5
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1567
Okunma

Tesadüfen Sinop-Durağan’da tanıdım 96 yaşındaki Şeker Teyzeyi. Yaşlılara mutlaka selam veririm yoldan geçerken. Onların gönüllerini okşayacak jestler yaparım. En önemlisi yayılmış isem hemen toplanırım. Asla önlerinden geçmem. Kenara çekilir, kibarca yol veririm. Sohbet eder, çok şeyler öğrenirim. Böyle gördük biz büyüklerimizden…
Her zamanki gibi "Nasılsın teyzeciğim" dedim yakınından geçerken. Oturmamı işaret etti. Ben de yanına ilişiverdim. Öyle bir dramdı ki anlattıkları… uzun müddet kendime gelemedim.
Şeker Teyze, küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş. Kimsesiz kalan Şeker Teyzeyi evli olan ablası sahiplenmiş ve büyütmüş. Bu defa hiç çocuğu olmayan ablası genç yaşta terk-i diyar etmiş. On beş yaşında ablasını kaybeden Şeker Teyzeyi, fırsattan istifade eniştesi eş olarak koynuna almış. Kırk yaşındaki enişte, benden başkasına bakmasın, benden başkası elimden kapmasın diye baltayla bir kolunu ve parmaklarını kesmiş. Çocuk yaşta naçar bırakmış. Bu olay bana Manisa’da yaşayan ve henüz yirmi yaşında bilekleri kocası tarafından tırpanla kesilen 93 yaşındaki Ayşe Gökkaya’yı hatırlattı. Okuduğum kadarıyla Ayşe Gökkaya da benzer vahşeti yaşamış….
Zulmün yer ve mekânı yok! Zalimin dini, ırkı, milliyeti yok! Çünkü zalimin mazluma merhameti yok. Bildiğim tek şey zalimin zulmüne karşı susmamak gerek. Bize ağzı dualı “dilsiz” şeytanlar değil “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” diyecek güzel insanlar gerek.
Bu zamana kadar her işini layıkıyla yapmış Şeker teyze. Sadece gençken tarladan gapcuk kesememiş, orak biçememiş o kadar...
Yazan: MEHPARE GÖKÇE