8
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1229
Okunma

ÖYKÜ : BÖLÜM.04
Sonra...
Bir hafta sonu Büyük Ada’ya gittim.
Geceyi yalnız başıma şiirlere,şarkılara
konu olan o efsanevi "dil burnu"nda
deniz kıyısında Lucinda ile birbirimize
ilk olarak el ele tutuşarak,göz göze
bakışarak kalbimizi açtığımız,sevdamızı,
sevgimizi söylediğimiz büyük kayanın
üzerinde,çok kısa önce yaşadıklarımızı
düşünerek geçirdim.
Gökyüzü Çakır yıldızlıydı ve denizin
kırış kırış olan yüzünü ışıltıları ile aydınlatan çok güzel bir mehtap vardı.
Gecenin büyüsü ve hüzünleri,yalnızlığın
koynundaki çaresiz ruhumu sarmalıyor
ve sanki beni katre katre eritiyordu.
Göz pınarlarımda biriken naçar
kalmışlığımın buğusu,kirpiklerimin ucunda çiy damlaları oluşturuyordu.
Yüreğimin feryadı olan o yazdığım son
şiir," AH LUCİNDA " isimli şiirin ilk nüshası olan sayfa cebimdeydi.
Şiirin yazılı olan kağıt sayfasını
cebimden çıkardım,mehtap altında ilk
sevda cümlelerimizi birbirimize itiraf
ettiğimiz o büyük kayanın üzerinde
Oturduğum yerden yüksek sesle,bağıra bağıra göz yaşları içinde denize doğru
defalarca okudum...
Deniz belki sesimi,ızdıraplı duygularımı
alır da,Lucinda’ya götürür diye...
Sonra...sonra o kaya üzerinde şafak
sökerken,şiirinin yazılı olan sayfayı bir
kağıt sandal yaparak denizin koynuna
bıraktım...içinde,büyük aşkımı da...
İşte o şiir,şiir sayfamda okuduğunuz/okuyacağınız,AH LUCİNDA
isimli şiirimdir.Şiirin öyküsü de okuduğunuz bu öyküdür.
Sonra...sonra bana ne mi oldu ?
1966 Sonbaharında,Ekim ayında uzak bir
akraba aracılığıyla,Lucinda’nın bıraktığı
yaralarımı sarıp,iyileştirecek şahane bir
Melek’le karşılaştım. O eşim,canyoldaşım
oldu.Halen 55 yıllık beraberliğimizi mutlu
ve huzurlu bir şekilde sürdürüyoruz.
Evliliğimizde iki kız evladımız oldu.
Görücü usulü diyebileceğimiz bu
evlilik öncesinde,eşimle ilk ikili görüşüp,tanışma buluşmamızda aramızda uzunca bir konuşma oldu.
Ben kısa süre önce yaşadığım maceramı
benim ağzımdan öğrenmesini isteyerek
ona anlattım.
Başkalarından yalan,yanlış şeyler duyarak üzülmesin istedim.Ben,o andan
çok öncesinden o geçmişin defterini bir
daha açılmamak üzere kapattığımı,şimdi
yalnızca ileriye baktığımı söyledim.
Ve sonra biz 1966’nın Ekim ayında
eşimle evlendik.Çok mutlu bir yaşamımız
oldu.O mutlu evlilik benim mesleki ve iş
kariyerimde de yukarılara tırmanabilme
moral,motivasyonumda itici güç oldu.
Ben eşim,canyoldaşımla evlendiği de kendime bir söz verdim.Bu sözüm
Yuvamda amasız,fakatsız mutlu olmak
ve hayatımı birleştirdiğim insanı da
koşulsuz mutlu ederek,geçmişimde bana
oyun oynayan,kahrederek mutsuz kılan
Kader’den böylece intikam alacaktım.
Evet,şimdi 55 yıl süren geçmiş birlikte
yaşamımıza buradan baktığımda kadere intikamım çok acı olmuş !
Çünkü...çok mutlu bir yaşamımız olmuş.
Öğrendim ki aşk,uygun toprağını bulduğunda yeniden filizlenip,büyüyerek
etrafını da gölgelendiren ulu bir çınar
Olabilirmiş.
Şimdilerde genç dostlar,eşimle
yaşadığımız bu 55 yıllık mutluluğun
sırrı nedir diye soruyorlar.Onlara,adını
benim koyduğum bir mutluluk formülü
var diyorum.
Bu formül, " 3S " formülü.Açınımı da
şöyle,. 3S = Saygı + Sevgi + Sadakat
Bunlardan birinde arıza olursa o mutlu
yuvanın,o mutlu birlikteliğin çatısı çöker.
Ben uzun yıllardır şiirler yazıyorum.
Aşk,sevda ve sevgi şiirlerimi,beraber
yaşamımızın ilk günlerinden itibaren eşim,canyoldaşım için yazıyorum.
Çünkü ilham perim o benim.
Sitem,yergi ve vefasızlık şiirlerim ise,
Eşimden öncesi öncesi yıllara,o yıllar
içinde yaşadıklarıma ve bana hüsranı
yaşatanadır.
Bunca geçen yıllar içinde Lucinda
ile hiç irtibatımız olmadı.
O aşk benim için mazinin külleri arasında
hatırladıkça,dudaklarımın kıvrımları arasında beliren hafif bir tebessüme ışık
olan küçük bir köz zerresi ...
-- SON --