2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
523
Okunma
İyi ya da kötü olan her şeyin sesini dinliyoruz. Ya da dinlemeye mecbur bırakılıyoruz. Çevremizdeki inşaatların ve arabaların huzursuz çığlıklarını, suların insanı bir hoş eden tarifsiz fısıltılarını, rüzgârın bizi heyecanlandıran mektuplarını, kargaların yaramaz " gak" larını, tatlı minik serçelerin o eşsiz kadife seslerini ve farkında olmadığımız daha nice sesleri dinliyoruz. Peki, birbirimizin sesini, yüreğimizi vererek, can kulağıyla dinliyor muyuz? Yoksa yine birtakım mecburiyetlerden ve korkulardan dolayı dinlermiş gibi rol mü yapıyoruz? Bana sanki dinlemekten çok, konuşmayı seviyormuşuz gibi geliyor. Herkes kendi doğrusunu, bir başkasına kabul ettirmek adına, sesini daha fazla yükseltiyor.
Sizden bir ricada bulunabilir miyim? Lütfen ön yargılarımızı bir yana bırakıp birbirimizi dinleyelim. Herkes, kim olursa olsun, bir kereliğine bile olsa dinlenilmeyi hak eder. Unutmayalım, sözcükler insan hayatındaki en büyük hazinelerin keşfedilmesine önayak olan anahtarlardır. Bir cümle, bir devrim yaratır. Dünyayı ve dünyadakileri dil, kelimeler değiştirir. Yunus Emre bunu şöyle anlatıyor:
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz