0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
282
Okunma
GÜNÜMÜZÜN DEMAGOJİK SİYASETİ
Günümüz de çürümüş içi dışı kof ve boş bir siyaset anlayışı sürdürülüyor. Bu kof siyasetçiler yalana ve yalakalığa dayanan anlayışla tedavisi olmayan bir demagoji hastalığına tutulmuş gibiler. Sömüren ve sömürülenler ile ezilen ve ezilenlerden oluşan bir yönetim tarzı oluşturulmuş. Bu yönetim tarzı oluşturulurken inançlar ve imanlar yani dinle süslenen amaçlarına ulaşmak için ise dini kullanan, pazarlayıp ticaretini yapan bir sistem yaratılmış.
Siyaset anlayışını yozlaşmaya götüren bu gayri insani yönetim şekli aynı zamanda insanları da yozlaşmaya uğratmış. Seçmen dediğimiz yozlaşmış siyaset hastalığının pençesine düşmüş insanlar seçip iş başına getirdikleri siyasi liderleri adeta ilahlaştırmışlardır. Halkın bu bilinçsiz ve cahil durumundan istifade onlarda kendilerini halktan üstün görmeye başlamışlardır. Öyle bir açmaz içine girmişler ki kendilerini kutsal varlıklarmış zannederek saçmalamaya başlamışlardır.
Bilinen bu sistem için de ne yönetenler nede yönetilenler gerçek halk olma, inandığı inancın gerekliliği yani dininin dışına çıkmışlardır. Başkaları tarafından hazırlanan siyasi parti başkanlarının camdan okudukları gerçeklik taşımayan nutuklarını büyük bir hazla dinler olmuşlardır. Bu cehaletin farkına varan ilahlaştırılmış siyasetçiler ise mümkün olduğunca zalimane baskıcı ezici ve sömürücü sistemlerini kurmuşlardır.
Hak adalet ve hukuk sistemi kökten bozulmuş partiye has kanunlar ve yargılama mahkemeleri icat edilmiş kendi olmayan sadece ismi olan adalet ve kanunlar türetilmiştir. Mahkemeler iktidarın gizli talimatları ile çalışır karar veren mercilere dönüşmüştür. Meclis çoğunluğu ile doğrular yanlışlar bir tarafa atılıp kafalarında yer eden ve istedikleri neyse ona göre yasama ve yürütme iş yapmaktadır. Öyle zannediyorum ki tarihin eski çağların da Romalılarda ve Osmanlılarda dahi böyle başıbozuk bir sistemin olduğu söylenemez. Muhalefet yok sayılıp fikirleri dikkate dahi alınmayarak her konu lâçkalaştırılıyor.
Halkının kendi iktidarlarına oy verenlerin aptallığın dan da istifade ederek devlet malı yağmalanıyor, yandaşlara, yakınlarına peşkeş çekilerek adeta paylaşılıyor. Çalma ve çırpma bu adaletsizlik ortamında nerde ise tasvip görmeye başlar hale geliyor. Bütün bunlar yapılırken suyun kaynağı, kurumların başındakileri yandaş denilen o işin ehli olmayanlarla dolduruluyor. Kısaca bütün devlet kurum ve kuruluşları tüm kadroları ile devletin değil parti kurumlarına dönüştürülüp bilgisiz beceriksiz işinin bilincinde olmayan zatlar ile doldurulmuştur. Bunlar liyakat sız yöneticilerin eliyle parti organları gibi çalışıyor.
İktidarı elinde tutan siyasi parti bunu ne pahasına olursa olsun bırakmamak için her türlü usulsüzleri kanun falan dinlemeyerek her yola tevessül ediyor. Kendi geleceklerini garanti altına almak için kendileri gibi düşünmeyenleri tutuklatıp hapishanelere dolduruyor. Uydurma suçlar uydurup iftiralar yaratarak makam ve mevkileri ne olursa olsun muhalif gördükleri gazeteci, parti başkanları, bilim adamları, milletvekilleri, subay astsubay demeden adeta toplama kampına dönüşen Silivri deki hapishaneye milliyetçi vatan sefer ulusalcıları dolduruyor.
Cemaat ve tarikatlarla kendilerine has siyasetlerine ve yandaşlarına malzeme olarak bir ılımlı İslam anlayışı yaymaya başlandı. Bu şekilde din kurandan uzaklaştırıldı. Buna ilaveten dinler arası diyalog saçmalığı ile Vatikan mahreçli Hıristiyanlaştırılmış İslam icat ettiler. Bunları görmeyen değerlendirmekten aciz hasta zihniyetli aptal kesim ise hiç oralı bile değil. Zira dinin hurafe ve hikâye kısmına cemaatleşmenin öngörülerine uyanlar için bunlar fark etmiyor. Eğitim sistemi sil baştan kin ve nefret intikam duygusuna kapılan kişilerin elinde, kaba tabirle çorbaya döndürülmüştür. Dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz saçmalıkları ile ne dinini ne de vatanının milli değerlerini geçmişinden ve geleceğinden bir haber nesil yetişeceğinden habersizler. Çünkü ortaya koyulan sistemin dünya üzerinde hiçbir örneği yok.
Aydın modern düşünen ilime ve bilime dayalı bir nesil yetiştirileceği yerde, aydınlanmadan uzaklaştırılmış, ilmi düşünceden yoksun teokratik, ileriye değil geriye, ilkelliğe sürükleyici bir sisteme götürülen bir eğitim. Köleleştirilmiş evet efendimci biat eden sormayan sorgulamayan okuryazar fakat okuduğundan anlamayan bir nesil.
Atatürk Türkiye’sine yakışmayan ne eğriye ne de doğruya karışmayan belli yerlerden aldığı emirle hareket eden aptallaştırılmış bir gençlik. Milli kültüründen uzaklaştırılan milli bayramlarını ve devleti kuran yaşatan atalarının yok sayılıp zihinlerden çıkarılmaya çalışılan yoz baskıcı ve teokratik özlemcisi iktidarlar.
Konuşamayan her şeye evet diyen ilkel kavim örneği milletin iktidar vekilleri, konuşmayan susan iktidarın emrine girmiş üniversiteler, maddiyat için şerefini pazarlayan, kalemlerini iktidar için kullanıp yazan basın köşe yazarları, iktidar borazanı haline gelmiş televizyon kanalları, takibata uğramaktan korkan iş adamları, soysuzlaşmış siyasi yandaşlar. Bütün bunlar yaşanırken iktidar ileri demokrasi türküsü söylüyor.
Demokrasilerde bağımsız ve özgür yazılı ve görsel basın vardır. Konuşan fikir üreten özgür üniversiteler vardır. Kimseye kalemini düşüncelerini pazarlamamış iktidar yalakası olmayan aydın ve bilim adamları vardır. Uydurma ve düzmece iftiralarla hapishanelere doldurulan parti başkanları, bilim adamları, gazeteciler, yazarlar, milletvekilleri, subay ve astsubaylar iktidara muhalif diye yoktur ileri demokrasilerde. Bunlar ancak zamanımızda faşist teokrasi özlemi cumhuriyet düşmanı kinci ve sözüm ona dinci iktidarlarda olan bu saçma gidişat ancak bizde olur.
Telefonların dinlendiği insanların korkudan konuşmaktan çekindiği görülüyor. Asayişin alabildiğine bozulduğu, büyük bir hızla evlerin kapılarının çelikleştiği hepimizin malumu değil mi. Açlığın ve sefaletin gün geçtikçe hızla arttığı, işsizliğin yüksek boyutlara ulaştığı, ailelerin borç batağında bocaladığı bilinen gerçekler. Özel sektör ve devlet borçlarının üçe katladığı, cari ve mali açığın nerdeyse bütçe rakamlarına yaklaştığını herkes biliyor. Yandaş zengin sayısının yani kenzo takımının da hızla çoğaldığı bir devri yaşıyoruz. İktidarı elinde bulunduranlar ise hamasi nutuklarla bunları örtmeye çalışıyor.
Ahlakın, etik kuralların artığı zamanları yaşamamız gerekirken, her türlü rezaletin hüküm sürdüğü aşikârdır. İnsanların yoz sürülere dönüştüğü, karı koca arasındaki cinayetlerin günlük hadiseler haline geldiği görülüyor. Gasp soygun hırsızlık gibi adi asayiş de gözle görülen artmalar meydana geldiği gerçeğinden kaçamayız. Sağlıkta reform denilerek resmi ve özel fark etmez paralı hale geldiği gibi doktor ve sağlık görevlileri dövmeler ve darp hadiseleri de hızla artmıştır. Bütün bu olaylar karşında iktidarı elinde bulunduranlar iktidar olma erkini başaramaz durumda kalmışlardır.
İnsan hakları, özgürlükler hak ve adalet hukuk yok sayılarak otoriter bırakınız tek parti iktidarını tek adam rejimi uygulanır hale gelmiştir. Bu durumda demokrasiden bahsedilemez.
Kendisine engel gördüğü her şeyi engelleyici, yasaklayıcı, şiddet ve baskı ile önleyici dikta uygulamalarını iyi bir yol gibi gören dikta yanlısı yöneticilerin bir gün hüsrana uğrayacakları gerçeğinden kaçamazlar. Tarih bunların sayısız örnekleri ile doludur.
Durmuş Karabağlı