2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
455
Okunma

Her tarafı, ağaçları,taşları, kelpiç evleri ve dağları, soğuk ve acımasız bir
mahsumiyetle kaplamış karlar.
Beyaz tane tane...
Ana’mın kazan da önce kaynatıp sonra elleriyle çırpıp,
binbir güclükle yıkadığı, naylon ipe serdiği perde, yatak örtüsü beyazlığın da ,
baba’mın öfkelenip alman "kerata" ile üzerime yürümesi soğukluğunda,
kar...
Ben karı-kışı hiç sevmedim, ne ilkokul öğretmeni’min çok beğendiği kış manzarası
resmim, nede ağabeyim’in özenerek yaptığı kardan adamı,
bu fikrimi degiştirmedi.
Her kar yağışında, soğukta kalıp ölen HASO yu düşünürüm,sonra canlanır
ANILARIM birer birer ürperen aklımda...
HASO çok sevdiğim köpeğimdi , köpek olduğu icin ev’e girememiş,dişarda o soğuk ve
acımasız kar da donarak ölmüş ,kar’a yenilmişti...
sadık dostum...
Biricik arkadaşım ...
Köpek kardeşim...
Sonra her kışı aklima , karlarla kaplı ot yığını ve için de
bütün gece duran ana’min
buz gibi kucağı,
yüzüm de şefkatle dolaşan
titrek ve soğuk elleri ,
moraran dudakları,
titreyen dişleri,
buz tutan göz yaşları ...
gelir...
Kim kovmuş, ,acımasız soğuk karlara terk etmesti?
Ya Haso, hangi sevgisizliğin bedelini o acımasız karlar da ,sadakati ile vermişti...
Kar’ı hiç sevmiyorum, her kış şişen badencikleri’min ağrısından değil sadece kin’im ,kar’ın acimasizligindan, soguklugundan,
insafsizligindan...
Nefretim...
Ama belki kış’ı karsız sevebilirim, tavşan’ın etini yemediğim halde , sevebildiğim gibi...
Gülleri koparmadan, dalında dikenleri ile okşayabildiğim gibi...
ekber a. ingolstadt