1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
780
Okunma
Sınıf arkadaşım gencecik yaşında hayata gözlerini kapadı. Hayatının en güzel yıllarını yaşaması gerekirken kara toprağa girdi. Birlikte geçirdiğimiz o süslü anılar bir anda silinip yok oldu. Belki yaşasaydı okulunu bitirecek, geleceğe dair hayaller kuracaktı. Ama onu bizden bir kaza kurşunu aldı. Kaderi, kendi kuzeninin tüfeğinden çıkan bir kurşunla aramızdan ayrılmak oldu. Tüm sınıf arkadaşlarımızın yüreğine düşen bu ateşi suyla söndürmek kolay olmadı.
Onunla yaşadığımız onca anıyı, yanık sesiyle söylediği türküleri unutmak mümkün değildi. Hep dilinde olan o şarkıyla şöyle seslenmişti bize:
“Sen ayrı trende, ben ayrı garda
Yollar aşkımıza gölge düşürdü
Hasret geldi geçti bu sonbaharda
Yıllar aşkımıza gölge düşürdü...”
O güzel sesiyle bağrımızı yakardı. Beraber oyun salonlarında eğlenir, dışarıda gezer, gülerdik. Ölmeden önceki gün sınıfta yan yana oturmuş, sohbet etmiştik. Birlikte bir şeyler yemiş, okul zili çalınca vedalaşmıştık. O an bana veda eder gibi baktığını hissetmiştim. Hepimiz evimize gittik ama ertesi gün okulda sınıf hocamız, onun vefat ettiğini söylediğinde dünya başımıza yıkıldı. Herkesin morali bozuldu, gözyaşları sel oldu.
Bir arkadaşımız o anlık refleksle kendine yakışmayan sözler sarf etti ama ölüm meleği, kendisine verilen görevi yerine getiriyordu. Her ölüm acıdır, ama konu bir arkadaş olunca insanın canı daha çok yanıyor. Ertesi gün cenazesi için evlerine gittik. Bir arkadaşımız, son kez görmek için cenaze yıkama aracının içine girip rahmetliye baktı. Fakat annesinin hissettiği acıyı hiçbir söz dindiremezdi. Biz o an vedanın acısını yaşarken, bir annenin evladının gidişine isyanına tanıklık ettik. Annelik içgüdüsüyle bazı arkadaşlarımıza "oğlum" diye sarıldı. Amacımız asla annesinin yarasını deşmek değil, aksine yarasına merhem olmaktı.
Biliyorduk ki, bir anne için evladından kopmak kolay değildi. Ama takdire boyun eğmek gerekiyordu. Zaman geçti ve arkadaşımızı ebedi hayata uğurlamak üzere defnedileceği alana yürüdük. Üzerine atılan her toprak tanesiyle birlikte ölümün gerçeği gözümüzün önüne geldi. Evet, bu veda çok erkendi. Onun hayalleri vardı ama o hayaller, çocuk yaşta yarım kaldı. İçimize kor bir ateş bıraktı ve Allah’a olan borcunu tamamladı. Biz cenaze namazının ardından vedalaşıp evlerimize döndük ama onu hiç ölmüş gibi kabullenemedik. Nereye baksak gözümüzün önündeydi. Sessizliğimizin nedeni oydu.
Eve geldiğimde saatlerce ağladığımı hatırlıyorum. Çünkü öyle bir zamanda gitti ki; daha çocuktu, hayatını yaşayamadan, gençliğine adım atmadan bizi bırakıp gitti. Ondan geriye sadece birkaç fotoğraf ve türkü söylediği bir video kaldı. Yıllar geçse de onu hâlâ özlüyoruz, hiç aklımızdan çıkmadı. İnşallah mekânı cennet, Peygamber Efendimize komşu olmuştur. Allah’ın rahmeti onun ve tüm geçmişlerimizin üzerine olsun.
Biz dayandık ama annesi nasıl dayandı, bilmiyorum. Yaşıyor mu, haberim bile yok. Ama yaşıyorsa, evladının acısını hâlâ içinde taşıyordur. O yüreğe düşen ateşi hiçbir söz teselli edemezdi.
Zaman hızla geçti. Hepimiz kendi hayatımıza yöneldik, eğitimimize devam ettik. Ama sen, aklımızın limanında dinlenmektesin ve hiçbir yere gitmeni istemiyoruz. Yıllar geçse de sen bizim en iyi arkadaşımızsın. Yokluğunda seni hatırlıyor, seni yad ediyoruz. Sana dair tüm güzellikleri aklımızdan silmedik. Yokluğun bizleri yaralasa da, acımızı kalbimize gömüp sineye çektik.
Kabuslu bir günün sabahında seni bizden alan kadere sitem etmedik. Çünkü bildik ki, Allah seni bizden daha çok sevdi. O yüzden seni yanına aldı. Geride acılar kaldı ama biz kalan acılara su dökmeye çalıştık. Bazen başardık, bazen başaramadık. Az da olsa denedik. Sana ait hatıraları saklayıp onlarla avuttuk içimizi. Gidişinle yıkılan biz, gözyaşlarımızla seni uğurladık. Dönmeyeceğini bilerek yaşamaya çalıştık sensizce. Ama sen, hiç aklımızdan çıkmadın.
Seni asla unutmayacağız. Kalbimizin en güzel köşesinde yaşamaya devam edeceksin. Seni çok özlüyoruz. Huzurlar içinde uyu canım arkadaşım…
Taha Bilal Mustafa Kekeç