3
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1081
Okunma


Dünya‘nın içerisinde yeni bir dünya kulağa garip geliyor öyle değil mi? Ben adını “Suni Dünya” koydum. Varın gidin sizde adını başka bir şey deyin. Bu “suni dünya’ya” alışmayı, ben ölene kadar reddedeceğim. Bu dünya; ruh emici bir vampir. Bütün acılara duyarsız. İnsanı değerli kılan; merhameti, sevgiyi ve ahlaki duygularını öldüren bir bıçak. Lüks rezidans’ın ışıkları kalplerimizi kör ediyor. Hazlarımızı dürtüye geçirerek sorgulama kavramını yitirmiş bireyler haline geliyoruz. Hep bir yarış halindeyiz. “En iyisi olmak” için de değil. “En iyisine sahip olmak” için. En iyisi tabiri ise; “bir ulaşılamazlık hali”. Ve acılarımız, mutluluk maskesinin altında gizleniyor. Zaten açığa vursan da kimsenin gerçek manada umurunda olmuyor. Kim ne derse desin, biz kendimizi özgür addederken aslında bize dayatılan bir sistemin kölesi olarak yaşıyoruz.
Misaller verecek olursam güzellik tek düzeye indirgeniyor. Yapay bir güzelliğin ardına güzellik ve estetik merkezlerin kapısında artan kuyruk uzayıp gidiyor. Bu insan’ı meta haline getirmek değil de nedir! Michel Foucault diyor ki; “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir.“ Bizi her yerde “kendimiz olmaktan” soyutluyorlar. Kaldı ki güzellik sadece insanın dış kabuğundan mı ibarettir! İnsan, kalbinde taşıdığı merhameti ölçüsünde güzel olamaz mı? Mesela ahlakı onu güzel kimselerden kılmaz mı? İlla ha ki estetik zevklerimiz mi güzellik kavramıyla anılacak? Neden giydiğim bir kıyafet benden daha çok itibar görsün? Niye kullandığım telefon benim karakterimin fiyatını belirlesin? Beni ben yapan değerler neden sadece toprağa karışacak dış siluetimden ibaret. Niye kendimize bunu yapıyoruz?
Sistematik bir dayatma söz konusu. O markayı giymelisin! O kahveyi içmelisin! Lüks mekânda takılmalısın! Her şeyin dört dörtlük olmalı. Değilse de öyle göstermelisin! Kimse dört dörtlük değildir. Kusurlarıyla da insan, insandır. Senden; düşünme, yapma, okuma bunu istiyorlar! Çalışan azimli insanları teşvik etmemiz gerekirken neden “inek” dedik. Annesine sevgi duyan saygı gösteren kişileri takdir etmemiz gerekirken “anne kuzu” diye dalga geçtik. Eşiyle muhabbeti iyi olana “kılıbık” aldatana “aslan” dedik. Biz bu dünyayı kendi elimizle içeriğe buyur ettik.
Her şeyi atın bir kenara, komşumuzun karşısına yırttık bir çorapla çıkmaya utandığımız kadar aynı dünya da nefes aldığımız “çocuklar ölürken” sessizliğimizden utanamıyorsak vay başımıza!
Bu hususta neler yapabiliriz diye içimizi bir kurt sabaha kadar kemirmiyorsa, insanlığımızın selası çoktan verilmiş demektir!
İşte bu noktada insanlığımızı bir kenara çekip, nereye bu gidiş diye sorgulamamız gerekir?
Yusuf kaplan hocanın bir sözü var ;
“Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket, başına ne geldiğini bilememesidir. Daha da kötüsü bilemediğini de bilememesidir. En kötüsü cellâdına âşık olması, zihnen köleleşmesidir.”
Umarım, her anlam da zihnen uyanık kimselerden oluruz.
Selam ve Dua ile..