0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
754
Okunma

AŞIK OLMAKTAN TANIŞTIM
Koşmak istercesine, yıkılmaya ve engellere aldırmadan ilerliyordum, yılka atları gibi. Rotasız ama aslında rotası belli olan, fakat önündeki setlere ve engellere rağmen kabullenmeyen bir sürecin sürüklemesiyle... İç seslerim ardıma bakmadan ilerliyordu, adımlarım ve adımlarımın sahibi olan duygularım.
Önceleri yaptığım tüm dualarımda sadece sevmek ya da sevilmek vardı. Ruhumda öyle bir boşluk vardı ki, sevgi açlığımı kapatmak için içinde sevgi olan her türlü duruma razıydım. Ya seveyim ya sevileyim derdim, öyle dua ederdim. Evet, yaşadım, dedim. Sevdim, ama o beni sevmedi; ya da sevildim, ama ben onu sevemedim. Ne kadar çabalasam da, geçen zamanla biliyordum ki çok değer kaybettim. Çünkü sevgiye takılmıştım, tek derdim buydu ve yoruldum. Bu şekilde yaşamaktan sıkıldım. Hayatım tercihlerime zorlamaktaydı. Çizilmiş yolların kaçak kervanlarıyla yolculuk yapmak beni yoruyordu, ama yüreğimdeki boşluk bir türlü kapanmadı. Hala, hala canımı yakıyordu.
Vazgeçtim artık bu duygudan. İnsanların bu duyguyu sahiplenebileceğine kanaat getirmiştim. Ama içimdeki ses, "Umudunu yitirme, hayattan kopma, umudunu kaybedersen sen de bitersin," diyordu. İşte o noktada duamı değiştirdim. Dedim ki, "Rabbime, inanmıyordum ama bir yandan da söylerken, bana özel bir sevgi nasip et. Hem seveyim, deliler gibi; gözüm adeta hiçbir şeyi görmemecesine, ama o da beni sevsin. Sadece o kişi benim yüreğimi görsün, samimiyetimi görsün, saf duygularımı görsün," diyordum. Sadece beni sevsin, dedim. Aradığım kişiye dair beklentilerim çok fazla değildi, böyle konuşuyordum içimden. "Evet, deliler gibi aşık olmak istiyorum," diyordum. İçimden... Evet, duam kabul oldu mu bilmiyorum. Ama onunla karşılaştığımda, dualarım kabul olacak mı diye düşünmeye başladım. Doğru insan mıydı, diye sorgulamaya başladım.
Onu sorgularken, bir anda etkilendiğimi hissettiğimde fark ettim ki, aslında hiçbir boşluk yoktu. Ona karşı hiç sorgulamıyordum. Onu sevdiğimde, tüm davranışlarını özgürce yapıyorsa, söylediklerinin doğruluğuna inanıyordum. İçimde her paylaştığımız anlarda teslim olmuşum. Ona da farkında olmadan teslim olmuşum. Ta ki, neler hissettiğimi kendime sorduğumda, "Bu adam senin içinde," dedim. "Onu kabullenmişsin, benimsemişsin." Ve kıskandığımı fark ettim. Herhangi biriyle muhabbet ettiğinde, evet, onu kıskandığımı söyledim. Ama bir yandan da kendime "Ne yapıyorsun sen?" diye soruyordum. "Hani bu kadar çabuk olmamalıydı. Bir dahaki sefere bu kadar açık olamayacaksın, her şeyi bu kadar apaçık konuşmayacaksın." Ama ne yapabilirdim? Bir dahakinde kendimi frenlemeliydim, derken... Kendime gelemiyorum, çünkü ben o adamı seviyorum, ona güveniyorum ve en önemlisi hiç yaşamadığım bu duyguyu bana yaşatıyor.
Güvenmeyi öğretti sana, sırf bunun için bile her şeye değer dedim. O saatten sonra sorgulamayı bıraktım. Bu adam seni düşünüyor, senin için gayret gösteriyor. Evet, kelimelerinde "seni seviyorum" yok ama o gözlerde ben varım, dedim. Benim iyiliğimi, mutluluğumu düşünmekten başka bir derdi yok. Doğru, o gözlere baktığımda kendimi görüyorum ve benim elimi tutup beni bırakmayacağını biliyorum. Kendimi bir şey hissediyorum (aslında hissettiriyor). Gerçekten onun yanında anlam kazandım, kazandırıyordu da. Onunla beraberken, öyle dolu bir insan ki, bunu fark etmek o kadar zor bir şey değil. Hem karakter olarak öyle yetiştirilmişti ki, çok isterdim ona bu güzellikleri katan anne ve babasını tanımayı. O insanlar bana anne olduğumu fark ettirdi. Bu, yeniden dirilmek …
Tekrar bana beni düşünmekten başka bir çabası olmadığını görmek... Varsın, "seni seviyorum" demesin. Evet, bu cümle çok kıymetli. Boşa söyleyecek biri değil demek ki. Hissetmiyor, söylemiyor ama bu canımı acıtmıyordu, bana değer verdiğini hissediyordum. Çünkü bu bana yetti. O’nun gibi bir adamın bana bunu hissettirmesi bile çoktu. Fazlasıyla beni mutlu ediyordu. Evet, birçok konuda süren süreçte onu üzdüm, canını yaktım ama o beni üzmedi, hiç canımı yakmadı. Bir nebze kusuru ve saygısızlığı olmadı. Adeta onun bu davranışları bana değer katıyordu çünkü çok samimi ve çok içtendi.
En çok o anı göklere haykırdığımda, o anı asla geri alamam. Her yürüdüğümde, gökyüzüne baktığımda, o anı yaşadığımda üzüntü geliyor her seferinde. Evet, onu hissettim ama davranışlarına dökemedim. Birçok kere bugün anladım ki, bu konuyu her gün konuştuğumuzda bana kıymetli oluşumu hissettiren ve bana önem verilmesini sağlayan o olmuştu. İlk defa yaşadığım duygular bana huzur vermekteydi. Evet, zamanında yaşadım, hissettim bunu ama o insan, iliklerine kadar hissediyordu. Bunu bana hissettirmek için yoğun çaba gösteriyordu. Öyle gözüne sokmuyor, davranışlarıyla, kaliteli sözleriyle, gözlerinde bana öyle veriyordu ki, yaşatıyordu adeta. Söylemesin, beni sevdiğini dedim. İşte, ama şimdi onun sevgisini hak etmişim diyordu. Bu sözleriyle beni onurlandırıp mutluluğ…
Şimdi ekilmiş bir tohumda büyüyeceğim, başaklanacağım. İsterim ki, gözündeki yaşlar toprağıma su olsun, o gülüşleri de bana güneş olsun. Rızasız bir bahçede ekilmemişti yepyeni duygularım; bütün başaklarıyla, bütün vitaminiyle ona ait olma hissini yaşıyordum ve bunu çok iyi yaşatıyordu. Cildim, tenim, bedenim hiç bu kadar canlı olmamıştı; ben canlanmıştım, duygularım adeta yılka atları gibi koşuşturuyordu. Zihnimin bir köşesinden öteki köşesine ulaşmışken, o “MERHABA” sesiyle başlayan bu heyecanı hiç unutmamak için aldım, soluklandım ve aldığım nefeste durakladım.
İşte beni durduran, beni götürmeyenin adıydı: AŞIK OLMAKTAN TANIŞMAK.