5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
940
Okunma

AİLELER ÇATIRDIYOR
Daha bir kaç gün önce boşanma sebebi ile bir arkadaşımızı yolcu ettik.
Evin eşyalarını paylaştılar.Arkadaşım eşyalarını küçük bir kamyona yükleyip, evi ile , anıları ile vedalaşarak gözyaşı içinde gitti.
Öyle acıklı saatlerdi ki anlatamam.Arada altı yaşında pırıl pırıl bir çocuk. Bi tarafı eksik büyüyecek artık. Analı-babalı ama yarım kalacak hep bir yanı.
Rabbim ayrılıkların da hayırlısını ve güzelini nasip eylesin cümlemize.
Son yıllarda boşanma sayıları öylesine çoğaldı ki.Pireyi deve yapar olduk.
Galiba en sonunda Avrupalılaşıyor muyuz ne (!!!)
Daha elinde kınası solmadan mahkemelik oluyor çiftler. Ne sabır, ne tahammül, ne saygı, ne de sevgi...
Her şey çok çabuk tüketiliyor. Bu duygular daha evlenmeden tüketilmeye başlıyor.
Daha tanıma aşamasında, arkadaşlık döneminde başlıyor hakaretler, küfürler, saygısızca ve amiyane hitaplar. Çok çabuk yüz göz olunuyor.
Evlendikten sonraya bir şey bırakmıyorlar.
Eskisi gibi ar da edilmiyor ayrılıklara.
Ve toplumun temel taşı olan aileler çatırdıyor maalesef.
Fay hattının üzerine kurulan evlilikler ne kadar dayanır ki?
Küçük bir sallantı depreme dönüşür. Nitekim de öyle oluyor zaten.
Bence ülkemizin en büyük ve en ciddi problemi aile mefhumunun sallantıda olması meselesidir.
Ekonomiden de, sanayiiden de, gelişmek ve büyümekten de , hatta terörden bile ön sırada yer alıyor bence. Zira terörizm evlerin içine girdi. Aileler terör estiriyor. Şiddetli geçimsizlik, şiddet ve kadın cinayetleri başı çekiyor gazete manşetlerinde...
Nesepler karışacak yakında. Ne evlatlara söz geçiyor ne de saygılı bir nesil yetişiyor.
Kırılma noktasını yaşıyoruz sanki. Acil önlemler gerekiyor bence.
Eskiden boşanmanın dört beş tane ana nedeni olurdu.
Bunun dışındaki sıkıntılar karşısında Eyüp olunurdu dayanılırdı.
Yakup olunurdu , dayanılırdı.
Yusuf olunurdu dayanılırdı.
Geçim denizinde yol alan bir sevgi gemisiydi evlilik. Eşler kaptan ve çocuklar da tayfasıydı bu geminin.
Nice fırtınalara da uğrasa dümeni elden bırakmazdı kaptanlar. Ve mürettebat kendi keyfinde, eğlencesinde değildi şimdiki gibi. Asılırdı dümene , omuz verirdi kaptana.
Aile demek; dayanışma demekti, bir olma demekti.
Küçücük ağız dalaşını büyütüp avaz avaz bağırıp el aleme duyurmazdı aile bireyleri.O kadar ucuz değildi aile olabilmek.Kol kırılır, yen içinde kalırdı.
Sırlar , aile içinde kalır. Ağız kavgaları dahi kapı pencere örtülerek yapılırdı.
Her şeyden önce, aile kimliğine saygı vardı.
Ahh o eski kadınlar. Ne ketumdular. Ser verirlerdi de sır vermezlerdi.
Ve ah o eski adamlar can verirlerdi de ailelerinin olumsuz yönlerini hele de başka kimselerin içinde dile getirmezlerdi.
Sıradan değildi aile olmak. Özeldi ve pahalıydı.
Kutsal bir müessese idi evlilik.
Oysa şimdi çok şey değişti.Sen sensen ben benim devri.
Ana babaların rızasını almadan, onlara danışmadan yapılan evlilikler ne yazık ki temellerin fay hattı üzerine kurulmasına neden oluyor. Sonra küçük bir sarsıntıda büyük depremler yaşanıyor ve aile faciasına neden oluyor.Ana babamızı karşımıza değil , ardımıza alırdık eskiden...Oysa şimdi her şey çok değişti.
Gözümüz aydın ! Avrupalılaştık en sonunda.
Karnımızı fast food doyurur olduk. Kazan kaynamaz oldu ocaklarımızda.Asgari ücretle ev geçindirmeye çalışırken en az haftada bir 100 liramızı kahvaltı salonlarında bırakmaya başladık.
Evlendik evlenmesine de sorumluluğumuz anamız evinde kalmış olmalı ki kendi evimizin sorumluluğunu alamadık.
Biz genç nesil çocuklarımızı büyütmekten acizken ana babalarımızın kaç yaşına geldiğini unutarak torunlarını da büyütmenin sorumluluğunu yüklemeye kalkıştık.
Sorumluluk yüklenmeyenler çabuk azıtır ve tez yoldan çıkarlar.
Ailelerin çatırdayıp, yuvaların yıkılmasındaki en büyük bir tehlike daha var ki o da son yıllarda yediden yetmişe hepimizin hayatına giren ve bilinçli kullanıldığında devasa bir kütüphane ve bilgi paylaşımı sahası olan lakin bilinçsiz kullanıldığında dipsiz bir kuyu ve korkunç bir uçurum olup yuvaların yıkılmasına sebep olan sosyal medya hastalığıdır.
Son yıllarda sosyal medya yüzünden çok fazla aldatma ve çoluk çocuğu terk edip internetten tanıştığı kişilerle kaçıp gidenlerin ve bataklığa düşenlerin sayısı hayli fazladır.Buna ivedilikle devletimizin el atması gerektiğini düşünüyorum.
Zina ve aldatma suç kategorisine girmeyip caydırıcı bir cezai müeyyidesi olmadığı ( mutlak surette hapis cezası olmalıdır bence) müddetçe bu parçalanma ve edepsizlikler çığ gibi büyümeye devam edecektir.
Unutmayalım ki hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Ekrandan tanıdığını sandığı yabancı birisi için eşini, çolunu çocuğunu bırakıp meçhul bir yolculuğa çıkan ne kadından ne de adamdan adam olmaz aile olmaz. Ailemizin kıymetini bilelim lütfen. Atalarımız ne mübarek insanlarımız.Boşuna söyleme işler bildiğinin bir huyu, bilmediğin bin huyu var diye.
İmanımız zayıflayıp ahlaki değerlerimiz örselendikçe bu çirkinlikler artmaya devam ediyor maalesef. Rabbim aklımıza mukayyet olmamızı sağlasın. Nefsimizin şerrinden ve şeytanın şerrinden ırak eylesin cümlemizi inşaallah.
Evimizin her odasına milyarlarca lira dökerek en son model perdeleri taktırdık da kendimize bir haya perdesi takamadık.
Ve netice ortada...
Aileler çatırdıyor.
Aile biterse millet biter. Millet biterse devlet biter mazallah. İvedilikle bu konullara el atılması, meselelere çözüm yolları aranması gerekmektedir kanımca.
Böyle giderse düğünlere sahte gülücükler dağıtan sahte oyuncu, cenazelerimize de sahte ağıtçı tutmak zorunda kalırız.
Çünkü çekirdek aile bile kalmıyor ki bir birine omuz verecek geniş aile kalsın.
Nurgül KAYNAR YÜCE/ K. MARAŞ