Takatim yettiğince, bin dereden taş taşıdım;
bin bir çeşit ağırlığı omzumda hissettim.
Başımdan tutup ayakucuma kadar kurşun döktürdüm.
On cami çeşmesinden bardak bardak su içtim;
kendime kimi zaman höllük eledim, kimi zaman kundak biçtim.
Bir ara öldüğümü sandım, kendi ellerimle, kendime kefen diktim.
“Ah kızım,” diyordu. Sermin teyze, “belki inanmazsın ama boylu boyunca evlat büyüttüm ben, yine de kırkımı çıkaramadım.”
Pamuk yanakları çene hizasına kadar düşmüş,
kendini hâlâ kırk yaşında zanneden Sermin teyze işte karşımdaydı.
Ve hala gözlerimin içine bakıyor, konuşmaya devam ediyordu...
“Peki, genç kızlığım nerede?” dedi.
“Hangi yılın hatırasında, hangi günün gölgesindesin?”
Kadıncağız ellerini açtı, gülümsedi:
“Ay kızım,” dedi, “işte aha buradaymış ya...” dedi.
“Nerede?” dedim şaşkınlıkla.
“Narin kızım, görmüyor musun?”
Güldü sonra, içten ve buruk bir kahkaha attı.
“Ah kızım, burada ya,” dedi, avuç içlerini göstererek.
Gerçekten de avuç içleri, ellerinin üstünden çok daha güzeldi.
“Narin bak kızım, kaybolan yıllarımı avuç içlerimde buldum.” dedi.
Sonra “püf” diye üfledi.
“Al bak, yok oldu,” dedi.
Ellerinin üstünü usulca önüme uzattı.
“İşte bu çizgiler, bu gördüğün çiller benim hayat hikâyem.
Her gün insan kendi hikâyesini okur mu?” diye gözlerinden bir kaç damla yaş geldi.
Sessizce, onun sözlerini dinlerken;
Gözlerim ellerine takıldı.
O, sözlerine devam etti:
“Ellerimi gördükçe aynaya bakmıyorum artık.
Hem niye bakayım ki? Ellerim yüzümün aynasıdır.
Kırışmış, çillerle dolmuştur.
Velhasıl anlayacağın, ellerimde yok olmuş bir hayat…
Yüzümdeyse, doğumda bebeğini kaybetmiş bir annenin
göğsünden toprağa damlayan süt kadar acıydı yaşamak benim için.” dedi.
Bir an sustu.
Ellerini dizlerine koydu, derin bir nefes aldı.
Sonra yavaşça fısıldadı:
“Daha ne söyleyeyim kızım…
Ellerim kaderimin aynasıdır.”
Hüzünlükent Narin