9
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1008
Okunma
Düşünüyorum da insan boş boş oturmamalı, bir işi, bir hobisi, hatta fobisi bile olmalı ki hayatı renkli geçsin. Hiçbir şey yapamıyorsa, eline bir kalem alıp yapmak istediklerini yazmalı. Hoş, kalem de kalmadı ya…
Yine de yazmalı insan, yapmak istediklerini, yapamadıklarını, çok sevdiklerini, sevmediklerini, nefret ettiklerini bile! Yoksa çatlar insan ya! Resmen çatlar orta yerinden.
Örneğin ben: emekli olduktan sonra boşluğa düşüp depresyona girmemek için girmediğim kalıp kalmadı. Depresyon denilen şey işsiz güçsüzleri mi bulur hep? Kendi istekleri ile mi düşer insanlar o dibi görünmez kuyuya? Belki doğru, belki yanlış, ama mutlaka kendi payları vardır bu işte. Hiç kimse kendi istemedikçe bir yere götürülemez, götürülürse o zorbalık olur. Zorba insanlar genellikle korkak insanlarla uğraşır. Güçlerinin yeteceğinden emindirler. Güçleri de güç olsa, kaba kuvvetten başka bir şey değildir. İnsan akıllı olursa, aklıyla her güçlüğün üstesinden gelmeyi bilir. Zaten günümüz savaşları da bu görünmez güçlerle yapılmıyor mu? Top, tüfek çok eskilerde kaldı çok! Elin oğlu atıveriyor gaz bombasını, üzüm gibi seriveriyor yere bütün canlıları. Sen durma ben güçlüyüm de!
Yok yok! Artık kaba kuvvet işe yaramıyor. Kancık güreşiyor insanlar. Can ciğer kuzu sarması olduğu birisi ardını döndüğü an başlıyor dedikoduya. Kimsenin kimseye güveni kalmadı, dostluk desen Hak getire. Çıkar dünyasının içine düşmüşüz bir kere, çıkış yok!
Sahi, ben bir şeyler yazacaktım da ne?
Bugün 22 mayıs cumartesi. Bir şeyler yazmak için açtığım sayfa karşımda par par parlıyor. Aklıma yazacak bir şeyler gelmeyince gülüveriyorum ona. Belki o da bana gülüverir de arkadaş olur, güzel öyküler, romanlar yazarız birlikte. Yoksa bizi bizden başka kim anlar.
Dünya denen iki kapılı handa insanlar bir kapıdan girip öbür kapıdan çıkıyor. İşte bu girip çıkma arasında geçen zamana ömür deniyor.
Ah! Şu ömür… sessiz bir tayyare gibi geçerken fark etmiyoruz da geçtikten sonra dumanını görüyoruz yalnızca. Oysa geçerken iki yanımıza baksak birçok ayrıntıyı göreceğiz, anı yaşayacağız belki. Hep yarınlara odaklandığımız için bu günü yaşamadan es geçiyor sonra da ardımızda kalan dumana hayıflanıyoruz. Ne anılar gizli o dumanın içinde…
Daha dün elimde kiraz tabağı odaya doğru yürürken kapıdaki gölgemi görünce o günü anımsadım. Onu anımsadım dersem daha yerinde olacak. Küçücük bir çocuktum, her akşam onunla hoş sohbet eder sonra da yatağıma yatardım. O beni uyuyor zannederken, ben, kapının camında dolaşan gölgesine odaklanır, acıyla kıvranışlarını izlerdim yorganımın altından. Psikolojik acı dedikleri bu olsa gerek. O, fiziksel acı çekerken ben psikolojik acı çekiyordum.
Ertesi gün acılarından haberim yokmuş gibi davranırdım. Oysa çok merak ediyordum acılarının sebebini.
Günler, haftaları acı içinde kovaladı. Bir sabah erkenden kalkıp gitti. Gitmeden beni öptü. İçim çok acıdı ama yine de neyin var diye soramadım. Neden sormadığımı bu gün bile çözmüş değilim. Sadece acı çektiğini bildiğimi bilmesin bir de benim üzüldüğüme üzülmesin istiyordum. Bunun başka açıklaması yoktu bende.
Gittikten tam bir hafta sonra kara bir kuşun kanadında o kara haber geldi. Annem ağladı. Ben de ağladım. Günlerce ağladım. Gittiği minibüsü her gün garajda bekledim. Son yolcu ininceye kadar bekledim. Umuyordum ki gelecek, beni bu koca dünyada yetim bırakıp gitmeyecek.
Ne o geldi, ne de ben ona acılarını bildiğimi söyleyemedim.
‘Neyin var baba?’ demeyi o kadar çok istiyordum ki…
////////////////
Bugün 28 haziran Perşembe. Yirmi bir günlük dileğimi bu sabah bitirip son suyu lavaboya döktüm. Allah, bütün yollarımı hayırlara çıkarsın inşallah.
Dileğimi merak ettiniz değil mi? Sıkılmayın sıkılmayın hadi sorun nedir bu dilek suyu diye.
Sizleri fazlaca merakta bırakmadan hemen anlatayım. Efendim, bir cam bardağı suyla doldurup içine bir çay kaşığı tuz, bir çay kaşığı elma sirkesi koyup yatağımızın altına sürüyoruz. Sürerken de ‘Bütün negatif enerjilerin, ağırlıkların, kem gözlerin bu suya dolmasını diliyorum, diliyorum, diliyorum’ diyorsunuz. Yani ben öyle dedim. Bir de cam bardak karyolanın altına girmediği için cam bir kaseye koydum suyu. İnşallah dileğim olur. Sonuçta o da cam bu da cam. Bu kadarla bitmiyor tabii. Ertesi sabah yataktan kalkar kalkmaz ilk iş o suyu döküp saçmadan yatağın altından çıkarıp lavobaya dökmek. Tabii ki dökerken de bir şeyler söylemek gerekiyor. ‘Bütün yollarımın açılmasını diliyorum, diliyorum, diliyorum’ diyorsunuz. Ben harfi harfine uyguladım. Hatta bir Fatiha, üç de İhlas okuyup dileğimin perçinlenmesini sağladım. İnşallah üzerimdeki bütün ağırlıklar gider, kem gözler uzaklaşır, negatif enerjiler pozitife döner.
Emine Uysal